YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/4912
KARAR NO : 2015/17150
KARAR TARİHİ : 03.11.2015
MAHKEMESİ : ADANA 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/10/2014
NUMARASI : 2012/952-2014/503
Taraflar arasındaki vasiyetnamenin iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen, 03.11.2015 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine; temyiz eden davacılar vekili Av.Haldun Hulki Gürcan ile Av.İhsan Belli geldiler. Karşı taraf vekili Av.Kezbannur Aksu geldi. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dilekçesinde; 14.11.2012 tarihinde kanserden ölen davacıların murisi (halası) Maide’nin noterde düzenlenen 29.02.2012 tarihli vasiyetname ile tüm mal, hak ve hisselerini yine kendisi gibi kanser hastası olan kardeşi davalı Yusuf Yılmaz’a vasiyet ettiğini, murisin vasiyetname düzenlendikten 40 gün sonra vefat ettiğini, vasiyetnamenin tanzimi sırasında vasiyetçinin tasarruf ehliyeti bulunmadığını, vasiyetnamede “okudum anladım” şerhinin bulunmadığını, alınan sağlık raporunun geçerli olmadığını, vasiyetnamedeki yazı ve imzaların murise ait olmadığını, tanıkların vasiyet lehdarının yakın akrabası olduklarını ileri sürerek, vasiyetnamenin iptalini talep etmiştir.
Davalı vekili cevabında; resmi vasiyetnamenin geçerli olduğunu, kanser hastası olmasının vasiyetnamenin geçerliliğini etkilemeyeceği, iddiaların yersiz olduğunu savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı raporuna göre murisin vasiyetname tarihinde hukuki ehliyetinin bulunduğu, grafoloji uzmanı raporunda vasiyetnamedeki imzanın murisin eli ürünü olduğunun saptandığı, vasiyetnamede şekil eksikliği bulunmadığı gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacılar vekili temyiz etmektedir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak, bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9.maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış, 10.maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı Yasanın 13.maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15.maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (11.06.1941 tarihli ve 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı)
Bunun yanında, her ne kadar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. (HUMK’nun 286.) maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2.maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Hal böyle olunca, mahkemece, miras bırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahede kâğıtları, reçeteler vs. ile birlikte, tüm dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi, vasiyetname tarihinde murisin hukuki ehliyete sahip olup olmadığı konusunda rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davacılar vekili tarafından itiraza uğrayan ve yeterli olmayan rapora dayanılarak eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 1.100 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 03.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.