Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2015/8090 E. 2016/7543 K. 11.05.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/8090
KARAR NO : 2016/7543
KARAR TARİHİ : 11.05.2016

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında petrol istasyonuna ilişkin adi ortaklık sözleşmesi bulunduğunu, davalının sözleşme hükümlerine uymadığını, bu hususların belirlenmesi amacıyla mahkemece tespit yapıldığını, müvekkilini işyerine almadığını, tespit tarihine kadar pompaların çalıştığının, işyerine brüt 15.210,82 TL para girişinin olduğunun belirlendiğini, davalıya ihtarname gönderilmesine rağmen sözleşmeye aykırılıkların devam ettiğini, ortaklığın bir çok borcu olduğunu, ortaklığın bozulması nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığını belirterek; sözleşmenin iptaline, ortaklığın tasfiyesine, fazlaya ilişkin hakların saklı kalması kaydıyla borç miktarının % 50 si olan 16.794,63 TL’nin ilgili yerlere ödenmek üzere ve satışlardan elde edilen gelirin % 50 si olan 7.605,41 TL’nin satış yapıldığı tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsiline, ortaklık için öngörülen 5 yıl boyunca mahrum kalınan şimdilik 1.000,00 TL karın davalıdan alınarak müvekkiline verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı cevap dilekçesinde; davacının iddialarının doğru olmadığını, davacı ve eşinin kendisini petrol istasyonuna almadığını, akaryakıt temin etmedikleri için kendiliğinden istasyonun kapandığını, işçilerin maaş alamadığını, ortaklık sözleşmesi gereği ödeme yapılmadığını, gelir ve para işlerinin davacının eşi tarafından yapıldığını, mülk sahibi olan eşinin kira bedelini alamadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulü ile adi ortaklığın tasfiyesine, ortaklığın aktif değerler toplamı 24.658,37 TL’nin, ortaklık borcunun % 50 si 552,52 TL nin davalıdan tahsiline, davacının zarar talebinin reddine karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.
Adi ortaklık ilişkisi, TBK’nın 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.
Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleriyle alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır.
Tasfiye usulünü düzenleyen TBK’nun 644.maddesi gereğince; ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.
Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.
Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri gözönünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.
Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesi gereğince; ortaklığın borçları ödendikten, ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslarla, ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazancın ortaklar arasında paylaştırılır. Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır.
Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.( TBK’ nun 642. md.)
Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.
Hal böyle olunca mahkemece; öncelikle ortaklık sözleşmesinde tasfiye hususunda hüküm bulunup bulunmadığına bakmak, hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasını sağlamak; böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde tasfiye işlemini gerçekleştirecek, ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir kişiyi tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.
Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.
Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.
İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK’nın 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.
Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.
Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (…nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.
Somut olayda; taraflar arasında 11/03/2011 tarihinde adi ortaklık sözleşmesi imzalandığı, 30/5/2011 tarihinde davacı vekili tarafından davalıya gönderilen ihtarnamede “sözleşme gereği, tarafınıza düşen yükümlülükleri yerine getirmediğinizden sözleşmeyi feshettiğimi bildiririm” şeklinde bildirimde bulunulduğu, mahkemece tasfiye memuru atandığı, tasfiye memurunca bilanço çıkarıldığı, ardından iki kişilik bilirkişi heyetinden rapor alınarak hükme dayanak yapıldığı, yukarıda belirtilen sıra ve yönteme uygun davranılmadan, aşama aşama hükümler yerine getirilmeden adi ortaklığın tasfiyesine ve bedele karar verildiği görülmektedir.
O halde mahkemece; bütün bu açıklamalar ışığında, uyuşmazlığın; yukarıda açıklanan maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözüme kavuşturulması suretiyle hasıl olacak sonuç dairesinde hüküm tesis edilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde bir adi ortaklığın tasfiyesine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ; yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 11/05/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.