Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2015/5302 E. 2015/17156 K. 03.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/5302
KARAR NO : 2015/17156
KARAR TARİHİ : 03.11.2015

MAHKEMESİ : KARACABEY 1. ASLİYE HUKUK (AİLE) MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/12/2014
NUMARASI : 2010/768-2014/732

Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi davalı Ş.. K.. vekili ve davalı H.. K.. vasisi tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen, 03.11.2015 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine; temyiz edenler ve vekilleri gelmedi. Karşı taraf adına gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı ve taraflardan kimsenin gelmediği anlaşılmakla işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili 25.10.2010 tarihli dava dilekçesinde; davacı Kamil’in eşi, diğer davacıların annesi Burcu’nun 15.11.2009 tarihinde davalı Hasan tarafından içinde bulundukları araca kaya parçası atmak suretiyle öldürdüğünü, davalı Hasan’ın olay faili olarak diğer davalı Şerif’in ise olay tarihinde yaşı küçük olan Hasan’ın eyleminden aile başkanı sıfatıyla sorumlu olduğunu, ölüm olayı nedeniyle büyük elem ve acı çektiklerini belirterek; davacılardan Kamil için 6.000 TL maddi (ıslah ile 86.000 TL), 30.000 TL manevi tazminatın, Figen için 2.000 TL maddi (ıslah ile 17.000 TL), 15.000 TL manevi tazminatın, Minel için 2.000 TL maddi (ıslah ile 22.000 TL), 15.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsilini talep etmiştir.
Davalı (Şerif) vekili cevabında; davalı oğlu Hasan’ı iyi bir şekilde yetiştirip, durum ve koşulların gerektirdiği gözetim altında tutma görevini yerine getirdiğinden, illiyet bağının ortadan kalktığını, olayın meydana gelmesinde aşırı tahrik bulunduğunu, insanların zaman zaman şuur kaybına uğrayabileceği nazara alındığında, aile başkanının sorumluluğundan söz edilemeyeceğini, ceza davasının bekletici mesele yapılmasını, manevi tazminatın zenginleşme aracı yapılamacağını belirterek, davanın reddini dilemiştir.
Davalı Hasan cevabında; olayın davacı ve müteveffanın kasti davranışı ve ağır kusuruyla meydana geldiğini, tazminat haklarının bulunmadığını ya da kusur indirimi yapılması gerektiğini, manevi tazminatın zenginleşme aracı olamayacağını savunarak, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece; hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, ayrıca ceza mahkemesince davalı Hasan hakkında haksız tahrik indirimi yapılmadığı nazara alınarak, maddi zararda hakkaniyet indirimi yapılmadığı, ıslaha karşı süresinde zamanaşımı itirazında bulunulmuş ise de, BK 60/2.maddesi uyarınca ceza zamanaşımının 15 yıl olduğu (küçüğün eylemi suç teşkil ediyorsa, aile başkanı hakkında da uygulanması gerektiği) gerekçe gösterilerek, davacıların maddi ve manevi tazminat taleplerinin kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davalı Ş.. K.. vekili ve H.. K.. vasisi temyiz etmektedir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Dava; haksız fiil sorumluluğuna ve 4721 sayılı TMK.nın 369.maddesi kapsamında açılmış, aile başkanının sorumluluğu esasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davalı Ş.. K.. vekili, 23.10.2014 tarihinde yapılan ıslaha karşı beyan dilekçesi ile süresinde zamanaşımı itirazında bulunmuştur.
Bu bağlamda temyize konu uyuşmazlık; somut olayda aile başkanı hakkında uygulanacak zamanaşımı süresinin ne olduğu, ceza davasının zamanaşımı süresine etkisi olup olmadığı, davacının ıslah ettiği alacak yönünden talebinin zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
Ayırt etme gücüne sahip küçükler, haksız fiillerinden doğan zarardan sorumludurlar. Küçükler tarafından haksız eylem işlenmesi durumunda iki tür sorumluluk doğar. Küçük, haksız eylemin faili olarak, anne baba da, aile başkanı olarak zarar görene karşı sorumlu olurlar. Her iki sorumluluk, birbirinden farklı hukuki nedenlere dayalı olup, zarar gören, küçüğe ve aile başkanına karşı birlikte veya ayrı ayrı dava açabilir.
Aile Başkanının sorumluluğu konusunda özel bir zamanaşımı düzenlemesi bulunmamaktadır. Borçlar Kanununun 60. maddesinde öngörülmüş olan 1 ve 10 yıllık genel zamanaşımı süresi aile başkanını için de uygulanır. Zamanaşımı başlangıcı, bir yılık süre bakımından, zararın, fiilin ve failin (sorumlu ev başkanının) öğrenildiği tarih, on yıllık süre bakımından da, olay tarihidir. Ancak, ceza zamanaşımı süresi, aile başkanının sorumluluğunda uygulanmaz.
Tüm bu bilgiler ışığında somut olay irdelendiğinde; olay tarihinin 15.11.2009 olduğu, eldeki tazminat davasının 25.10.2010 tarihinde açıldığı, yargılama esnasında davacı vekilinin maddi tazminat talebini 23.10.2014 tarihinde ıslah ederek artırdığı, davalı Ş.. K.. vekilinin ıslaha karşı beyan dilekçesi ile süresinde zamaşımı itirazında bulunduğu anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca mahkemece; davalılardan Ş.. K.. hakkında BK. 60.maddesinde öngörülen 1 yıllık zamanaşımı süresi içinde ıslah yapılmadığı, davalı vekilinin zamanaşımı itirazının yerinde olduğu gözetilerek, bu davalı yönünden ıslahla artırılan taleplere ilişkin zamanaşımının gerçekleştiği dikkate alınmak suretiyle karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve aile başkanı hakkında da ceza zamanaşımı uygulanacağı gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 03.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.