Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2015/1056 E. 2015/11622 K. 23.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/1056
KARAR NO : 2015/11622
KARAR TARİHİ : 23.06.2015

MAHKEMESİ : İSTANBUL 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/05/2014
NUMARASI : 2010/22-2014/168

Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen 23.06.2015 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine taraflar adına gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili dilekçesinde; müvekkilinin Ağustos 2007 yılında ön alt dişinin kırılması üzerine tedavi amacıyla davalı diş hekimine gittiğini, dişleri inceleyen davalının müvekillinin çenesini sıktığı için alt dişinin kırıldığını, aynı zamanda tüm alt dişlerinin kısaldığını ve bunun kendisine yaşlı bir görünüm verdiğini söyleyerek, bu sorunun çözümü için ceket ( crown) yöntemi ile üst arka dişlerinin uzatılması gerektiğini belirttiğini, ikinci kez yapılan randevu esnasında ise, yapılacak tedavi yöntemi hakkında hiçbir açıklama yapılmaksızın, müvekkilinin arka 8 üst dişinin kesildiğini ve bu dişlerin ceket (crown) yöntemi ile uzatıldığını, ayrıca üst önde 6 ve alt 6 dişin porselenle restore edildiğini, tüm tedavinin 1 ay içinde bitirildiğini, müvekkilinin üst dişlerinin uzatılması işlemi yapılır yapılmaz ve tedavi süresince, dişlerin çok sıkı geldiğini, rahat olmadığını ve ağzının sağ ve sol taraflarını simetrik hissetmediğini defalarca davalıya bildirdiğini, nihayetinde davalının müvekkilinin dişlerini törpülediğini, yapılan bu işlem sonrasında da müvekkilinin sıkıntılarının geçmediğini, davalının bu sürecin geçici olduğunu tekrarladığını, davacının Eylül 2007 ‘den Mart 2008 ‘e kadar yeni dişlerine alışmaya çalıştığını, ancak şiddetli ve aralıksız baş ağrılarına, diş etlerinde sürekli kanamanında eklendiğini, davalının bu defa sadece arka dişleri sıkmamak için gece kullanılacak bir koruyucu yaptığını, ancak bunun da müvekkilinin sıkıntılarını gidermediğini, bu gelişmeler üzerine müvekkilinin gittiği başka bir diş hekimince, dişlerdeki orantısızlık nedeniyle eklemlerin rahatsızlandığının tespit edildiğini, onar günde bir yapılan kontrollerde yapılan törpüleme işlemleri neticesinde müvekkilinin baş ağrılarının bir miktar azaldığını, ancak diğer komplikasyonların devam ettiğini ve bunun nedeni olarak da yapılan kaplamaların uygun olmadığı ve yeniden yapılması gerektiğinin söylendiği, müvekkilinin benzer sıkıntıları tekrar yaşamamak için Amerika’ya gittiğini, burada alınan raporlar ile yapılan kaplamaların müvekkiline uygun olmadığının tespit edildiğini ve Haziran 2008 tarihinde başlanılan tedavi sürecinde; müvekilinin kaplama yapılan diş yerlerinde oluşan “gingivitis” adlı diş hastalığından dolayı üst sağ ve sol tarafından ameliyat yapıldğını, ilk yapılan ceketleme esnasında bir dişi kırıldığı için buna kanal tedavisi de uygulandığını ve kalıcı kaplamalar da yapılarak tedavi sürecinin Mart 2009 tarihinde tamamlandığını, müvekkilinin diğer sıkıntılarının sona ermesine rağmen çene eklemlerinde oluşan ve kalıcı hasara yol açan rahatsızlığının tedavi edilemediğini, gerekli teşhisi koyup, teşhise uygun tedaviyi uygulamak yükümlüğünde olan davalının bu yükümlülüğünü ihlal ettiğini ve davacıyı aydınlatma yükümlülüğünü de yerine getiremediğini ileri sürerek; sonradan yapılan tedavi giderleri ile kazanç kaybı için şimdilik 55.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi tazminatın faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin davacıyı muayene ederek gerekli tedaviye başladığını, ancak davacının sonradan randevularına gelmediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; “…Adli Tıp Kurumu 2 . İhtisas Dairesi’nin davacıyı da muayene ederek düzenlediği ayrıntılı ve gerekçeli raporu ve tüm dosya kapsamı ile; davacının şikayetlerinin davalının yaptığı diş tedavisi nedeniyle meydana geldiğinin tespit edilememesi ve davalı diş hekimine yapılan tedavi nedeniyle herhangi bir kusur yükletilmemesi, tanık anlatımları ile davalı diş hekiminin davacıyı aydınlatma görevininde yerine getirmediği iddiasının ispatlanamaması…” gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; davalı diş hekiminin yükümlülüklerini yerine getirmediği, taahhütlerine ve tıbbın gereklerine uygun tedaviyi yapmadığı, uygulanan tedavinin başarısız olduğu iddiasıyla maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davaya dayanak yapılan maddi olgu, gerekli tedavi yapılmak suretiyle dişlerin gerçek işlevine kavuşturulmasıdır. Varılmak istenilen sonucun ve buna dayalı olguların hukuki nitelendirilmesi yapıldığında ise, yanlar arasında BK’nun 355 ve devamı (TBK’ nun 470 ve devamı) maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi ilişkisinin bulunduğu, dolayısıyla uyuşmazlığın eser sözleşmesi hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği açıktır.
Eser sözleşmelerini, diğer iş görme sözleşmelerinden ayıran önemli hususlardan birisi de sonuç sorumluluğu, yani tarafların iradeleri doğrultusunda yüklenici tarafından bir sonucun meydana getirilmesi taahhüdüdür. Burada, vekâlet akdindeki gibi sonuç taahhüt edilmeksizin sadece bir işin görülmesi taahhüdü bulunmamakta, bir eserin-sonucun yaratılıp teslim edilmesi borcu altına girilmektedir. Bu borcun altına giren taraf, yani yüklenici, BK’nun 356/1 (TBK’nun 471/1) maddesi ve işin mahiyeti gereği, işi sadakat ve özenle yerine getirmek zorundadır. Sadakat borcu, yüklenicinin iş sahibinin yararına olacak şeyleri yapma ve ona zarar verecek her türlü eylemden kaçınması anlamını taşır. Buna göre; somut olayda işi yüklenen davalı hekimin, davacı üzerinde kararlaştırılan edimleri ifa ederken, yani tıbbi faaliyette bulunurken, mesleğinin tüm koşullarını ve tıp biliminin kurallarını eksiksiz yerine getirmesi, davacının edim menfaatinin gereği olup, aksi durumun gerçekleşmesi davalı doktorun kusurlu olduğunu göstereceği gibi, BK’nun 96. (TBK’ nun 112.) maddesi gereği oluşan zarardan sorumluluğunu da gerektirmektedir.

