YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/11630
KARAR NO : 2015/21162
KARAR TARİHİ : 24.12.2015
MAHKEMESİ : HALFETİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/06/2009
NUMARASI : 2008/71-2009/326
Taraflar arasındaki ziynetliğin tespiti ve korunması davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı E.. Y.. mirasçısı A.. Y.. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacılar vekili dilekçesinde; Müvekkillerinin murisinin Halfeti İlçesi Karaotlak mevkiinde tapuya kayıtlı 288 parsel sayılı taşınmazı davalılardan harici yazılı satım sözleşmesi ile satın alıp, bedelini davalılara 1979 yılında ödediğini o tarihten beri taşınmazı fiilen çekişmesiz olarak kullandığını, tescil taleplerinin davalılar tarafından çeşitli bahaneler ile savsandığını davalılardan A.. Y..’ın muvazaalı olarak borçlanmak sureti ile davaya konu taşınmazları cebri artırma ile satma yolunu seçtiklerini, bu şekilde davaya konu taşınmazların iadesinin dolaylı olarak müvekkilinden istendiğini bu nedenle fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 7.000,00 TL’nin zilyetliğin başlangıcı tarihinden itibaren işleyecek en yüksek yasal faizi ile davalılardan tahsilini, dava konusu taşınmaz üzerinde bedel ödenene kadar müvekkilleri lehine hapis hakkı kurulması yönünde karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili dilekçesinde; davayı kabul etmediklerini davacıların dava konusu taşınmazı satın aldığına dair herhangi bir yazılı belgelerinin olmadığını, bu nedenle dava konusu taşınmazda kötü niyetli zilyet olduklarını beyanla davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece; taleple bağlı kalınarak davanın kabulü ile; 7.000,00.TL’nin dava tarihi olan 10.03.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tapudaki hisseleri oranında alınarak, davacılardan Ş.. B.. hariç, diğer davacılara verilmesine, davacılardan Ş.. B..’ın, dava devam ederken öldüğü anlaşıldığından bu davacı yönünden hüküm kurulmasına yer olmadığına, bu bedel ve davacıların saklı tutmuş olduğu bedel davacılara ödeninceye kadar Halfeti ilçesi Karaotlak mahallesi 288 parsel sayılı taşınmaz üzerinde davacılar lehine TMK.nun 994/1 maddesi gereğince hapis hakkı kurulmasına, davacıların fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına, karar verilmiştir. Sözkonusu karar davalı E.. Y.. mirasçısı A.. Y.. tarafından temyiz edilmiştir
Somut olayda davalılardan E.. Y..’ın dava tarihinden önce (12.02.1994) tarihinde öldüğü temyiz aşamasında temyiz eden E.. Y.. mirasçısı A.. Y.. tarafından sunulan nüfus kaydından anlaşılmıştır.
Bir davada taraf ehliyeti dava şartlarından (HMK m. 114/1-d) olup taraf ehliyeti ise medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olmakla mümkündür (HMK m. 50). Medeni haklardan yararlanma, yani hak ehliyeti tam ve sağ doğum koşuluyla ana rahmine düşme anında başlayıp, kişinin ölümüne kadar devam eder (TMK m. 28). Bu nedenle Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda taraflardan birinin ölümü hâlinde, mirasçılar mirası kabul veya reddetmemişse, bu hususta kanunla belirlenen süreler geçinceye kadar davanın erteleneceği; bununla beraber hâkimin, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, talep üzerine davayı takip için kayyım atanmasına karar verebileceği öngörülmüştür (HMK m. 55; HUMK m. 41). Ne var ki, Kanun’da ölü kişiye karşı dava açılması halinde nasıl davranılacağı gösterilmemiştir.
Kural olarak ölü kişi adına ve ölü kişiye karşı dava açılması olanağı bulunmamaktadır. Aynı şekilde kural olarak ölü kişi aleyhine dava açılması halinde davanın mirasçılara yöneltilmesine de olanak yoktur. Zira yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, ölü kişinin taraf ehliyeti bulunmamaktadır. Esasen dava açarken davacının davalının bu ehliyet durumunu araştırması beklenir. Ne var ki davacının davalının ölü olduğunu bilmemesi kimi zaman hataya dayalı olabilir. Nitekim HMK’nun 124.maddesinde; “ Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür. Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır.
Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir. Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder” şeklinde düzenleme yer almaktadır. Bu maddenin gerekçesinde de vurgulandığı üzere, taraf değişikliğini mutlak olarak davalının rızasına bağlamak yargılama ilişkisini katı bir forma bağlayacaktır ki, bu da yargılamaya hakim olan ilkelerden “usul ekonomisi ilkesi” (HMK m. 30) ile bağdaşmaz.
Şu halde davacı kendisinden beklenen tüm çaba, özen ve önlemlere rağmen davalının sağ olup olmadığını tespit edememiş ise, ya da tespit edememe durumu bir yanılgıya dayanıyor ve bu durum açıkça dürüstlük kuralına aykırılık arz etmiyorsa, bu dava ilişkisinde, daha sonra da kendilerine karşı dava açılması muhtemel olan mirasçılara, yani gerçek taraflara karşı davaya devam edilmesi mümkün olmalıdır.(HGK’nun 11.09.2013 tarih ve 2013/14-621,1297 sayılı kararı)
Bu durum karşısında mahkemece, davacının ölü kişiye karşı dava açması durumunun yukarıdaki açıklamalar gözönünde bulundurularak değerlendirilmesi ve HMK’nun 124.madde uyarınca davayı mirasçılara yöneltme imkanı tanınıp tanınmıyacağı hususu da değerlendirilerek bir karar verilmelidir.
Bozma nedenine göre tarafların sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 24.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.