Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2015/15316 E. 2016/7444 K. 10.05.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/15316
KARAR NO : 2016/7444
KARAR TARİHİ : 10.05.2016

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle daha önceden belirlenen 10.05.2016 duruşma günü için tebligat üzerine temyiz eden davalı adına gelen olmadı. Karşı taraf davacılar adına gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı ve taraflardan kimsenin gelmediği anlaşılmakla işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldügünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacılar vekili dilekçesinde; davalının, … Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda davacılardan ..’nün eşi, diğer davacıların ise babası olan…’nın ölümüne neden olmak suçundan dolayı cezalandırıldığını ileri sürerek; fazlaya ilişkin hak saklı kalmak üzere, davacı … için 2.500 TL maddi 10.000 TL manevi, davacı … için 2.500 TL maddi 5.000 TL manevi, davacılar.. ve ..l için 5.000’er TL manevi olmak üzere toplam 35.000 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek en yüksek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş, 04.12.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat istemini davacı … için 66.276,20 TL’ye, davacı … için ise 2.538,51 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı; talep edilen maddi ve manevi tazminatı ödeme gücünün bulunmadığını bildirerek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulüne, davacı … için 66.726,20 TL maddi 3.000 TL manevi, davacı … için 2.538,51 TL maddi 2000 TL manevi, davacılar … ve Sibel için ayrı ayrı 1.500’er TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Önemle belirtmek gerekir ki, Anayasa’nın 141. maddesinde, yargı kararlarının gerekçeli olarak yazılacağı açıklanmış, aynı zorunluluk HMK. nun 297. maddesinde de düzenleme altına alınmıştır. Anılan yasal düzenlemeye göre; tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepler hükümde gösterilmelidir. Eş söyleyişle, hakimin, uyuşmazlık konusu olan olay hakkında tüm kanıtları toplaması, tartışması, bu kanıtlardan hangilerine değer vermediğinin nedeni, hangilerini üstün tuttuğunun dayanaklarını değerlendirdikten sonra bir sonuca varmasının zorunlu ve gerekli olduğu vurgulanmıştır. Böyle bir yöntemin izlenmesi durumunda ancak kararın gerekçeli olduğunun kabul edilebileceği sonucuna varılabilir. Hükmü veren hâkimin, böyle bir yöntemi izlemesi halinde maddi olgularla hüküm fıkrası arasında bir bağlantı kurulmuş olabilecektir. Ayrıca gerekçe sayesinde kararın doğruluğu denetlenmiş ve davanın yanları tatmin ve inandırılmış olacaktır. Tüm bunlardan başka ve en önemlisi, adil bir yargılamanın yapıldığı sonucuna varılacaktır.
Somut olayda, hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanmamıştır. Diğer bir anlatımla, hükmün gerekçe kısmında belirtilen nedenlerden davanın kısmen kabul sebebi anlaşılamamaktadır. Şu halde, hükmün gerekçesiz olduğu kabul edilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, davalı tarafın temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 10.05.2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
Sayın çoğunluğun; bozma gerekçesine karşı; “karşı oyumun” gerekçeleri aşağıda sunulmuştur.
Dava; davalının … Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sonunda, davacılardan ..’nün eşi, diğer davacıların ise babası olan …’nın ölümüne neden olmak suçundan dolayı cezalandırılması nedeniyle, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere davacı … için 2.500 TL maddî 10.000 TL manevî, davacı … için 2.500 TL maddî, 5.000 TL manevî, davacılar.. için 5.000’er TL manevî olmak üzere toplam 35.000 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili istemine yöneliktir. 04/12/2013 tarihli ıslah dilekçesi ile maddî tazminat istemi davacı … için 66.276,20 TL’ye, .. için 2.538,51 TL’ye çıkarılmıştır.
Mahkemece; Döndü için 66.726,20 TL maddî, 3.000 TL manevî, .. için 2.538,51 TL maddî, 2.000 TL manevî, davacılar .. ve ..l için 1.500’er TL manevî tazminata hükmedilmiştir.
Daire bozma gerekçesinde; Anayasanın 141. ve 6100 sayılı HMK’nun 297. (HUMK m. 388/3) maddeleri gereğince kararın gerekçe ihtiva etmediğinden bahisle karar (oy çokluğuyla) bozulmuştur.
Anayasanın 141. maddesine göre; “Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılacağı, 6100 saayılı HMK’nun 297. maddesine göre de; “tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılmasının ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebeplerin, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği” hükümleri amirdir.
