YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/19903
KARAR NO : 2015/16199
KARAR TARİHİ : 20.10.2015
MAHKEMESİ : ŞUHUT ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/04/2014
NUMARASI : 2005/38-2014/69
Taraflar arasındaki alacak (sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan) davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dilekçesinde; davacıların babaları olan Ali oğlu M. T. ‘un davalı A.. Ş..’den 24.10.1967 tarihli harici satış senedi ile ………….. Köyü ………………. mevkiinde, üç evlek miktarında, ………… parselde kayıtlı olan ve iştirak halinde mülkiyete tabi taşınmazın hissesine isabet eden kısmını 400.000 TL bedelle satın aldığını ve zilyetliğin de kendisine devredildiğini, o tarihten itibaren davaya konu edilen taşınmazın davacıların murisleri M. T. ve onun ölümü sonrasında da davacılar tarafından kullanılmakta olduğunu, davalının bu taşınmaza ilişkin Şuhut Sulh Hukuk Mahkemesi’nde 2004/321 Esas ile ortaklığın satış yolu ile giderilmesi davasını açtığını ve davanın derdest olduğunu, davalının Şuhut Sulh Hukuk Mahkemesi’nde açtığı davadaki gayesinin ise ilgili taşınmazı davacılardan almak olduğunu belirterek, davacıların 24.10.1967 tarihinde ödedikleri 400.000 TL’nin dava tarihinde erişebileceği miktarın bilirkişiler tarafından tespiti ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 6.000,00 YTL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davalının davaya konu edilen senede taraf olmadığını, bir an için böyle bir satışın varlığı kabul edilse dahi 38 yıl önceki değerine göre talep edilen miktarın fahiş olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davanın kabulü ile, Afyonkarahisar ili, ……… ilçesi, ……… Köyü, ………… mevki …….. parselde kayıtlı tarla vasfındaki taşınmaza ödenen paranın dava tarihi itibariyle ulaştığı uyarlanmış karşılığı olan 245.138,60 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş,hüküm süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara,kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Davacıların murisi Ali oğlu M. T. ile davalı arasında imzalanan 24.10.1967 tarihli sözleşme, tapulu taşınmaza ilişkin olmasına rağmen, resmi biçimde yapılmadığından geçersizdir. (TMK.md.706, MK. md.634, BK.213, T.Kanunu md.26). Bu nedenle, geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Bu durumda davacılar; bu geçersiz sözleşme nedeniyle, davalıya verdikleri bedeli ancak, sebepsiz zenginleşme kuralları çerçevesinde geri isteyebilirler.
Geçersiz satış sözleşmesi gereğince; diğerinin mal varlığına kayan değerlerin iadesi “Denkleştirici Adalet” düşüncesine dayanmaktadır. Denkleştirici Adalet İlkesi ise, haklı bir sebebe dayanmadan başkasının mal varlığından istifade ederek, kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğünü ifade eder.
Bu bakımdan, sebepsiz zenginleşmeye konu alacağın iadesine karar verilirken, taşınmazın satış bedelinin alım gücünün ilk ödeme günündeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi gerekir. Bu güncelleme yapılırken, güncellemeye esas alınan somut veriler tek tek uygulanarak, ödeme tarihinden ifanın imkânsız hale geldiği tarihe kadar paranın ulaştığı değer her bir dönem için hesaplanmalı, sonra bunların ortalaması alınmalıdır.
Başka bir deyişle, denkleştirici adalet kuralı gereğince iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün, ifanın imkansız hale geldiği tarihteki alım gücüne uyarlanması zorunluluğu bulunmaktadır.
Mahkemece; ödenen satış bedelinin, ifanın imkansız hale geldiği tarih itibariyle (çeşitli ekonomik etkenlerin TEFE-TÜFE artış oranları, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar, faiz ve benzeri ekonomik göstergelerin ortalamaları alınmak suretiyle) ulaşacağı alım gücü, yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde, uzman bilirkişi heyetinden denetime elverişli rapor alınmak suretiyle belirlenmeli; bu yolla belirlenecek miktara hükmedilmelidir.
Somut olaya gelince; davalı vekilince 24.10.1967 tarihli harici satış senedine ilişkin olarak satış senedindeki miktar üzerinde tahrifat yapıldığı iddiasında bulunulduğu anlaşılmaktadır. Bu çerçevede davaya konu edilen 24.10.1967 tarihli harici satış senedi üzerinde davalı vekilinin bu savunması gereğince inceleme yapılarak senetteki satış bedelinin belirlenmesi, bu bedelin ise yukarıda ifade edilen denkleştirici adalet ilkesinde güncellemeye esas alınan somut verilerin tek tek uygulanması suretiyle, ödeme tarihinden ifanın imkansız hale geldiği tarihe kadar paranın ulaştığı değer her bir dönem için hesaplanmalı, sonra bunların ortalaması alınmalıdır. Nitekim mahkemece hükme esas alınan 14.11.2008 tarihli bilirkişi raporunda yalnızca altın, USD, TÜFE, TEFE, mevduat faizi esas alınmış ise de, memur maaşı ve işçi asgari ücreti hesaplamaya dahil edilmemiştir. Bu nedenle davalı vekilinin harici satış senedindeki miktara ilişkin tahrifat iddiası değerlendirilmeden ve yetersiz bilirkişi raporuna itibar edilerek hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup,bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 20.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.