Diğer taraftan, HMK’nun 266. maddesine göre, mahkemenin çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişi görüşü alma zorunluluğu bulunmaktadır. Gerçekleştirilen diş tedavisinin; tıbbın gereklerine uygun şekilde yapılıp yapılmadığı, amacına ulaşıp ulaşmadığı teknik bir konu olduğundan, konunun uzmanı diş hekimlerinden oluşturulacak bir kuruldan rapor alınması, davanın rapor sonucuna göre değerlendirilmesi gerekir.
Yargılama sırasında Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulundan alınan raporda ise, uyuşmazlığın esası hakkında değerlendirme yapmaya imkân verecek bilgiler ve açıklamalar yer almamaktadır. Zira, raporu düzenleyen kurulda (3. İhtisas Kurulundan çağrılan) bir diş hekimi yer aldığı gibi, bu hekimin davacının muayenesi sırasında hazır bulunup bulunmadığı da rapor içeriğinden anlaşılamamaktadır. Öte yandan, çağrılan diş hekimi dışında görüş bildiren diğer hekimler, diş dışındaki çeşitli dalların uzmanıdır.
Buna göre, mahkemece; tamamı diş hekimlerinden oluşturulacak bilirkişi kurulundan, davanın çözümüne yardımcı olacak açıklamaları içerir rapor alınmadan, yazılı şekilde karar oluşturulması doğru görülmemiştir.
Hal böyle olunca, mahkemece yapılacak iş; davacı da gönderilerek, mümkünse Adli Tıp Kurumu’dan tamamı diş hekimlerinden oluşturulacak bir heyetten, mümkün değilse üniversitelerin diş hekimliği fakültelerinden seçilecek uzmanlardan oluşturulacak bir heyetten rapor alınarak, davacının diş tedavisinin amacına ulaşıp ulaşmadığı, davalının yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği, taahhütlerine ve tıbbın gereklerine uygun tedaviyi yapıp yapmadığının açıklattırılmasının istenmesi ve sonucuna göre hüküm kurulması olmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 23.06.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.