Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2015/2213 E. 2015/12053 K. 30.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/2213
KARAR NO : 2015/12053
KARAR TARİHİ : 30.06.2015

MAHKEMESİ : MUSTAFAKEMALPAŞA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/02/2014
NUMARASI : 2013/324-2014/131

Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen, 30.06.2015 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Av.Y… Ç.. geldi. Karşı taraf adına gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı ve işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacılar vekili dava dilekçesinde; davacıların dava dışı araç sahibi N… V…’ın vekalet verdiği Ö… S…’den vekalete güvenerek araç satın aldıklarını, vekaletnamenin M… K…P… 2. noteri (davalı) tarafından verildiğini, satış işleminin ise davadışı A…1. Noterliği’nde yapıldığını, vekaletnamenin sahte olması nedeniyle aracın ellerinden alındığını, davalı noterin gerekli dikkat ve özeni göstermediğini, zarara uğradıklarını belirterek 14.950 TL araç satış bedeli, sigorta ve bakım gideri toplamı 17.950 TL maddi tazminat ile 10.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili cevabında, başkatip M… A…Ş… tarafından 10.07.2009 tarihinde vekaletname düzenlendiğini, satış işlemini yapan A… 1. Noteri’nin de sorumlu olduğunu beyan etmiş, süresinde zamanaşımı def’inde bulunmuştur.
Mahkemece; 24.02.2012 tarihli 1. kararında davanın kabulüne karar verilmiş, davalı vekilinin temyizi üzerine, Dairemizin 12.11.2012 tarihli ilamı ile “Davalının zamanaşımı savunması hakkında olumlu ya da olumsuz karar verilmediğinden” bahisle bozma kararı verilmiş, mahkemece; 2. kararında dava konusu aracın davacıların elinden 23.07.2009 tarihinde alındığı ve davanın 26.10.2010 tarihinde açıldığından bahisle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, hükmü davacılar vekili temyiz etmiştir.
Davalı M…K…P.. 2. Noteri’nin başkatibi M… A..Ş.. tarafından dava dışı N… V…’a ait kimlik belgesine göre dava dışı Ö… S… adına …. plakalı aracın satılması konusunda 10.07.2009 tarihli vekalet verdiği, sözkonusu vekalete dayalı olarak A… 1. Noterliğinde aracın davacılara 13.07.2009 tarihinde satışının yapıldığı, vekaletnamenin sahte kimlik ile düzenlendiğinin anlaşılması üzerine davacıların elinden aracın 23.07.2009 tarihli “Elkoyma” kararı ile alındığı, bu davanın ise 26.10.2010 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 22.03.2012 tarih, 2011/214 E. – 109 K. sayılı dosyasında davalı N.. B.. ve başkatibi hakkında görevi ihmal suçundan yapılan yargılama sonucunda davalı hakkında atılı suçu işlemediğinden bahisle beraat kararı verilmiş, diğer başkatip hakkında görevi ihmal suçundan ceza kararı verilmiştir.
Davada, noterin kusursuz sorumluluğu gereğince uğranılan zararın tazmini talep edilmektedir.
Uyuşmazlık; davada, ceza (uzamış) zamanaşımı süresinin uygulanıp uygulanmayacağı; burada varılacak sonuca göre davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
Davanın hukuksal dayanağı haksız fiildir.
Yasanın, zamanaşımı süresinin başlaması için alacaklının belli olguları öğrenmiş olması koşulunu aradığı hallerden biri, haksız fiilden kaynaklanan tazminat borcudur. Buna ilişkin bir ve on yıllık zamanaşımı sürelerini öngören 26.10.2010 dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı B.K. nun 60. maddesinde, bir yıllık zamanaşımı süresinin, zarar görenin, zararın varlığını ve zarar vereni öğrendiği tarihten itibaren başlayacağı açıkça belirtilmiştir. Dolayısıyla, haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarında, alacaklı zararın varlığını ve zarar vereni bilmediği sürece, zamanaşımı süresi başlamayacaktır.
