YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/18836
KARAR NO : 2015/11557
KARAR TARİHİ : 22.06.2015
MAHKEMESİ : İZMİR 9. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/06/2014
NUMARASI : 2011/23-2014/350
Taraflar arasındaki alacak-tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dava dilekçesinde; davacının dava konusu taşınmazı 16.12.1996 tarihinde haricen satın aldığını, davalı tarafından bir pürüz olduğu bildirilerek, geçte olsa tapunun verileceğinin bildirildiğini, davacının aldığı bu arsa üzerinde 3 katlı bina yaparak ikamet etmeye başladığını, ancak yaptığı araştırmada arsanın hazineye ait olduğunu öğrendiğini ve aldatıldığını anladığını, ifası imkansız bir satış yaparak davacıdan 350-TL tahsil edildiğini, sebepsiz zenginleşme hükümlerince 350 TL nin 1996 yılından bu yana işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, satış nedeniyle (3 kat bina inşa ederek) uğradığı zararın tazmini için davalı aleyhine, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla ile 10.000,00-TL tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevabında özetle; davacının iddia ettiği gibi davalının kendisini oyalamadığını, bakiye alacağın ödenmesini beklediğini, davacının yükümlülüklerini yerine getirmediği gibi devir işlemini yapmaktan kaçındığını, bu süre içerisinde imar planı uygulamasında davalının satmış olduğu taşınmazın yeşil alan olarak belirlendiğini, satış tarihinde satılan yerin yeşil alan olmadığını, belerterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile, 350,00-ETL bedelin 16/12/1996 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş hüküm, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, tarafların temyiz nedeni yaptıkları konulara göre davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde görülmeyerek reddedilmiştir.
Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
Davacı tarafça dayanılan 16.12.1996 tarihli harici satım sözleşmesi resmi biçimde yapılmadığından MK’nun 634.maddesi, TMK’nun 706.maddesi, BK.nun 213.maddesi ve Tapulama Kanununun 26.maddesi uyarınca geçersizdir. O nedenle, geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflara hak ve borç doğurmadığından taraflar geçersiz sözleşme uyarınca verdiklerini karşı taraftan isteyebilirler.
Ancak, ülkemizde yaşanan enflasyonun uzun yıllardan beri yüksek oranda seyretmesi nedeniyle paranın değer kaybı, bununla ters orantılı olarak devamlı düşmekte olduğundan paranın verildiği tarihteki alım gücü ile iade tarihindeki alım gücü çok farklı ve adaleti denkleştirmeyecek oranda azdır. Bu nedenle, hukuken geçersiz sözleşmeler sebepsiz zenginleşme kuralları uyarınca tasviye edilirken, denkleştirici adalet kuralı gözardı edilmemelidir. Ancak, burada denkleştirme yapılırken iade alacaklısının geçersiz sözleşmenin ifa edilmeyeceğini öğrendiği tarihe göre iade kapsamı belirlenmelidir.
Satım bedelinin iade tarihindeki ulaştığı bedel belirlenirken ödenen paranın çeşitli ekonomik etkenler nedeniyle azalan alım gücünün enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın, işçi ücretlerindeki artış ve döviz kurlarındaki artış ortalamaları gözönünde tutulmalıdır.
Kural bu olmakla birlikte, davacı dava dilekçesinde 350 TL nin 1996 yılından bu yana işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili talebinde bulunmuştur. Bu durum, davacının satım bedelinin iade tarihindeki karşılığı belirlenir iken taleple bağlılık ilkesinin gözönünde bulundurulmasını gerektirir.
O halde mahkemece, öncelikle ifanın imkansız hale geldiği tarih tespit edilerek,yukarıda açıklanan ilkeler gereğince satım sözleşmesinde belirlenen ve ödenen 350 TL olan ödeme tutarının ifanın imkansız hale geldiği tarih itibariyle, bilirkişi marifetiyle denkleştirici adalet ilkesinin uyarlanması ve ortaya çıkacak miktara (taleple bağlılık ilkesi de gözetilerek) hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Diğer taraftan, bir hükmün neleri içermesi gerektiği HMK’nın 297. maddesinde tek tek sayılarak ayrıntılı biçimde gösterilmiştir. Buna göre hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Mahkemece, davacı tarafın binaya yönelik tazminat talebi hakkında gerekçede açıklama yazılmasına rağmen hüküm fıkrasında talep hakkında karar verilmemesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 22.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.