Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2014/18733 E. 2015/10681 K. 10.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/18733
KARAR NO : 2015/10681
KARAR TARİHİ : 10.06.2015

MAHKEMESİ : SAKARYA 1. AİLE MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/07/2014
NUMARASI : 2013/237-2014/533

Taraflar arasındaki alacak – menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, dava dilekçesinde; müvekkilinin, davalı tarafa aylık 500 TL yoksulluk nafakasını elden kızı aracılığıyla gönderdiğini, bir kaç ay dışında tüm ödemeleri yaptığını; ayrıca, kira, elektrik, su, doğalgaz abonelik ve fatura borçlarını ödediğini; 2011 yılında satın aldığı daireyi davalı ve müşterek çocuğa tahsis ettiğini, kira talep etmediğini; buna rağmen, müvekkili aleyhinde icra takibi yapıldığını belirterek; davalı tarafından yoksulluk nafakasının ödenmediği iddiası ile başlatılan Sakarya İcra Müdürlüğü 2012/9541 Esas sayılı dosyasında 29.000 TL asıl alacak ve işlemiş faiz yönünden, müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, cevap dilekçesinde; davacının, yeniden evlenebilmek için boşanma aşamasında, davalıya, ev ve eşya alacağı, tüm ihtiyaçlarını karşılayacağı, mevcut yaşantısını aynen devam ettireceğine dair vaadde bulunduğunu; boşanma protokolü 5. maddesine “davalının ikamet ve iaşesinin temini ve müşterek çocuk ile şahsi münasebet tesisinde gerekli özenin gösterileceği” ibaresinin eklendiğini; kira ve diğer fatura bedellerinin nafakadan mahsubunun talep edilemeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davacının, yoksulluk nafakası dışındaki ödemelerinin, yoksulluk nafakası olarak kabul edilemeyeceği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan herbiri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. HMK’nın 190.maddesinde de; ispat yükünün kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan lehine hak çıkaran tarafa ait olduğu vurgulanmıştır.
İspat yükü kendisine düşen taraf, başlangıçta diğer delilleri ile birlikte yemin teklifinde de bulunabilir. Bu halde, öncelikle, diğer delilleri incelenir, bunlar ile iddia ispat edilirse yemin teklifine gerek kalmaz. Buna karşılık, diğer delillerle iddia veya savunmasını ispat edemezse, o zaman kendisine yemin teklifi hakkı kullandırılmalıdır. Bu durumda, mahkemenin; iddiasını veya savunmasını başka delillerle ispat edememiş olan tarafa, yemin teklif etme hakkı olduğunu hatırlatması uygun olur. Taraf davasını kendisi takip etmekte ise, mahkeme, yemin teklif etme hakkı olduğunu tarafa duruşmada kendisi hatırlatır.
Taraf davasını vekil aracılığıyla takip etmekte ise, mahkeme yemin teklif etme hakkını tarafın vekiline hatırlatır. Bu halde tarafın kendisine yemin teklif etme hakkını kullanıp kullanmayacağını bildirmesi için ihbarname gönderilmesine gerek yoktur. (B.Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulu, Altıncı Baskı, cilt III, syf 2483-2562)
6100 sayılı yasanın 228.maddesinde “1)Yemin teklif edilen kimse, duruşmada bizzat hazır bulunmadığı takdirde, kendisine yemin için bir davetiye çıkarılır.2)Yemin davetiyesine, yemine konu hususlar hakkında sorulacak sorular ile geçerli bir özrü olmaksızın yemin için tayin olunan gün ve saatte mahkemeye bizzat gelmediği veya gelip de yemini iade etmediği yahut yemini eda etmekten kaçındığı takdirde, yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılacağı yazılır.” şeklinde, 229. md. 1.fıkrasında ise ” Yemin için davet edilen kimse, tayin edilen gün ve saatte mahkemede geçerli bir özrü olmaksızın bizzat hazır bulunmaz yahut hazır bulunup da yemini iade etmez ya da yemini eda etmekten kaçınırsa yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılır.”şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir.
Somut olayda; Sakarya 4. İcra dairesinin 2012/9541 Esas sayılı icra dosyasında, 31.000TL asıl alacak 7.332,41TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 38.332,41TL birikmiş nafaka alacağı üzerinden davalı tarafından, davacı aleyhine 05.12.2012 tarihinde icra takibi başlatıldığı; davacı tarafından, söz konusu alacağın 6.500TL’sinin icra dosyasına yatırıldığı; iş bu dava ile menfi tespiti istenen miktar yönünden davacının süresi içerisinde borca itirazının bulunmadığı; davacı tarafından dosyaya sunulan faturalar ve davacı tanıklarının, davalının bir süre ikamet ettiği konutun kirasının davacı tarafından elden karşılandığına ilişkin beyanları dikkate alınmak suretiyle, muhasebeci bilirkişi tarafından düzenlenen raporda, davacının ödediğini belirttiği masraf kalemlerinin toplam 39.458TL’ ye tekabül ettiğinin belirlendiği; davalı tanıklarının ise, davacının nafaka ödemesinde bulunmadığını beyan ettikleri anlaşılmaktadır.
Davacı tarafından; davalı ve müşterek çocukların oturduğu daire için kira, aidat, yakıt, su, elektrik giderlerine ilişkin olarak, bu dava tarihinden önce yapılan ödemelerin, (nafakaya mahsuben ödendiğine dair bir açıklama bulunmadığından) nafakaya mahsuben yapıldığı kabul edilemez. Zira, davacı baba, TMK’nın 327/1.maddesi gereğince; çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderleri karşılamak zorundadır. Ayrıca, yapılan bu ödemeler ahlaki bir görevin yerine getirilmesi niteliğindedir. Kaldı ki, davacı boşanma protokolü ile de; davalının ikamet ve iaşesini temin etmeyi üstlenmiştir.
Ne var ki, davacı taraf; nafaka bedelini nakden ve elden ödediğini ileri sürmüştür. Nafaka bedelini davalıya ödediğini yazılı belge ile ispatlayamamış ise de; delilleri arasında yemin deliline açıkça dayanmış olmakla; 15.07.2014 tarihli 8.celsede, davacı vekili yemin deliline başvurmak istediklerini beyan etmiştir. Davalı vekili ise, yemine gerek olmadığını, boşanma protokolü ve nafaka alacağına dair ilama dayandıklarını ileri sürmüştür. Mahkemece, celse sonunda nihai karar tesis edilmiş; ancak, gerekçeli kararda yemin deliline dayanmak isteyen davacı tarafa, yemin teklif edilmediği gibi edilmeme gerekçesine de yer verilmemiştir.
Bu durumda, yukarıda açıklanan yasa maddeleri gereği davacı tarafın yemin teklif etmesi üzerine yemin süreci başlatılmak suretiyle, davalıya HMK.228. md gereği yemin davetiyesi tebliği gerekirken; yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

Mahkemece, davacının, nafaka borcunu nakden ve elden ödediği iddiasını ispat için yemin teklif etme talebi üzerine davalı asile usulüne uygun yemin davetiyesi tebliğ edilmesi, sonuca göre karar tesis edilmesi gerekmektedir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 10.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.