YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/3823
KARAR NO : 2015/8568
KARAR TARİHİ : 13.05.2015
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 19. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/11/2014
NUMARASI : 2012/481-2014/347
Taraflar arasındaki vasiyetnamenin iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dilekçesi ile; müvekkilinin annesi H… V…’un 2005 yılında vefat ettiğini, geriye mirasçı olarak davacı ve çocukları olan davalıları bıraktığını, müteveffanın 09.01.1996 tarihinde düzenlediği vasiyetname ile bazı mallarını davalılara vasiyet ettiğini, müteveffanın vasiyeti düzenlediği tarihte eylem ehliyeti bulunmadığını, vasiyetnamenin irade fesadı altında yapıldığını ve şekil eksikliği bulunduğunu iddia ederek vasiyetnamenin iptalini, sonradan verdiği dilekçe ile de vasiyetnamenin iptali talebi kabul edilmediği takdirde tenkisine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili dilekçesi ile; vasiyetnameye konu taşınmazların müteveffanın tüm malvarlığını teşkil etmediğini, davacının mahfuz hissesine tecavüz olmadığını, vasiyetnamenin düzenlendiği sırada müteveffanın tasarruf ehliyeti bulunduğunu, herhangi bir baskı altında olmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, yargılama aşamasında alınan rapor doğrultusunda vasiyetnamenin iptali talebinin reddine, saklı payı aşan bir kazandırma olmadığı gerekçesi ile de tenkis talebinin reddine karar verilmiş, hüküm Dairemizin 30.10.2012 tarih 2012/16057E-22115K sayılı ilamı ile; ”… murisin, tüm hastane kayıt ve belgeleri, varsa film ve grafikleri, raporları getirtilip vasiyetname tarihinde murisin tasarruf ehliyetinin bulunup bulunmadığı konusunda Adli Tıp Kurumundan rapor alınıp sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.” gerekçesi ile bozulmuştur.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılamada; murisin 09/01/1996 tarihinde akli dengesinin yerinde olduğu, tasarruf ehliyeti bulunduğu, diğer taraftan da murisin mal varlığı ve davacıya isabet eden pay temlik dışı terekeden isabet eden pay davacının saklı payından daha büyük olduğu, tenkise konu miktarın bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
./..
Mahkemece bozmaya uyma kararı verilmiş ise de gereği tam olarak yerine getirilmemiştir. Şöyle ki;
Bilindiği üzere; mirasçılık ve mirasın geçişi miras bırakanın ölüm tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir (4722 s.y. 17.md.) Miras bırakan 1.1.2002 tarihinden önce ölmüşse 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin, 1.1.2002 tarihinden sonra ölmüşse 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümleri uygulanır.
Tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (tebberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik ) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür. Tereke miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile, iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Miras bırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin 743 sayılı Yasa uygulanacaksa bir aylık 4721 sayılı Yasa uygulanacaksa 3 aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tesbiti gerekir. (MK.565) Miras bırakanın Medeni Kanunun 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve subjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez.
Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanunun 565. maddesinin 1, 2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanunun 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.
Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (SABİT TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (MK.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.
./..
Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca sür’atle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, karar tarihindeki fiyatlara göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak NAKTİN ödetilmesine karar verilmelidir.
TMK’nun 564.maddesinde vasiyet alacaklısı tercih hakkını iki şekilde kullanabilir; ya dilerse tenkisi gereken kısmın değerini ödeyerek malın verilmesini ya da dilerse tasarruf edilebilir kısmın değerini karşılayan parayı isteyebilir.
Somut olayda ise; mahkemece yukarıda belirtilen tenkis ilkelerine dikkat edilmeden hazırlanan bilirkişi raporu esas alınarak hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece yapılacak iş; murisin terekesinde bulunan tüm aktif ve pasifinin araştırılması, uzman bilirkişiden yukarıda açıklanan tenkis ilkeleri dikkate alınarak alınacak rapor ile tenkis miktarının belirlenmesi ve sonucuna göre hüküm kurulması olmalıdır.
SONUÇ; davacının sair temyiz itirazlarının reddine, yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 13.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.