Zararın varlığını öğrenme koşulu, öncelikle zararın gerçekleşmiş olmasını gerektirir: Henüz gerçekleşmemiş bir zararın, herkes gibi, o zararın tazminini isteyebilecek olan alacaklı (zarar gören) tarafından da öğrenilmesi mümkün değildir. Başka bir ifadeyle, hukuka aykırı fiil işlenmesine rağmen, onun doğuracağı zarar henüz ortaya çıkmamış; zararın ortaya çıkması için, fiil tarihinden sonra birtakım etkenlerin gerçekleşmesi veya belli bir zamanın geçmesi gerekiyor ise, doğal olarak zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması da mümkün olmayacaktır.
Diğer taraftan, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.maddesinin 1 ve 2.fıkralarında: “Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittıla tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz.
Şu kadar ki, zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur.” hükmüne yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.maddenin 2.fıkrası gereğince, eylemin aynı zamanda Ceza Kanunu’nda suç sayılması halinde, daha uzun olur ise olayda ceza zamanaşımı süresinin uygulanacağı, dolayısı ile bu durumda B.K.nunda belirtilen kısa zamanaşımı sürelerinin uygulanamayacağı hususu açıkça anlaşılmaktadır.
Söz konusu hüküm, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için, sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır.
Sonuçta; haksız eylemin suç oluşturması durumunda o suç için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır.
Somut olay bu hukuksal çerçevede değerlendirildiğinde: davacı, davalı noterin, personeli olan noter katibi tarafından düzenlenen satış işlemini onaylarken denetim yükümlülüğünü yerine getirmediğini ileri sürmektedir.
1512 sayılı Noterlik Kanunu (NK)nun, 151.maddesinde, “Noterler, geçici yetkili noter yardımcıları, noter vekilleri ile noter kâtipleri ve kâtip adayları noterlikteki görevleri, Türkiye Noterler Birliği organlarında görev alan noterler ise ayrıca bu görevleri ile bağlantılı olarak işledikleri suçlardan dolayı Türk Ceza Kanununun uygulanması bakımından kamu görevlisi sayılırlar.” hükmüne yer verilmiştir.
Aynı Kanun’un 160.maddesinde, “Noterlik dairesinde çalışan katiplerin ve katip adaylarının görevlerinden dolayı işledikleri suçlara iştiraki bulunmayan hallerde noter, bu kimseler üzerindeki gözetim ve denetim görevini yerine getirmediği sabit olduğu takdirde, Türk Ceza Kanununun 257 nci maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre cezalandırılır.” düzenlemesi getirilmiştir.
Ayrıca anılan Kanun’un 162.maddesinde, “Stajiyer, katip ve katip adayları tarafından yapılmış olsa bile noterler, bir işin yapılmamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar görmüş olanlara karşı sorumludurlar.
Noter, birinci fıkra gereğince ödediği miktar için, işin yapılmaması, hatalı yahut eksik yapılmasına sebep olan stajyer veya noterlik personeline rücu edebilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Anılan Kanun’un 160.maddesinde noterin, suça iştiraki bulunmaksızın çalışanları üzerinde gözetim ve denetim görevini gereği gibi yerine getirmemesi eylemi ayrıca suç olarak kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davalı noter hakkında da B.K.nun 60/2. maddesinde belirtilen ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerekeceği açıkça anlaşılmaktadır.
HGK’nun 10.04.2013 tarih, 2012/4-1161 E. – 2013/498 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi, ceza davasının beraatle sonuçlanmasının uygulanacak ceza zamanaşımı süresini değiştirmeyeceği açıklanmıştır.
Bu durumda, ceza zamanaşımı süresinin geçmediği anlaşıldığından, mahkemece; davanın esası hakkında taraflardan delilleri sorularak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 1.100 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 30.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

.