Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2015/10979 E. 2015/17660 K. 11.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/10979
KARAR NO : 2015/17660
KARAR TARİHİ : 11.11.2015

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ADANA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/09/2014
NUMARASI : 2012/368-2014/407
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı tarafından davacı aleyhine Adana 8. İcra Müdürlüğünün 2012/11022 esas sayılı dosyasıyla icra takibi başlatıldığını, takibe konu borcun taraflar arasında medikal malzeme alım-satım ilişkisinden doğduğunu, davacının ortak medikal işi yapmak için davalıdan 7.000,00 TL nakit aldığını, teminat olarak takibe konu bonoyu verdiğini, satılan malzemelere ilişkin kurum ödemelerindeki gecikmeler nedeniyle medikal işinden karşılıklı vazgeçildiğini, davalıdan alınan paranın geri ödemesi için hesap numarası istenildiğini, davalının babası Haşim Mayda’nın iban numarasını davacının eşi E… S…’ın hesap numarasına gönderdiğini, davacının eşi tarafından davalının babasının hesabına 18/10/2011 tarihinde 2.501,00 TL, 21/11/2012 tarihinde 2.000,00 TL ödeme yapıldığını, ödeme emrinde yer alan 2.499,00 TL lik kısmı kabul ettiklerini, ancak 4.501,00 TL lik kısmı kabul etmediklerini belirterek; takibe konu senede ilişkin kısmi itirazlarının kabulüne, % 20 kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili duruşmadaki beyanında; açılan davayı kabul etmediklerini, davacının senede dayalı olarak borçlu olduğunu, yapılan ödemelerin kendileriyle alakasının bulunmadığını, isimlerin dahi tutmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davalının babasının hesabına gönderilen ödemeler ve davacının eşinin mail adresine gelen mesaj kaydı dikkate alınarak davanın ispatlandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile Adana 8. İcra Müdürlüğünün 2012/11022 esas sayılı dosyasındaki 7.000,00 TL lik senedin 4.501,00 TL’lik kısmından dolayı davacının borçlu olmadığının tespitine ve % 20 oranında kötüniyet tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya kapsamında; davacı taraf medikal malzeme alım-satım işi için ortaklık kurduklarını, ortaklık kapsamında davalıdan 7.000,00 TL nakit para aldığını, teminat olarak davalı tarafa aynı miktarda bono verildiğini, satılan malzemelere ilişkin kurumların geç ödeme yapması nedeniyle ortaklıktan vazgeçtiklerini, davalı tarafından bononun takibe konulduğunu, ancak bir kısım ödemelerin davacının eşinin hesabından davalının babasının hesabına yapıldığını ileri sürerek menfi tespit davası açmıştır.
Kanunda aksi öngörülmedikçe kural olarak herkes iddiasını ispatla yükümlüdür. HMK’nın 190.maddesi gereği; ispat yükü kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
Menfi tespit davası açan davacı, davalının varlığını iddia ettiği hukuki ilişkinin hiç doğmadığını iddia etmeyip, bilakis başka bir nedenle (ödeme ile ) yok olduğunu iddia ettiği için MK.6.mad.si gereğince bu iddiayı ispat yükü davacıya düşer.
04.06.1958 gün 15/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da vurgulandığı gibi; bir davada dayanılan maddi vakıaları açıklamak tarafların, bu olguları hukuken nitelendirmek, uygulanacak yasa maddelerini arayıp bulmak ve doğru olarak yorumlayıp uygulamak da hakimin görevidir. Diğer bir deyişle; bir davada maddi olayı anlatmak taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak hakime aittir (HUMK.nun madde 76, HMK madde 33). Anılan yasal düzenlemeye göre davayı aydınlatma görevinin mahkeme hakimine ait olmasına göre uyuşmazlığın çözümüne ilişkin hukuki nitelendirme yapılmalıdır.
Adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir (6098 sayılı TBK. 620/1 md. – 818 sayılı BK. 520 md. vd.). Bu durumda ortaklığın tarafları arasında bir takım hak ve borçların yükümlenildiği kabul edilmelidir. Böyle olunca, adi ortaklığı, borç doğuran bir sözleşme olarak nitelendirmek gerekmektedir.
Adi ortaklık sözleşmesi geçerlilik yönünden herhangi bir şekle tabi olmayıp, sözlü yapılan adi ortaklık sözleşmesi geçerli ise de inkarı halinde bu ortaklığın var olduğunu ileri süren kişinin bu ortaklığı ispatı gerekir.
Ayrıca Türk Borçlar Kanunu’nun 555 ve ardından gelen maddelerinde düzenlenen havale kavramı üzerinde durmak gerekir. Havale, hukuksal nitelikçe bir ödeme vasıtasıdır. Eş söyleyişle, havalenin, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı yolunda yasal karine mevcuttur. Bu yasal karinenin tersini, havalenin borcun ödenmesinden başka bir amaçla yapıldığını ileri süren havaleci, bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür.
Somut olayda, havaleci durumundaki davacı, değinilen yasal karine karşısında, davalıya yapıldığını iddia ettiği dava konusu havalelerin, ortaklık kapsamında aldığını belirttiği 7.000,00 TL borcun ödenmesi amaca yönelik bulunduğunu kanıtlama yükümü altındadır. Başka bir ifadeyle, havale kavramından hareketle yapılacak değerlendirmeye göre de, somut olayda kanıtlama yükümlülüğü davacıya aittir.
Davacı tarafından, davalıya borcun ödenmesi amacıyla gönderildiği belirtilen dava konusu banka havaleleri incelendiğinde; göndericisinin Emine Sarıbıyık, alıcısının Haşim Mayda olduğu iki adet 18/10/2011 tarihli 2.501,00 TL ve 21/11/2012 tarihli 2.000,00 TL miktarında gönderim yapıldığı belirlenmektedir.
Havale dekontlarında, paranın davacı S.. S.. tarafından gönderilmediği gibi alıcısının da davalı Y.. M.. olmadığı, taraflar arasındaki bono ilişkisi nedeniyle ödeme yapıldığına dair herhangi bir açıklama yer almadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda havaleler ile davacının eşinin hesabından davalının babasının hesabına para gönderilmiş olması, paranın davalının icra takibine dayanak yaptığı bonoya ilişkin kısmi ödeme iddiasını ispat için yeterli değildir.
O halde, mahkemece, yukarıda açıklanan hususlar dikkate alınarak davaya konu gönderilen paraların adi ortaklık ilişkisi çerçevesinde gönderilip gönderilmediğinin değerlendirilip tartışılması ve oluşacak sonucu dairesinde karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 11.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan
A. ÖZÇELİK
Üye
F. PINARCI
Üye
Y. MEMİŞ
Üye
M. ÖZER
Üye
H. KANIK

Katip: Ş.A
Karşılaştırıldı: