Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2015/12066 E. 2015/19952 K. 09.12.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/12066
KARAR NO : 2015/19952
KARAR TARİHİ : 09.12.2015

MAHKEMESİ : İSTANBUL 12. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/03/2015
NUMARASI : 2011/658-2015/80

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının E. S. Cad. No:17 K: 3 adresinde ticarethane statüsü ile abonelik sözleşmesi imzalayarak elektrik kullandığını, tahakkuk eden ve faturalandırılarak kendisine bildirilen elektrik kullanım bedelini ödemediğini, davalının kullandığı elektrik bedelinin -2.675,36-TL, takip tarihine kadarki gecikme zammının -12.367,74-TL ve tahakkuk eden KDV nin ise -2.226,20-TL olduğunu, dava konusu alacağın ödenmemesi nedeni ile davalı hakkında Şişli 7. İcra Müdürlüğünün 2010/39552 Esas sayılı dosyası ile icra takibinde bulunulduğunu, ancak davalının borcun tamamına itiraz ederek takibin durduğunu ileri sürerek vaki itirazın iptali ile %40 icra inkar tazminatının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; taraflarına fatura tebliğ edilmediğini, icra takibinin dayanağı olan elektrik faturasının tesisat numarasının 2557158 olduğunu öğrendiklerini, davacı şirketin internet kayıtlarına göre bu tesisat numarasıyla abone olan kişinin Atiyye isimli kişi olduğunu, belediyenin ticarethane statüsünde olmadığını, borcun zamanaşımına uğradığını ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, davalının elektrik aboneliği sözleşmesinin yapıldığı 11.08.1989 tarihinde davacı kurumun Türkiye Elektrik Kurumu’na bağlı Boğaziçi Elektrik Dağıtım Müessesesi ismi ile resmi bir kurum olarak faaliyette bulunduğu, dolayısıyla sözleşmenin resmi belge niteliği taşıdığı gerekçesiyle bilirkişi raporu doğrultusunda davacının davasının kabulü ile takip konusu asıl alacağın %40’ı oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Para borçlarında borçlunun borcunu vadesinde ödememesi halinde kararlaştırılan gecikme zammının aslında bir faiz olduğu kabul edilmektedir (HGK’nun 16.06.2004 gün ve 2004/19-357-360; 10.10.2012 gün ve 2012/7-502-707 sayılı kararları)
Faiz bilindiği gibi; Para borçlarında borcun zamanında ödenmemesi -borçlunun temerrüde düşmesi- halinde kanun gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüd devam ettiği sürece varlığını koruyan, alacaklının zararın varlığını ve miktarını aynı zamanda borçlunun kusurunu ispat etmek zorunda kalmaksızın borçlunun ödemek durumunda olduğu ve miktarı yasalarca belirlenmiş asgari ve maktu bir tazminattır. Temerrüt faizinin miktarı yasalarca belirlenmiş olduğundan, alacaklının bir zararının olup olmadığı veya zararın temerrüd faizi oranından daha düşük olup olmadığı tartışmalarına meydan vermeksizin, borçlunun faiz ödemeye peşinen zorlanması yargı organlarını da büyük bir yükten kurtarmakta ayrıca borçluyu zamanında ödemede bulunmaya sevk etmektedir.
Borçlar Kanunun 105. maddesinde; alacaklının uğramış olduğu zararın geçmiş günler faizinden fazla olması halinde, borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bu zararın tazmininin dahi istenebileceği hüküm altına alınmıştır. Görüldüğü gibi alacaklı geçmiş günler faizini -yasal faizi- talep ederken bir zararının varlığını ve miktarını ispat etmek zorunda değildir. Zira, bu kısım yasada hüküm altına alınmıştır. Ancak zararının yasal faizden fazla olduğunu iddia ederse, bu miktarı ispat etmelidir.
Somut olayda; davalı, davacının elektrik abonesidir. Davacı kurum, 01.08.2000-02.10.2000 tarihleri arasında tahakkuk ettirilen elektrik tüketim fatura bedellerinden oluşan alacağın tahsili amacıyla davalı aleyhine takip başlatmıştır. Davalı aboneliği iptal ettirmedikçe abonelik üzerinden tüketilen normal veya kaçak enerji bedelinden sorumludur. Davacının uzun sayılabilecek bir süre elektrik tüketim bedeline esas faturaların ödenmemesine rağmen yönetmelik gereği elektriği kesmemesi davacı açısından müterafik kusur teşkil etse de bu kusur tüketilen enerji bedelinin aslından davalının beraatını gerektirmeyeceği gibi tüketim bedeli olan ana borçtan hukukî sorumluluğunu da ortadan kaldırmaz. Olsa olsa davalının (normal tüketim bedeli dışında) gecikme zammından kusur oranında indirim gerektirir. Aksine düşünce davalının sebepsiz zenginleşmesine yol açar. Uzman bilirkişi tarafından, davalının ödemesi gereken elektrik bedelinin ilgili yönetmelik hükümlerine göre denetime elverişli bir şekilde hesaplanması gerekir. Alacaklı elektrik idaresi, elektriği zamanında kesmeyerek sözleşmede kararlaştırılan yasal faizin üzerinde bulunan gecikme cezasını talep etmektedir. Yönetmeliğin açık hükmüne aykırı davranarak zararın artmasına -yasal faizin üzerinde olan gecikme cezası miktarının artmasına- kendi müterafik kusuru ile yol açan idarenin bu davranışının sonucuna katlanması gerekir. Ancak, ceza miktarı indirilirken de yasa tarafından maktu olarak hiçbir ispata gerek olmaksızın varlığı kabul edilen yasal faiz oranının da dikkate alınması gerekir.
Mahkemece, öncelikle faturalar ödenmediği için yönetmelik hükümlerine göre abonenin elektriğinin kesilmesi gereken tarih belirlenmeli, bu tarihe kadar işleyen gecikme zammından abonenin sorumlu olacağı, Türk Borçlar Kanununun 88 ve 120. maddeleri de değerlendirilmek suretiyle, suretiyle alacak miktarı bulunmalı; bu tarihten sonra ise, zararın artmasına elektriği zamanında kesmeyen idarenin de sebep olduğu dikkate alınarak, gecikme cezasından indirim yapılacağı düşünülmelidir. Ancak, bu yapılacak indirim sonucu istenebilecek oranın yasal faiz oranından aşağı olamayacağı göz önünde bulundurularak sonuca gidilmelidir. Zira, kanun koyucu alacağını geç alan alacaklının zararının yasal faiz kadar olduğunu kabul ederek düzenleme yapmış ve bu oranın ispatını gerekli görmediği gibi; borçluya zararın bu orandan daha az olduğunu ispat etmesi halinde yasal orandan daha düşük faiz oranından sorumlu olacağına dair bir düzenleme de getirilmemiştir.
Hal böyle olunca, mahkemece; öncelikle dosyanın bilirkişiye tevdii ile dava konusu alacak döneminde yürürlükte bulunan tarifelerinin ilgili maddeleri uyarınca; davalının normal tüketim bedelinin aslından (ana borçtan) her halükarda sorumlu olduğu, Yönetmelik gereğince elektriğin kesilmesi gereken tarihin belirlenmesi bu tarihe kadar olan borcun tamamının hesap edilmesi, bu tarihten sonraki dönem için ise davacının elektriği kesmemesinin müterafik kusur teşkil edeceği ve bununda ancak davacı için gecikme zammından indirim sağlayacağı nazara alınıp, gecikme zammına ilişkin yukarıda açıklanan ilke ve esaslar gözetilerek rapor alınmak suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 09.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.