Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2015/12699 E. 2015/14790 K. 01.10.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/12699
KARAR NO : 2015/14790
KARAR TARİHİ : 01.10.2015

MAHKEMESİ : TURGUTLU 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/01/2011
NUMARASI : 2010/548-2011/14

Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin, davalının kullandığı banka kredisine müteselsilen kefil olduğunu, borçlunun kredi borcunu ödememesi üzerine, kefil sıfatıyla, 02.09.2004 tarihinde bankaya davalı adına 32.815,00 TL ödediğini, ödenen paranın geri alınabilmesi için 30.05.2005 tarihinde davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, davalının itirazıyla takibin durduğunu, müvekkilinin o dönemki avukatının, müvekkiline, itirazın iptali için dava açtığını beyan ettiğini ancak davanın açılmadığının sonradan öğrenildiğini, avukatla ilgili olarak Baroya ve Cumhuriyet Savcılığı’na şikayette bulunulduğunu belirterek; 32.815,00 TL’nin, icra takip dosyasının açılış tarihi olan 30.05.2005 tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; davacının, davalı lehine 02.09.2004 tarihinde ödeme yaptığı, ödemenin yapıldığı tarihte, ödediği parayı asıl borçludan geri alma hakkı bulunduğunu bildiği, eldeki davanın 02.08.2010 tarihinde açıldığı, BK’nın 66. maddesi gereğince talebin zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle davanın zamanaşımından reddine karar verilmiş, hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; davalı adına müteselsil kefil sıfatıyla ödenen paranın, asıl borçlu olan davalıdan istirdatı istemine ilişkindir.
Temyize konu uyuşmazlık; dava zamanaşımı süresinin, sözleşme hukuku çerçevesinde mi, yoksa sebepsiz zenginleşme kurallarına göre mi belirleneceği, buna bağlı olarak da davaya konu alacağının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
Davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığının tespiti için öncelikle alacağı doğuran hukuki sebebin tam ve doğru olarak tespit edilmesi gerekmektedir. Zira; bir davada ileri sürülen olguları kanıtlamak taraflara, bu olgulara dayalı olarak uyuşmazlığı nitelemek, uygulanacak yasa maddelerini arayıp bulmak ve doğru olarak uygulamak doğrudan hakime ait bir görevidir. (HUMK. 76.madde; HMK. 33.madde)
Sebepsiz zenginleşmenin borç doğurmasının nedeni, kişinin iradesi dışında malvarlığında bir eksilmenin meydana gelmesidir. Taraflar arasında malvarlıklarının değişimi bir sözleşmeye dayanır ise sebepsiz zenginleşmeden sözedilemez.
Sebepsiz Zenginleşme alacaklıya ikinci derecede (tali nitelikte) bir dava hakkı temin eder. Malvarlığındaki azalmanın başka asli nitelikteki davalarla önlenmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme davası gündeme gelemez. Bunun bir sonucu olarak da, sözleşmeden doğan bir hukuki ilişkinin bulunduğu hallerde tarafların sebepsiz zenginleşmeye dayanan bir talepte bulunması olanaklı değildir. (HGK 13.06.2007 tarih, 2007/18-330 E.; 2007/350 K.; 17.02.2010 tarih, 2010/13-93 E.; 2010/88 K.)
TBK’nın 146.maddesinde (818 sayılı BK md.125) sözleşmeye dayanan alacakların, başka türlü hüküm mevcut olmadığı takdirde 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu hükme bağlanmıştır.
Bu bilgiler ışığında somut olay irdelendiğinde; davacının talebinin, taraflar arasındaki kefalet sözleşmesinden kaynaklandığı, davacının davaya konu ödemeyi 02.09.2004 tarihinde yaptığı, davalı aleyhine 30.05.2005 tarihinde, 02.09.2004 tarihli ödeme dekontuna dayalı olarak ilamsız icra takibi başlattığı, davalının itirazıyla takibin durduğu, eldeki alacak davasının 02.08.2010 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda, dava konusu ihtilafta uygulanacak zamanaşımı süresi, taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunması nedeniyle TBK’nın 146. (BK’nın 125) maddesi gereğince 10 yıl olup, dava tarihine kadar geçen sürede zamanaşımı süresinin dolmadığı açıktır.
Hal böyle olunca mahkemece; davacının alacak talebinin, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisine dayandığı, alacağın TBK’nın 146. (BK’nın 125) maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi bulunduğu, dava tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin dolmadığı göz önünde bulundurularak; davalının zamanaşımı def’i reddedilip, işin esasına girilmesi, ardından tüm taraf delilleri toplanarak hasıl olacak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davaya konu alacağı doğuran hukuki sebebin tespitinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 01.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.