Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2016/22593 E. 2018/10593 K. 25.10.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/22593
KARAR NO : 2018/10593
KARAR TARİHİ : 25.10.2018

MAHKEMESİ:AİLE MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, davalı ile 2010 yılında evlendiğini, dini nikah yapılırken kendisine 50 adet Ata altınının mehir olarak verileceğinin kararlaştırıldığını, düğünde 284,08 gr 22 ayar ve 116,80 gr 14 ayar ziynet eşyası takıldığını, davalının annesinin kredi borcu nedeniyle altınların bozdurulup iade edilmediğini, 2014 yılında boşandıklarını beyan ederek, davaya konu ziynet eşyalarının aynen iadesine mümkün olmadığı taktirde bedelinin iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı, davayı kabul etmediğini, davacı ile aralarında yaptıkları sulh sözleşmesine göre davacının kendisinden hiç bir alacağı olmadığını, bu sözleşmede geçen aylık 1.000,00 TL ödemeleri her ay düzenli yaptığını, savunarak davanın reddini istemiştir.Mahkemece; davanın kabülü ile bilirkişi raporunda tespit edilen ziynet eşyalarının davacıya aynen iadesine, iadesi mümkün olmadığı taktirde bedeli olan 72.614,00.TL’nin dava tarihi olan 17/04/2015 tarihinden itibaren davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmiştir.Dava; ziynet ve çeyiz eşyalarının iadesi, mümkün olmadığı takdirde bedelinin tahsiline ilişkindir.Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi hükmü uyarınca; Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer.Öte yandan, ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin iddia ettiği olayı ispatlaması gerekir.
Sulh 6100 sayılı HMK’nun 313 vd. maddelerinde düzenlenmiştir.Sulh, görülmekte olan bir davanın taraflarının, karşılıklı anlaşması ile (yani bir sözleşme ile), dava konusu uyuşmazlığa son vermeleridir.Mahkeme önünde sulh şekle tabidir.(md. 154, 3/ç).Kanunun öngördüğü bu şekil, sulh için geçerlilik şartıdır. Buna göre; Taraflar, duruşmada sulh olmak istediklerini hakime bildirince, tarafların mahkeme önünde yaptıkları sulh anlaşması duruşma tutanağına yazılır (md.154,1).Tutanağın sulhe ilişkin bölümü, tarafların önünde okunarak kendilerine imza ettirilir (md.154,3/ç).Tutanağa yazılan sulh anlaşmasının taraflara okunduğunun ve ondan sonra imza ettirildiğinin de tutanağa yazılması zorunludur. Bu şartlara uygun olmayan sulh anlaşması geçersizdir.Taraflar mahkeme dışında yapmış oldukları yazılı bir sulh sözleşmesini mahkemeye verirler ve buna (yazılı sulh sözleşmesine) göre davada sulh olduklarını bildirirlerse, bu yazılı sulh sözleşmesinin mahkemeye verildiği duruşma tutanağına yazılır (md.154,3/f). Bu halde, mahkemeye verilen yazılı sulh sözleşmesinin ayrıca tutanağa geçirilmesine (yazılmasına) gerek yoktur. Çünkü,duruşma tutanağında eklendiği yazılı olan belgelerin içeriği de tutanak metni hükmündedir (md.154,4). Ancak, bu halde, mahkemeye verilen yazılı sulh sözleşmesinin duruşmada tarafların önünde okunması, okunduğunun da duruşma tutanağına yazılması ve ondan sonra tutanağın (md.154,3/ç’ye göre) taraflara (veya sulh için vekillerine) imza ettirilmesi gerekir. Böylece, mahkeme dışı sulh,mahkeme içi sulhe dönüşür.(Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Prof.Dr. Baki Kuru-Prof.Dr.Ramazan Arslan-Prof.Dr. Ejder Yılmaz, bknz. sf.534-535) Sulh, davadan feragat ve davayı kabulden farklı olarak şarta bağlanabilen bir taraf usul işlemidir. Bununla birlikte sulhun şarta bağlanması mahkemenin de şarta bağlı hüküm verebileceği anlamına gelmez. Çünkü mahkeme kararlarının açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde kaleme alınması zorunludur.
Somut olayda; davalı tarafça sunulan ve taraflarca imzası inkar edilmeyen sözleşme için, davacı tarafından eldeki dava ile alakası olmadığı davalının kullandığı araba için çekilen kredi borcunu ödemek amacıyla yapıldığı iddia edilmiş ise de; sözleşmenin incelenmesinde, işbu davanın dosya numarası belirtilerek eldeki davayı sonlandırmaya yönelik yapıldığı anlaşılmıştır.O halde, mahkemece; davalı tarafça sunulan sözleşmenin mahkeme dışı sulh sözleşmesi niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi ve varılacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25/10/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.