Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2016/2116 E. 2017/12050 K. 14.09.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/2116
KARAR NO : 2017/12050
KARAR TARİHİ : 14.09.2017

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; davalı şirket ile kar ortaklığı sözleşmesi yaptıklarını, sözleşme ile tarafına yüklenen edimleri yerine getirmesine rağmen üç yıl boyunca elde edilen kârdan payına düşenin ödenmediğini, ayrıca sözleşmenin 6.maddesinde yer alan işletmeye ait mal bedeli olan 1/6 pay alacağının kendisine ödenmediğini belirterek, şimdilik 10.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece; ”…Ortak olmayan bir kimsenin şirkete yönelik kardan pay almak için dava açması söz konusu olamaz. Şirkete vermiş olduğu bir para olsa dahi buna ancak sebepsiz zenginleşme hükümleri doğrultusunda isteyebilir. Kaldıki davacının şirkete vermiş olduğu herhangi bir parada söz konusu değildir bunuda zaten kendiside şirket ortağına verdim şeklinde kabul etmiştir. Sunmuş olduğu sözleşmede bu davanın dayanağı olamaz ancak parayı verdiği kişiden talep ettiğinde delil niteliği taşıyabilir…” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki bulunan “Kar Ortaklığı Mukavelesidir” başlıklı sözleşmeden; taraflar arasında 818 sayılı BK.’nun 520 vd.( 6098 sayılı TBK’nun 620 vd.) maddelerinde düzenlenen bir adi ortaklık ilişkisinin kurulduğu anlaşılmaktadır. Bu duruma göre, taraflar arasındaki ilişki, 6098 sayılı TBK’nun 620. (818 sayılı BK.520.) maddesi ve devamı maddeleri kapsamında, bir adi ortaklık ilişkisidir.
Adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.)
Bir ortak tarafından adi ortaklığa ilişkin olan sermaye payının istenmesi, ortaklığın faaliyetlerinden dolayı uğradığı zararın veya kar payının talep edilmesi, aynı zamanda ortaklığın feshini ve tasfiyeyi de kapsar.
Adi ortaklık ilişkisi, TBK’nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer.Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.
Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır.
Bu durumda, mahkemece; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, davacı tarafa, ortaklığın devam edip etmediği, ortaklığın tasfiyesi hususlarında, talebi açıklattırılmalı ve akabinde Türk Borçlar Kanununun 642.madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmelidir. Zira, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1.maddesine göre; Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.
Hal böyle iken; mahkemece, yukarıda anılan yasal düzenlemeler ve açıklamalar dikkate alınmaksızın, eksik inceleme ve soruşturma sonucunda yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.