YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/8681
KARAR NO : 2015/932
KARAR TARİHİ : 19.01.2015
MAHKEMESİ : KEMER 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/01/2014
NUMARASI : 2011/261-2014/10
Taraflar arasındaki adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dilekçesinde; davalının, dava dışı D… C.. ile yapmış olduğu gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile inşaat yapmayı yüklendiğini, yapılacak inşaatın maliyetlerinin karşılanması ve davalıya düşecek olan bağımsız bölümlerin paylaşılması için davalı ile müvekkili ve dava dışı G.. G..arasında imzalanan 14.04.2006 tarihli sözleşme ile adi ortaklık kurulduğunu, bu nedenle müvekkilin gerek kendi adına gerekse ortağı bulunduğu .. Turizm Ltd. Şti. adına çeklerini keşide edip davalıya verdiğini, bunun yanı sıra inşaatın bitmesi için nakit olarak da ödemelerde bulunduğunu, ancak davalının dava dışı ortak G.. G…’un payına isabet eden 3 adet bağımsız bölünün tapusunu devretmesine rağmen, onunla aynı oranda hissesi bulunan müvekkilin payına isabet eden 3 adet bağımsız bölümün tapusunu gönderilen ihtara rağmen devretmediğini ileri sürerek; davalı adına kayıtlı bulunan 3 adet bağımsız bölümün tapusunun iptali ile adına tescilini, olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 20.000 TL alacağın ihtar tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının ortaklık sözleşmesi ile yüklendiği sermaye koyma edimini yerine getirmediğini savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; davacının adi ortaklık sözleşmesi uyarınca edimini yerine getirdiğini ispatlayamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyada yer alan 14.04.2006 tarihli ve “Ortaklık Sözleşmesi“ başlıklı belgeden; taraflar ile dava dışı G.. G.. arasında TBK. nun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen bir adi ortaklık ilişkisinin kurulduğu, bu sözleşmeye göre davacının % 25, davalının % 50 ve dava dışı G..G..’un % 25 oranında pay sahibi bulunduğunun kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır.
Davacı iş bu davada, 14.04.2006 tarihli sözleşme uyarınca kurulan ortaklığın fiilen sona ermesi nedeniyle payına düşen dairelerin adına tescilini (olmadığı takdirde bedelinin tahsilini) talep ettiğine göre, bu talebinin ortaklığın fesih ve tasfiyesini de kapsadığının kabulü gerekir. TBK. nun 642 vd. maddelerinde düzenlenen tasfiye; ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır.
Şu durumda, adi ortakların tümünü ilgilendiren böyle bir davada, dava dışı ortak G.. G..’un da davada taraf olarak yer alması zorunludur. Nitekim, TBK. nun 644. maddesinde de ortaklığın sona ermesi halinde tasfiyenin, yönetici olmayan ortaklarda dahil olmak üzere, bütün ortakların elbirliği ile yapılması gerektiği açıkça belirtilmiştir.
Bundan ayrı, adi ortaklık sözleşmesi; karşılıklı borçları kapsayan bir sözleşme olmayıp herkesin belli bir amaca ermek için bir takım borçlar altına girdiği bir sözleşmedir. Bu sözleşmeden doğan borçlar, hukuk bakımından birbirinin karşılığı sayılmaz. Ortaklık sözleşmesinde, karşılıklı borç yükleyen (satış veya kira gibi) sözleşmelerde olduğu gibi BK. nun 81. (TBK. nun 97.) maddesi uyarınca, bir akidin borcunu yerine getirmemesi halinde öbürünün de borcunu yerine getirmekten kaçınması söz konusu edilemez. Bir tarafın sermaye koyma borcunu yerine getirmekten kaçınması diğer tarafa ancak, TBK. nun 639/7. maddesi uyarınca ortaklığın haklı sebeple feshini isteme hakkını verir ve ortaklık hakim kararı ile ortadan kalkar. Ortaklığın feshi, diğer tarafça istenmemiş ise ortaklık sözleşmesi yürürlükte kalır. Buna bağlı olarak, bir tarafın sermaye koyma borcunu yerine getirmemesi, ortaklığın tasfiyesi durumunda onun hiç pay alamamasına değil, aksine sadece tasfiyede sermaye payını taahhüt ettiği oranda alamamasına neden olur.
Hal böyle olunca; mahkemece, davalı tarafça ortaklığın haklı nedenle feshi için dava açılmadığı, dolayısıyla ortaklığın fiilen sona erdiği tarihe kadar sözleşmenin yürürlükte kaldığı gözetilerek, öncelikle dava dışı ortak G.. G..’un davaya dahil edilmesi için davacı tarafa mehil verilmesi ve taraf teşkilinin sağlanması, sonrasında ise davanın esasına girilmesi ve ortaklığın tasfiyesinin gerçekleştirilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 19.01.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.