Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2015/18708 E. 2016/13958 K. 06.12.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/18708
KARAR NO : 2016/13958
KARAR TARİHİ : 06.12.2016

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi-alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen, 06.12.2016 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine; temyiz eden davacı vekili Av…. geldi. Karşı taraf davalı vekili Av…. geldi. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların kardeş olduklarını, birlikte taş parke yol ve kaldırım döşeme ve onarım işlerini yapmak üzere Şubat 2011 yılında ortak olarak birlikte çalışmaya başladıklarını , söz konusu işletmede resmi işlemlerin davalı adına yürütüldüğünü ve ortaklık adına alınan işler ve edinilen tüm malların davalı ve davalının eşi adına tescil edildiğini, tarafların ortaklığa başkaca araç ve makineler de aldıklarını, ortaklık devam ederken 12.09.2013 tarihinde ortaklığa ait bir işin yapımı için davacının yanında bulunan diğer işçilerle birlikte giderken kullandığı aracın kaza yapması sonucu 1 ay kadar çalışamadığını, işler ile davalının ilgilenmeye devam ettiğini, davacının Kasım 2013 sonunda işyerine gittiğinde işyerinin kapısının anahtarının değiştirildiğini gördüğünü ve işyerine giremediğini, bu durumu kardeşi olan davalı … ile görüşmek istediğinde ise davalı tarafından kendisi ile görüşülmediğini ileri sürerek taraflar arasındaki ortaklığın fesih ve tasfiyesi ile ortaklık döneminde yapılan işlerden kazanılan bedeller ile ortaklık döneminde alınan araç, taşınmaz ve malzemelerin tespit edilecek değerlerinin yarısı ile yine bu ortaklık dönemine ait kar payının yarısına ilişkin olarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100.000,00 TL alacaklarının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının, davalının çalışanı olduğunu, müvekkilinin davacı ile hiçbir şekilde adi bir ortaklığının söz konusu olmadığını, davacının adi ortaklığı ispat bakımından somut bir delil sunmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, taraflar arasında düzenlenmiş herhangi bir adi ortaklık sözleşmesi bulunmadığı, yapılan incelemelerde 2011-2012 ve 2013 yıllarında Ferdi İşletmenin davalı … adına kayıtlı olduğu ve faaliyet gösterdiği, davacı adına herhangi bir ticari faaliyet, ortaklık paydaşlığı veya taahhüde rastlanmadığı, toplanan deliller ile tüm dosya kapsamı itibariyle aksininde davacı tarafça ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.)
Adi ortaklık sözleşmesi geçerlilik yönünden herhangi bir şekle tabi olmayıp, sözlü yapılan adi ortaklık sözleşmesi geçerli ise de; inkarı halinde, bu ortaklığın varolduğunu ileri süren kişinin bu iddiasını HMK. ‘nun md.200 gereğince senet (kesin delil) ile ispat etmesi gerekir.
Dava konusu olayda, davalı, davacı ile aralarındaki ortaklık ilişkisini reddettiğine göre; ispat yükü, bunu ileri süren davacı tarafa ait olacaktır.
Somut olayda, taraflar arasında ortaklığa ilişkin yazılı bir sözleşme bulunmamaktadır. Taraflar kardeş olup, HMK.’nun 203/1 maddesi gereğince, olayda tanık da dinlenebilecektir. Davacı taraf, adi ortaklığın bulunduğunu iddia edip, bu iddiasının ispatı yönünden tanık deliline dayanmış, yargılama sırasında taraf tanıkları mahkemece dinlenmişlerdir.
Bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.

Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkemede, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yeralan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır.
Mahkemece, taraf tanıkları dinlenilmesine karşın, tanık beyanlarına neden itibar edilip edilmediği, hangi taraf tanık beyanlarına üstünlük tanındığı hususu hükmün gerekçesinde tartışılmamış , başka bir deyişle tanık beyanları gerekçede değerlendirilmemiştir.

Hal böyle olunca mahkemece, tarafların kardeş oldukları, somut olayda adi ortaklığın varlığının tanık beyanları ile de ispatlanacağı hususu dikkate alınarak tanık beyanlarının da diğer delillerle birlikte değerlendirilmek suretiyle karar yerinde tartışılarak bir sonuca varılması, taraflar arasında bir adi ortaklık ilişkisinin bulunduğu kabul edilir ise uyuşmazlığın;Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınması ve Türk Borçlar Kanununun 642.madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmesi, aksi halde şimdiki gibi davanın reddine karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SON UÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacı için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 1.350 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.