Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2016/19409 E. 2018/10389 K. 23.10.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/19409
KARAR NO : 2018/10389
KARAR TARİHİ : 23.10.2018

MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki birleştirilerek görülen tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hüküm asıl ve birleşen dosya davacıları vekilleri ve asıl ve birleşen dosya davalısı vekili tarafından temyiz edilmiş, duruşmalı olarak incelenmesi asıl ve birleşen dosya davacı vekilleri tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen, 23.10.2018 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine; temyiz eden asıl ve birleşen dosya davacıları vekili Av…. geldi. Karşı taraf davalı vekili Av…. geldi. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Asıl ve birleşen davalar da davacılar; … İli, … İlçesi, …Beldesinde bulunan 165 hektar 1497 m2 yüzölçümündeki tapulu taşınmazın, dava dışı … tarafından 25.03.1940 tarihinde Maliye Hazinesi tarafından yapılan müzayede sonucu satın alındığını, davaya konu geçerli tapu kaydının 27.03.1940 tarih, cilt 63, sayfa 102, no:21 sırasında cinsi “müfrez evvelce mera halen mermer taş ocağı ve sahası” olarak tescil edildiğini, bilahere, kök muris …’in 05.04.1940 tarihinde taşınmazın 1/3 hissesini, 29.11.1940 tarihinde ise tarihinde ise tamamını tapuda hiçbir sınırlayıcı kayıt olmadan satın aldığını, daha sonra kök murisin mahkemeden taşınmazın hudut tayin ve tespitini talep ettiğini, mahkeme kararı ile taşınmazın hudutları net bir şekilde belirlenerek tapuya tescil edildiğini, daha sonrasında 09.04.1986 tarihinde aıl ve birleşen dosya davacıları adına tapuda intikalinin sağlandığını, taşınmazın 1988 yılında kadastro çalışmalarında orman tahdid sınırları içerisinde bırakıldığını, bu işleme karşı Kadastro Mahkemesi’nde dava açılarak itiraz edildiğini, … Kadastro Mahkemesi’nin 1988/2 Esas-1995/2 Karar sayılı ilamı ile taşınmazın orman tahdit sınırları içerisinde kaldığına hükmedildiğini ancak tapunun iptaline karar verilmediğini, dava devam ederken bölgede arazi kadastro çalışmaları yapıldığı ancak dava konusu taşınmaz ile ilgili nasıl bir çalışma yapıldığının belli olmadığını, tapu kaydının iptaline ilişkin bir karar olmadığı gibi üzerinde bir şerhde bulunmadığı, taşınmazın tapu kaydının halen geçerli olması gerektiği,ancak davacılara ait tapu kaydının yok sayıldığı, söz konusu taşınmazın bedeli ödenmiş bir taşınmaz olduğunu, Devletin ihale suretiyle 3. şahısa sattığı ve sonrasında davacılara satış yolu ile geçen taşınmazın tapu kaydının iptali sonrasında devletin hiçbir bedel ödememesinin mülkiyet hakkının ihlali olduğunu, tapu kaydı yok sayılması nedeniyle zarara uğradıklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak davacıların hissesine düşen bölüm yönü ile 1.000TL üzerinden taşınmazın dava tarihi itibariyle, aksi halde tapu kaydının iptal edildiği tarih itibariyle değerinin hesaplanarak bu değerin yasal faizi ile davalıdan tahsilini talep ve dava etmişlerdir.
Davalı asıl ve birleşen davalarda, davanın iki ayrı hukuki nedene dayalı tazminat talebine ilişkin olduğu, terditli olarak incelenemeyeceği, önce kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminat talebi istendiği, daha sonra tapu sicilinin tutulmasından dolayı bedel talebine yönelik tazminat isteminde bulunulduğu, her iki durumda da taleplerin zamanaşımına uğradığını savunarak asıl ve birleşen davaların reddini istemiştir.
Mahkemece; malvarlığında azalma meydana gelen kişinin, zenginleşen kişiden bunun giderilmesini isteme hakkı, bunun doğduğunu öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl, (eski BK. 1 yıl) olarak belirlendiği, uzun zamanaşımı süresinin ise 10 yıl olduğu, bu sürenin işlemeye başlama anının Kadastro mahkemesinin kesinleşme tarihi olarak kabul edildiği, mahkeme kararının 12.11.1996 tarihinde kesinleştiği ve 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçmiş olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm asıl ve birleşen davaların taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
1- Asıl dava ve birleşen davalar tazminat talebine ilişkindir. HMK’nun 166.maddesine göre, ayrı ayrı açılmış davaların aralarında bağlantı bulunmaları koşulu ile birleştirilerek bakılabilmeleri mümkündür. Ancak, birleştirme kararı, taraflar arasındaki uyuşmazlığı esastan çözümleyen bir karar değildir. Bu karar, sadece birleştirilen davaların tahkikat safhalarının müşterek cereyan etmesi sonucunu doğurmaktadır. Diğer bir anlatımla, asıl ve birleşen davalar birbirinden bağımsız, müstakil davalardır. Bu nedenle, asıl ve birleşen davaların ayrı ayrı karara bağlanması gerekmektedir.Somut olayda; asıl ve birleştirilen davalar için ayrı ayrı hüküm kurulmamıştır(HMK. Md 297). Mahkemece; açıklanan kural gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır.
2- Bozma nedenine göre, asıl ve birleşen davaların taraflarının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda birinci bendde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’nun 428. maddesi gereğince asıl ve birleşen dosyaların tarafları yararına BOZULMASINA, ikinci bendde açıklanan nedenle taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 1.630 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin yek diğerinden alınıp yek diğerine verilmesine,, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23.10.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.