Hükümde, sabit görülen vakıalardan çıkarılan sonuçlar ve hukukî sebebin (veya sebeplerin) belirtilmesi zorunludur. Gerekçe bölümünde, sabit görülen vakıalardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebep, hükmün dayandığı hukukî esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları ve (tahkikat sonucunda) sabit gördüğü maddî vakıaların hukukî niteliğini (hukukî sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Dairece gerekçesiz olduğu nedeniyle bozulmasına karar verilen “mahkeme kararında” çok açık bir biçimde (6100 sayılı HMK’nun 297. ve mülga HUMK’nun 388. maddelerine uygun şekilde); hükmün “Türk Milleti Adına” verildiği, hükmü veren mahkeme ile hâkimin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, hükmün Asliye Hukuk Mahkemesi sıfatıyla verildiği, tarafların kimlikleri ile .. kimlik numaraları, vekillerinin ad ve soyadları ile adresleri, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması
ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebepler, hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, kanun yolları ve süresi, hükmün verildiği tarih ve hâkim ve zabıt kâtibinin imzaları, gerekçeli kararın yazıldığı tarih, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hüküm, taraflara yüklenen borç ve tanınan haklar, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmiştir.
Ayrıca; gerekçe kısmında, ceza mahkemesi kararı, kusur raporu, kusur oranı, hesap bilirkişi raporu, kusurun ve raporun takdiri, raporlara neden itibar edildiği, raporun toplanan delillere ve dosya ile uyumu, ıslah, ıslah harcının yatırıldığı, raporun ve kusur oranının Yargıtay içtihatları ile uyumlu olduğu, manevî tazminat açısından sosyal ve ekonomik araştırmanın yapıldığı, manevî tazminata hükmedilme gerekçesi (manevî tazminat miktarının tayini açısından, sebepsiz zenginleşme aracı olarak kullanılamayacağı ilkesine varana kadar) ve Anayasanın 141. ve 6100 sayılı HKM’nun 297. maddesinde zorunlu kılınan bütün hususlar kısa, net ve öz bir biçimde tartışılmıştır.
Gerekçeye ilişkin olarak şu hususunda belirtilmesinde fayda vardır; şöyle ki, mahkeme hükümlerinin gerekçeli olması gerektiği Anayasa’da ve HMK’da somut ve objektif bir biçimde belirtilip hüküm altına alınmış olmasına karşın, gerekçenin bir başka merci (somut olayda Yargıtay) tarafından değerlendirilmesi, denetlenmesi soyut ve subjektif bir husustur. Başka bir anlatımla; bir temyiz denetim makamına (veya heyetine) göre yeterli olan gerekçe bir başka temyiz denetim makamına (heyetine) göre yeterli olmayabilir.
Somut olayda; mirasçı eş ve çocuklar, 21/11/2005 tarihinde davalının kusurlu eylemi sonucu meydana gelen olay nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Davalı ceza mahkemesinin 08/06/2010 tarihli kararı ile mahkum olmuştur. Davacılar da günümüzün ekonomik koşulları gereğince çok cüzi bir miktar olarak kabul edilebilecek bir miktar üzerinden maddî ve manevî tazminat isteminde bulunmuşlardır. Mahkemece de özellikle manevî tazminat açısından sembolik olarak kabul edilebilecek bir miktar üzerinden kabul kararı verilmiştir. Davacılar bu miktarı bile yeterli bularak kararı temyiz bile etmemişlerdir. Ceza yargılaması 7 yıl sürdüğü gibi, tazminata ilişkin hukuk yargılaması da 5 yıl sürmüştür. Gerek ceza davasında gerekse hukuk yargılamasında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin değişik tarihli kararlarında makul yargılama süresinin uzaması nedeniyle hak ihlali olarak gördüğü sürede aşılmıştır. Dairece (şahsıma göre Anayasaya ve usul yasasına göre yeterli gerekçeyi ihtiva eden) gerekçesiz olduğu nedeniyle kararın bozulması nedeniyle makul yargılama sürecinin daha da aşılacağı izahtan varestedir.
Bir davadan başka bir dava ortaya çıkaracak, makul yargılama süresinin aşılmasına ve hak ihlaline yol açacak şekilde usul kurallarının zorlanmasının da yerinde olmadığını düşünmekteyim.
Arz ve izah ettiğim gerekçeler muvacehesinde; kısa, öz, yeterli ve yerinde gerekçeyi ihtiva eden yerel mahkeme kararının, Anayasaya, Usul Kanununa uygun olduğu kanâatinde olduğumdan, kararın gerekçesiz olduğu nedeniyle bozma ilâmı oluşturulması görüşünde olmadığımdan “Dairenin bozma” şeklindeki görüşüne katılamıyorum. 10/05/2016