Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2016/22373 E. 2018/12327 K. 04.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/22373
KARAR NO : 2018/12327
KARAR TARİHİ : 04.12.2018

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen, 04.12.2018 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine; temyiz eden davacı vekili Av………Tecimer geldi. Başka gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekilin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; davalının kendisi hakkında … 1. …… Müdürlüğünün 2013/4365 esas sayılı dosyası ile başlatmış olduğu ilamsız …… takibini usulsüz bir şekilde kesinleştirerek 3 adet taşınmazını haczettirdiğini, haczedilen taşınmazların satıldığını, davalı tarafın davacıdan hiçbir alacağı olmadığını ileri sürerek borçlu olmadığının tespiti ile bu …… takibinin iptaline, bu …… takibinden ötürü davacıya ait cebri …… satışları sonucu davalı adına tescil edilen taşınmazların tapularının iptali ile adına tesciline, davalı adına kayıtlı olmayan üçüncü taşınmazın karar tarihindeki rayiç bedelinin davalıdan alınarak faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı; davacı aleyhine yapmış olduğu ilamsız …… takibinin tamamen hukuka uygun olduğunu, davacıdan 2004 yılında almış olduğu eve karşılık olarak 100.000,00TL verdiğini, davacının tapu kaydını kendisini oyalayarak vermediğini, …… takibinin de bu nedenle yapıldığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece; her ne kadar ilamsız …… takibine konu alacağı davalı taraf ispat etmekle yükümlü ise de, menfi tespit davalarında asıl amacın bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olup olmadığının belirlenmesi olduğunu, davalının, takibe konu alacağın 2004 yılında davacıdan almış olduğu eve karşılık olarak ödenen para olduğunu, davacının tapuda devir yapmaması ve kendisini uzun yıllar oyalaması nedeniyle ödenen paranın tahsili amacı ile, takip yapıldığını savunduğu, davacının ise; dava dilekçesinde alacak iddiasının kabul etmediği ancak davacıya ait evin davalı tarafından uzun yıllardır herhangi bir bedel ödenmeksizin kullanıldığı ve haksız işgal nedeniyle hukuki işlem başlatılacağı yönünde beyanda bulunduğu, davacı tarafın bu beyanı dikkate alındığında, davacı ile davalı arasında taşınmaz satışı yönünde anlaşma yapıldığı, davalının satışa konu taşınmazı bu nedenle uzun yıllardır kullandığı, aksi düşüncenin hayatın olağan akışına uygun olmadığı sonucuna varıldığı, bu nedenlerle taraflar arasında takibe konu alacağın varlığı yönünde bir hukuki ilişki bulunduğu, davacının takibe süresi içerisinde itiraz etmediği sonrasında ödeme emrinin usulsüz tebliğine ilişkin itirazının da reddedildiği, davalının haklı olarak takip başlattığı, takibe konu alacağın hukuki dayanağının bulunduğu yönünde yeterli kanaat oluştuğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- 4721 sayılı TMK’nın 6. maddesi uyarınca kural olarak bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran; iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur. İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran taraf o vakıayı ispat etmelidir. Menfi tespit davasında borçlu, ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin varlığını kanıtlamak durumundadır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18/02/2015 tarih, 2013/19-1362 E-2015/826 K. sayılı, 20/04/2016 tarih, 2014/13-856 E-2016/523 K.)
Somut olayda davacı, davalıya borcu bulunmadığını iddia ettiğine göre, ispat yükü davalı alacaklı üzerindedir. Davalı; 07.04.2016 tarihli celsede; yapılan satışlara ilişkin belgelerin bulunduğunu, bunları ibraz edebileceğini beyan etmiştir.
Bu durumda mahkemece; tarafların delilleri toplanıp sonucu dairesinde hüküm tesisi gerekirken, sadece taraf beyanları doğrultusunda eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
2-Bozma nedenine göre, davacı tarafın diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bendde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’nun 428 inci maddesi gereğince davacı taraf yararına BOZULMASINA, ikinci bendde açıklanan nedenle davacı tarafın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 1.630 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalı taraftan alınıp davacı tarafa verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 sayılı HMK’nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04/12/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.