Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2015/19180 E. 2017/5155 K. 12.04.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/19180
KARAR NO : 2017/5155
KARAR TARİHİ : 12.04.2017

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK(AİLE) MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili; davacının Çanakkale ili, Ezine ilçesi, Sarısöğüt köyü 61 parselde tapuya kayıtlı bulunan taşınmazını 07/06/2006 tarihinde oğlu ….’in nişanlısı olan davalı … Koç’a ivazsız olarak devrettiğini, ancak tapuda ferağ işlemi sırasında satın alınmış gibi işlem yapıldığını, taşınmazın devrini nişanlı olan oğlu ….’in davalı ….. ile evleneceği inancıyla yapıldığını, 2010 yılında davalı tarafın nişanı bozduğunu ileri sürerek taşınmazın davalı adına kayıtlı tapusunun iptal edilerek davacı adına tapuda kayıt ve tesciline, bunun mümkün olmaması halinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla taşınmazın değeri olan 10.000 TL’nın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile müvekkiline verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar; davanın hukuki ehliyetten yoksun olduğunu, zamanaşımının dolduğunu, zamanaşımının hak düşürücü süre olduğunu, taşınmazı satın aldıklarını, ayrıca davacının iddialarını da kabul etmediklerini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne, Çanakkale ili, Ezine ilçesi, Sarısöğüt köyü, 61 parselde davalı … Koç adına tapuya kayıtlı taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı Ramazan kızı … adına tapuya kayıt ve tesciline, dair verilen karar, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 19.9.2012 tarih ve 2012/5671 E., 2012/9654 K. Sayılı ilamı ile; “..uyuşmazlığın Aile Mahkemesinde görüleceğinden bahisle görevsizlik kararı verilmesi yerine işin esası hakkında hüküm kurulması doğru değildir.” gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece, uyulan bozma kararı üzerine; davaya Aile Mahkemesi sıfatıyla bakılmasına, davanın kabulüne, … 61 parselde davalı … Koç adına tapuya kayıtlı taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı Ramazan kızı … adına tapuya kayıt ve tesciline, karar verilmiş, hüküm süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1) Davacının, dava konusu…, 61 parsel sayılı taşınmazı 08.06.2006 tarihli akitle satış suretiyle davalıya temlik ettiği kayden sabittir.
Bilindiği üzere, muvazaa kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazen aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar (mutlak muvazaa). Veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemektedirler (nisbi muvazaa) Yanlar, ister salt bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyi gizlemek amacıyla, sözleşme yapsınlar görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine uymadığından, tabandaki sözleşmede tapulu taşınmazlarda şekil koşullarını taşımadığından geçersizdir.
Her ne kadar, muvazaayı düzenleyen 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nun 19. (818 s. Borçlar Kanunu’nun 18.) maddesinde ve öteki kanun hükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmeyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil yolsuz bir tescil hükmündedir. Tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 1025. maddesine göre iptali gerekir. Ayrıca muvazaalı sözleşmeler yapıldığı andan itibaren taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurmayacağından açılan dava sonunda verilen karar, yenilik doğurucu (inşaî) bir hüküm değil, açıklayıcı (ihdasî) bir hüküm durumundadır. Öte yandan, muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı (halefi) sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarından birine teb’an dava açan kişi TMK’nin 6. maddesi gereğince bu iddiasını ispat etmek zorundadır. Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası, 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 200, ve 201. (1086 s. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun (HUMK) 288 ve 290.) maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme aynı Kanunun 203. (HUMK’nun 293.) maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi, muvazaanın yazılı delille ispat edilmesi gerekir. Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde bile olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağı öğretide ve kararlılık kazanmış yargısal içtihatlarda ortaklaşa kabul edilmiştir. İşte bu görüşten hareketle, 5.2.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad (namı-müstear) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceği kabul edilmiştir.
Yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda somut olaya bakıldığında, taraf muvazaasına dayalı iddianın 05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yazılı belge ile kanıtlanması zorunludur. Ne varki, davacının kendi muvazaalı işlemine dayalı iddiasını yazılı delille ispat edemediği açıktır.
Hâl böyle olunca, davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK’nun yürürlükte olduğu tarihte ”vesair delil”, ”her türlü yasal delil” , açıklamalarının yemin delilini de kapsadığı ve davacının dava dilekçesinde ” her türlü yasal delil” deliline dayandığı gözetilerek, davacının davasını ispat için yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak, yemin teklif edildiği takdirde usulünce yemine ilişkin yargılama işlemlerinin yerine getirilmesi suretiyle hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davalılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.