Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2015/16871 E. 2017/4993 K. 10.04.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/16871
KARAR NO : 2017/4993
KARAR TARİHİ : 10.04.2017

MAHKEMESİ :AİLE MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki ziynet alacağı davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili, müvekkilinin davalının ailesi ile aynı binada oturduğunu ,davalının babasının sürekli evlerinde bulunması nedeniyle aralarında geçimsizlik oluştuğunu, 29/10/2011 tarihinde davalının müvekkiline bıçak çekerek odaya kapatması üzerine davacının ailesini arayarak, ailesinin davacıyı müşterek haneden götürdüklerini, müşterek evden bu şekilde ayrılan müvekkilinin hiçbir eşyasını yanında götüremediğini, ziynet eşyaları ve diğer şahsi eşyalarının müşterek hanede kaldığını, tarafların …4. Aile Mahkemesi’nin 2011/1088 Esas 2013/59 Karar sayılı ilamı ile boşandıklarını, boşanma davasında müvekkilinin kendisine düğünde takılan ziynet eşyalarının ve bedellerinin tespitini dava ettiğini, ancak mahkemece eda davası yerine tespit davası açılamayacağı gerekçesiyle karşı davalarını usulden reddettiğini, dosyada müvekkiline ait ziynet eşyalarının bilirkişi tarafından tespit edildiğini, belirlenen bu ziynet eşyalarının bedelini tahsil edebilmek içindavalı hakkında ilamsız icra takibi başlattıklarını, ancak davalının haksız itirazı ile takibin durduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamına, %40 icra-inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, boşanma dosyasında bilirkişi tarafından düzenlenen rapora tarafların itiraz ettiklerini, raporun kesinlik kazanmadığı gibi bilirkişi tarafından belirlenen altınların bedellerinin ancak mahkeme kararı ile hüküm doğurabileceğini, alacağın varlığı kesinleşmeden takip yapılmasının hukuka uygun olmadığını, bununla birlikte davacının 29/10/2011 tarihinde müşterek evden ayrılırken ziynet eşyalarını ve diğer şahsi eşyalarını yanında götürdüğünü belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; ziynet eşyalarının kadının üzerinde olmasının hayatın olağan akışına uygun olduğu, bu durumun aksini ispat yükünün davacı kadına ait olduğu, davacı tarafın iddiasını ispatlanamamış olması gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiştir.

Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir. Diğer taraftan ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Evlilik birliği içerisinde bozdurulan ziynetlerin iade edilmemek üzere erkek eşe verildiği vakıasının ispatı halinde ise, davalı erkek lehine hak çıkacağından, ziynetlerin kadına iade edilmemek üzere bozdurulduğunu kanıtlama yükü de erkek eşe aittir. Öteki deyişle, ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere erkek eşe verildiğinin, kadının isteği ve onayı ile bozdurulup ev ihtiyaçları için harcandığının davalı yanca kanıtlanması halinde koca ziynet eşyalarını iade yükünden kurtulur. Davalı, iade edilmemek üzere söz konusu ziynet eşyasının kendisine verildiğini kanıtlamadıkça iade ve tazmin ile yükümlüdür.
Somut olayda, davacı(kadın) dava konusu edilen ziynet eşyasının davalı tarafta kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise ziynet eşyalarının davacı tarafından götürüldüğünü iddia etmiştir. Mahkemece, davacının ziynet eşyalarının kadının üzerinde olmasının hayatın olağan akışına uygun olduğu, bu durumun aksini ispat yükü altında olan davacı kadının iddiasının ispatlanamadığı belirtilerek, davanın reddine karar verilmiştir. Davacı, ziynet eşyalarının davalı tarafta kaldığı iddiasını ispat için tanık delili ve boşanma dava dosyasına dayanmıştır.Davacı tanıklarından Hüseyin, …’nun babası ile davacıyı almaya gittiklerini ,üzerinde hiçbir ziynet eşyası olmadığını,boşanma davası devam ederken …’nun eşyalarını almak için tarafların evine gittiklerini, kamyona eşyalar yüklenirken …’nun takılarını istediğini, kayınpederinin “tamam kızım sonra vereceğim” diye söylediğini duyduğunu,davacının kayınpederinin davacıya çocuğun velayetini bize verirsen altınları sana veririz şeklinde bir söz söylediğini duymadığını,ilerleyen beyanlarında eşyalar taşınırken kamyonun üzerinde olduğunu, bir tartışma olunca sorduğunda oradaki insanların, “… kayınpederinden ziynetleri istiyor” diye söylediğini,bizzat kayın pederinden tamam kızım sonra veririm dediğini duymadığını beyan etmiştir.Davacının dinlettiği bu tanık beyanı duyuma dayalı ve çelişkili ifadeler içermektedir.Davacı tanığı …. ise, altınları isterken …’nun yanında olduğunu , bir kısım eşyasını aldıktan sonra …nun kayın pederinden ziynet eşyalarını istediğini ,onun da yok böyle bir şey diyerek inkar edip vermediğini, bundan bir zaman sonra da davalının babasının, davacıya telefon ettiği esnada orda bulunduğunu …’dan kayınpederinin çocuğun velayetini bize verirsen ziynetleri sana veririz diye söylediğini duyduğunu beyan etmiştir.Davacının dinlettiği tanıkların beyanları somut ve görgüye dayalı değildir.Ancak ne var ki davacı dava dilekçesinde delil olarak boşanma dava dosyasına da dayanmıştır.
O halde,mahkemece davacının boşanma dava dosyasında dinlettiği tanık beyanları da değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ; Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 10.04.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.