Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2015/17958 E. 2017/2892 K. 09.03.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/17958
KARAR NO : 2017/2892
KARAR TARİHİ : 09.03.2017

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki Noterin Hukuki Sorumluluğuna Dayalı Tazminat Davasının yapılan yargılaması sonunda davanın zamanaşımı nedeniyle reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine , temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra , dosya içerisindeki kağıtlar kunup , gereği düşünüldü.

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin satın aldığı aracı oto kiralama hizmetinde kullanılmak üzere anlaşma yaptığı …. Özata’ya teslim ettiğini, bu kişiden aracı kiralayan kişilerin Ankara 47.Noterliğince düzenlenmiş sahte vekaletnameye dayanarak Denizli 4.Noterliği’nin 16.07.2008 tarih 16815 yevmiye nolu satış sözleşmesiyle davacıya ait aracı İsa Dağ isimli kişiye sattıklarını , Denizli 1.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2008/439 esas sayılı dosyasında ilgili kişiler hakkında yargılamanın sürdüğünü, davacı müvekkilinin 10.07.2008 tarihinde aracı kira geliri elde etmek amacıyla kiralama şirketine teslim ettiğini , daha sonra gelişen olaylar karşısında aracını 19.11.2011 tarihinde adına tekrar tescil yaptırabildiğini ,bu suretle davacı müvekkilinin yaklaşık 3,5 yıl gelir elde etme amacından yoksun kaldığını, 0 km olarak aldığı aracın bu süreçde yıl kaybı nedeniyle değer kaybına uğradığını beyanla görevini yaparken gerekli dikkat ve özeni göstermeyen davalı noterin, davacının uğradığı maddi ve manevi zarardan sorumlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminatın 16.07.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili yasal süre içerisinde verdiği cevap dilekçesinde zamanaşımı def’inde ve derdestlik itirazında bulunmuş; esas yönünden de davanın reddi gerektiğini savunmuş, davayı Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketine ihbar etmiştir.
Mahkemece; dava konusu zararın 16.07.2008 tarihinde meydana geldiği , davanın 23.10.2014 tarihinde açıldığı, davalı noter hakkında herhangi bir ceza takibatı yapılmadığı, bu itibarla somut uyuşmazlıkda zamanaşımının gerçekleştiğinden bahisle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz etmiştir.
1-) Somut uyuşmazlıkta; davacının satın aldığı aracı oto kiralama hizmetinde kullanılmak üzere anlaşma yaptığı …. Özata’ya teslim ettiği, bu kişiden aracı kiralayan dava dışı 3. kişilerin Ankara 47.Noterliğince düzenlenmiş sahte vekaletnameye dayanarak Denizli 4.Noterliği’nin 16.07.2008 tarih 16815 yevmiye nolu satış sözleşmesiyle davacıya ait aracı İsa Dağ isimli kişiye sattıkları, ilgi şahıslar hakkında Denizli 1.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2008/439 esas sayılı dosyasında yargılamanın sürdüğü , davacının 10.07.2008 tarihinde aracı kira geliri elde etmek amacıyla kiralama şirketine teslim ettiği , daha sonra gelişen olaylar karşısında aracını 19.11.2011 tarihinde adına tekrar tescil yaptırabildiği, bu suretle davacının yaklaşık 3,5 yıl gelir elde etme amacından yoksun kaldığı ,dava konusu satışın gerçekleştirilmesi aşamasında , davalı noterin gerekli denetim ve özen görevini yerine getirmediği için sözkonusu zararın doğduğu iddiasıyla davalı notere tazminat davası açılmıştır .
Davada, noterin kusursuz sorumluluğu gereğince uğranılan zararın tazmini talep edilmektedir.
Uyuşmazlık; davada, ceza (uzamış) zamanaşımı süresinin uygulanıp uygulanmayacağı; burada varılacak sonuca göre davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere kanunun zamanaşımı süresinin başlaması için alacaklının belli olguları öğrenmiş olması koşulunu aradığı hallerden biri, haksız fiilden kaynaklanan tazminat borcudur. Buna ilişkin bir ve on yıllık zamanaşımı sürelerini öngören sahte vekaletnameyle satışın yapıldığı tarihte yürürlükte olan B.K. nun 60.maddesinde, bir yıllık zamanaşımı süresinin, zarar görenin, zararın varlığını ve zarar vereni öğrendiği tarihten itibaren başlayacağı açıkça belirtilmiştir. Dolayısıyla, haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarında, alacaklı zararın varlığını ve zarar vereni bilmediği sürece, zamanaşımı süresi başlamayacaktır.
Zararın varlığını öğrenme koşulu, öncelikle zararın gerçekleşmiş olmasını gerektirir. Henüz gerçekleşmemiş bir zararın, herkes gibi, o zararın tazminini isteyebilecek olan alacaklı (zarar gören) tarafından da öğrenilmesi mümkün değildir. Başka bir ifadeyle, hukuka aykırı fiil işlenmesine rağmen, onun doğuracağı zarar henüz ortaya çıkmamış; zararın ortaya çıkması için, fiil tarihinden sonra birtakım etkenlerin gerçekleşmesi veya belli bir zamanın geçmesi gerekiyor ise, doğal olarak zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması da mümkün olmayacaktır.
Diğer taraftan, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.maddesinin 1 ve 2.fıkralarında:
“Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz.
Şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur hükmüne yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.maddenin 2.fıkrası gereğince, eylemin aynı zamanda ceza kanununda suç sayılması halinde, daha uzun ise olayda ceza zamanaşımı süresinin uygulanacağı, dolayısı ile bu durumda B.K.nundaki daha kısa zamanaşımı sürelerinin uygulanamayacağı hususu açıkça anlaşılmaktadır.
Söz konusu hüküm, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için, sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır.
Sonuçta; haksız eylemin suç oluşturması durumunda o suç için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.04.2013 gün 2012/4-1161 E., 2013/498 K. sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Somut uyuşmazlıkda; Davacı davalı noterin, satış işlemini onaylarken denetim yükümlülüğünü yerine getirmediğini ileri sürmektedir. Davalı notere isnat edilen eylem, görevi ihmal suçunu oluşturur. O halde ,davacının, davalı notere yönelttiği eylem de ceza yasasında suç olarak düzenlenmiş bulunduğundan, zamanaşımı süresinin de (uzamış) ceza zamanaşımına göre belirlenmesi gerekir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davalı noter hakkında da B.K.nun 60/2. maddesinde belirtilen ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerekeceği açıkça anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, mahkemece yapılacak iş, davanın zamanaşımı süresi içerisinde açılmış olduğu benimsenmek suretiyle işin esasına girişilerek, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde hukuken geçerli tüm delilleri sorulup toplanarak, ortaya çıkacak sonuca uygun bir karar verilmesinden ibarettir.
2-) Bozma nedenine göre davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ:Yukarıda 1. bentde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüne; HUMK.nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, 2. bentde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına; peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.