YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/21584
KARAR NO : 2015/17464
KARAR TARİHİ : 09.11.2015
MAHKEMESİ : ANKARA 5. AİLE MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/05/2014
NUMARASI : 2013/670-2014/699
Taraflar arasındaki eşya alacağı davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, dava dilekçesi ile; düğünde davacıya takılan bilezikleri ve çeyrek altınları davalının araba alacağını söyleyerek davacıdan aldığını ve iade etmediğini ileri sürerek; fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak, ziynetlerin aynen iadesine, mümkün olmaz ise bedeli olan 15.000.00.- TL’nin yasal faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili, ıslah dilekçesi ile; talep sonucunu (aynen iade mümkün olmaz ise) 16.731.20. TL ye yükseltmiştir.
Davalı vekili, cevap dilekçesi ile; davanın reddini istemiştir.
Mahkemece ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi hükmü uyarınca; Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan, ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.
Davacı kadın, dava konusu edilen ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş; davalı koca ise, onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre, olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.
Diğer taraftan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir.
Davacı, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, ispat yükü altındadır.
Tanıklık takdiri bir delildir. (HMK 198.madde) Bu nedenle hakim, tanıkların ifadeleri ile bağlı değildir; tanığın doğru söylemediğini, başka delil ve belirtilerle anlarsa, tanık ifadelerinin aksi yönde de karar verebilir. Fakat, tanık ifadelerini serbestçe takdir ederken sadece hakimin vicdani kanaati yeterli olmayıp, hükümde bir tanığın ifadesinin neden kabul edildiğinin veya edilmediğinin belirtilmesi gerekir. Taraflardan her biri de tanığın davada (tanıklık etmekte) hukuki yararı bulunduğu gibi, bir nedenle doğru söylemediğini iddia ve ispat edebilir. (HMK 255. Madde). (Prof.Dr.Baki Kuru, Prof.Dr.Ramazan, Prof.Dr.Ejder , Medeni Usul Hukuku, Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK’ na göre yeniden yazılmış, 25.baskı, Ankara 2014, sayfa;422)
Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Somut olayda; davacı tanıklarının olmamışı olmuş gibi ifade ettiğini kabule yeterli delil ve olgu da yoktur. O halde, davacı tanıklarının sözlerine değer vermek gerekir. Toplanan delillerden; davalının davacıyı baba evine bırakıp gittiği, daha sonra davalı ve yakınlarının tarafları barıştırmak için davacının ailesinin evini ziyaret ettiği, bu sırada davalıya davacının ziynetlerinin nerede olduğunun sorulduğu, davalının ziynetlerin kendisinde olduğunu, araba alacağını söylediği anlaşılmaktadır. Barışma amacı ile yapılan ziyaret sırasında evde bulunan tüm davacı tanıklarının birbiri ile tutarlı ifadelerine göre ziynetlerin kendisinde olduğunu tanıklara ikrar eden davalı, ziynetleri davacıya iade etmek zorundadır. Başka bir anlatım ile davacı davasını ispatlamıştır. Mahkemece, bu yön nazara alınmadan davacının davasını ispat edemediği gerekçesi ile davanın reddedilmesi doğru görülmemiştir.
Mahkemece yapılacak iş; (davacının babasına verildiği konusunda çekişme bulunmayan 20 çeyrek altın dışında) davacının davasını ispatlamış olduğu kabul edilerek sonucuna uygun bir karar vermektir. Ayrıca, mahkemece; davacının, daha önce açtığı ziynet davasını takip etmemesi de karara dayanak alınmış ise de, anılan bu ziynet davasının davacısı (takip etmeyen tarafı) koca olduğundan bu gerekçe de isabetli bulunmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 09.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.