Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2015/10704 E. 2015/16019 K. 19.10.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/10704
KARAR NO : 2015/16019
KARAR TARİHİ : 19.10.2015

MAHKEMESİ : ANKARA 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/05/2014
NUMARASI : 2012/319-2014/254

Taraflar arasında görülen alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle; duruşma için tayin olunan 12.05.2015 tarihinde gelen davalılar vekili Av. C.. Ş.. ile davacı vekili Av. O.. G..’ün sözlü açıklamaları dinlendikten sonra, nevakısın giderilmesi bakımından dosya mahalline geri çevrilmiş; bu kez yeniden gelmekle, belli günde dosyadaki bütün kâğıtlar okunarak, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili dilekçesinde; davalıların murisi olan S. A. ‘ın maliki bulunduğu 12 nolu daireyi 05.04.2004 tarihli sözleşme ile müvekkiline sattığını, satış bedeli olarak belirlenen 150.000 TL’nin nakten ödendiğini, ancak dairenin mülkiyetinin devredilmediğini, bu nedenle müvekkilinin davalılar aleyhine tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde ödenen satış bedelinin tahsili için Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/82 esas sayılı davasını açtığını, bu davada alınan bilirkişi raporuna göre taşınmazın dava tarihi itibariyle değerinin 289.352 TL’ye ulaştığının tespit edildiğini, yapılan yargılama neticesinde davanın kabulü ile 150.000 TL alacağın davalılardan tahsiline dair verilen kararın Yargıtay’ca onandığını ileri sürerek; bakiye 139.352 TL alacağın faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde; Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada talep olmadığı halde bilirkişi kurulunun taşınmazın değerini 289.352 TL olarak hesapladığını, ancak mahkemece bu rapora itibar edilmediğini, ayrıca taraflar arasında yapılan sözleşmede dava konusu dairenin ferağının verilmesinin müvekkillerinin murisinin açtığı davanın sonuçlanmasına bağlandığını, mahkemece faizin başlangıç tarihinin ise şartın gerçekleşemeyeceğinin ortaya çıktığı 28.12.2009 tarihi olarak kabul edildiğini, bu nedenlerle davacının müvekkillerinden denkleştirici adalet ilkesi gereğince bir alacak talep etme hakkının bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; taraflar arasında Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen 2010/82 E. sayılı davada; dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değerinin denkleştirici adalet ilkesi gereğince 289.3520 TL olarak hesaplandığı, bu rapor esas alınarak 150.000 TL’nin davalılardan tahsiline karar verildiği, verilen kararın Yargıtay’ca onandığı, Ankara 8.Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan kısmi davada fazlaya dair haklar saklı tutulduğu, bu nedenle taşınmazın dava tarihindeki değeri tespit edilerek hüküm kurulmuş olması nedeniyle, açılan ek davanın kısmi davada tespit edilen değer nazara alınarak kabulü gerektiğinden bahisle; davanın kabulüne, 139.252 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, taraflar arasında görülen kısmi davada saklı tutulan fazlaya ilişkin hakkın tahsili istemine ilişkindir.
Bilindiği üzere, bir mahkeme kararının gerekçesi, davaya konu maddi olguların mahkemece ne şekilde nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hangi hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterir. Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız bulunduklarını anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla ortaya koyan, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek bir açıklık taşıyan gerekçe bölümünün bulunması zorunludur.
Öte yandan, bir mahkeme kararının, başka bir dava yönünden (maddi anlamda) kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de, çoğu kez o kararın yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesini gerektirir.
Maddi anlamda kesin hükmün varlığından sözedilebilmesi için, tarafların, dava konularının ve dava sebeplerinin aynı olması gerekir. Maddi anlamda kesinlik, yalnız hüküm fıkrası içindir; hükmün gerekçesinin kesin hüküm gücü yoktur. Bununla beraber gerekçe, maddi anlamda kesinlikten tamamen soyutlanmış da değildir. Gerekçenin hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olduğu hallerde, bir başka anlatımla hakimi hüküm vermeye hukuken zorlayan gerekçenin var olduğu durumlarda, gerekçenin de “maddi anlamda kesin hüküm” teşkil edeceği öğretide ve yargısal uygulamalarla kabul edilmiş bulunmaktadır.
Yapılan bu açıklamalar ışığında, taraflar arasında Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen kısmi dava incelendiğinde; davacı tarafından satım sözleşmesinin konusunu oluşturan dairenin davalılar adına olan tapu kaydının iptali ile adına tescili, bu mümkün olmaz ise fazlaya ilişkin haklı saklı kalmak üzere, daire bedeli olarak ödenen 150.000 TL’nin ödendiği 05.04.2004 tarihindenden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsili istemiyle açılan davaya bakan mahkemece; (…Davacının tescile dayanak yaptığı satış vaadi sözleşmesi resmi şekil koşullarına uygun olarak yapılmayıp, adi olarak düzenlenmiştir. Bu itibarla, tescil isteminde bulunması mümkün değildir.
Ancak, ödediği, verdiği satış bedelini geri isteyebilir. Bilirkişi raporunda satış bedeli olarak 05.04.2004 tarihinde ödenen 150.000 TL’nin denkleştirici adalet sistemi uyarınca dava tarihi itibariyle ulaştığı alım gücü olan 289.352 TL bedelin istenebileceği belirtilmiş ise de, davacının dilekçesinde bu yönde herhangi bir talebi bulunmadığından bu beyana itibar edilmemiştir. Davacı, her ne kadar satış bedelinin ödeme tarihinden itibaren faizini talep etmiş ise de, harici sözleşme uyarınca satıcı edimini şarta bağlı kılınarak arsa sahibi ve yüklenici arasındaki davanın kesinleşme tarihinde tescilin kararlaştırıldığından, faiz başlangıcının ödeme tarihi değil, sözleşme gereği şarta bağlı kılınan 11. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/706 E.sayılı dosyasının kesinleşme tarihi olan 28.12.2009 tarihi, faizin başlangıç tarihi olarak nazara alınmıştır…) gerekçesiyle davanın kabulüne karar verildiği, hükmün davalı tarafın temyizi üzerine Dairemizin 15.05.2012 günlü ve 2012/8223 E. 12129 K. sayılı ilamı ile onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır.
Bu durumda; kısmi davada talep, satış bedelinin faizi ile tahsili isteminden ibarettir. Mahkemece bu yöne ilişen gerekçe ile verilen kararın sadece davalı tarafça temyiz edilmiş (davacı tarafça temyiz edilmemiş) olması nedeniyle, davacının 05.04.2004 tarihli sözleşmeden doğan talep hakkının sona erdiği, bu nedenle kısmi davada verilen kesin hükmün; tarafları, dava konusu ve sebeplerinin aynı olması nedeniyle, temyize konu ek dava için kesin delil teşkil edeceği tartışmasızdır. Mahkemece, açıklanan bu gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ; Açıklanan nedenlerle, davalı tarafın temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davalı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 1.100 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalı tarafa verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 19.10.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.