Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2014/17907 E. 2015/10731 K. 10.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/17907
KARAR NO : 2015/10731
KARAR TARİHİ : 10.06.2015

MAHKEMESİ : DAZKIRI ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/05/2014
NUMARASI : 2013/83-2014/57

Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili dilekçesinde; taraflar arasında dava konusu taşınmazın 15.000 TL bedelle satışı konusunda anlaşma yapıldığını, satış bedelinin davalıya ödendiğini; ancak, taşınmazın tapuda davacıya devredilmediğini; davalının, taşınmazı 15.03.2007 tarihinde dava dışı üçüncü kişiye satarak tapuda devrinin yapıldığını ileri sürerek; davalıya ödenmiş olan 15.000 TL’nin, 15.03.2007 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili dilekçesinde; dava konusu alacağın tapusuz taşınmaz satışından kaynaklandığını, davacının kendi kusuru ile, satın aldığı taşınmazın tapu kaydını üzerine almadığını; bu nedenle, uğradığı zararın tahsilini talep edemeyeceğini; aksi halde, taşınmazın davalı hissesine isabet eden m2 üzerinden ifanın imkansız hale geldiği tarih olan 15.03.2007 tarihindeki değerinin belirlenmesini, dava tarihine kadar herhangi bir ihtar çekilmediğinden dava tarihi dikkate alınarak denkleştirice adalet ilkesi gereğince belirlenecek değere dava tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi gerektiğini savunarak; davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, taraflar arasındaki sözleşmenin geçersiz olması nedeniyle ödenen satış bedelinin TBK’nun 77. maddesi gereğince sebepsiz zenginleşme teşkil ettiği, 22.07.1976 tarihinde ödenen 15.000 TL satış bedelinin dava tarihi itibariyle denkleştirici adalet ilkesi gözetilerek ulaştığı değerin 7.752,11 TL olduğu gerekçesiyle; davanın kısmen kabulü ile, 7.752,11 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince süresinde temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, tarafların sair temyiz itirazları yerinde değildir.

Dava konusu taşınmaz, taraflar arasındaki 22.02.1976 tarihli harici satış sözleşmesi ile 15.000 TL bedelle satılmış, satış bedeli davalıya nakden ödenmiştir.
Dava konusu taşınmazın tapu kaydının incelenmesinden, maliklerinin dava dışı üçüncü kişiler olduğu, 3/28 hissesinin 16.05.1975 tarihli tapulama işlemi ile R… U… adına, 25/28 hissesinin 15.03.2007 tarihli satış suretiyle R… U… adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır.
Buna göre; davacı ile davalı arasındaki satış tarihinde tapulu olan taşınmazın satışına ilişkin olarak imzalanan sözleşme resmi biçimde yapılmadığından hukuken geçersizdir (MK.706,Tapu K. 26 ve Noterlik K. 60). Bu nedenle davacı ödediği satış bedelini haksız iktisap kuralları gereğince davalıdan geri isteyebilir. Sözleşme geçersiz olduğu için de tasfiyesi haksız iktisap kuralları uyarınca, denkleştirici adalet kuralı ile hakkaniyet gözetilerek yapılır. Bu bağlamda mahkemece; sözleşmede yazılı olan 15.000,00 TL’nin denkleştici adalet ilkesine göre hesaplanan karşılığının davalıdan alınmasına karar verilmesi isabetlidir.
Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.
Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır.
Diğer yandan, iadenin kapsamını belirlemede geçersiz sözleşmenin artık ifa edilemeyeceğinin öğrenildiği zamanda önem arz eder. İade hakkını kullanmakta geciken alacaklı kendi kusuru ile artan zararını iade borçlusundan isteyemez.
Somut olayda, ifanın imkansız hali geldiği tarih, dava konusu taşınmazın dava dışı üçüncü kişiye satış ve tapuda devir tarihi olan 15.03.2007 tarihidir.
Hal böyle olunca; mahkemece, taraflar arasındaki harici sözleşme nedeniyle davacı tarafından ödenen bedelin, sözleşmenin ifasının imkansız hale geldiği 15.03.2007 tarihi itibariyle, enflasyon, üretici ve tüketici fiyatları endeksleri, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar gibi çeşitli ekonomik etkenlerin ortalamaları alınmak suretiyle ulaşacağı alım gücünün yukarıda açıklanan ilke ve esaslar altında, bilirkişiden ek rapor alınması suretiyle belirlemesi ve bu miktara hükmedilmesi gerekirken, dava konusu satış bedelinin yazılı şekilde dava tarihi itibariyle ulaştığı değere hükmedilmesi doğru görülmemiştir.

Bundan ayrı, davacı satın almış olduğu taşınmazı iade etmeden ödediği satış bedeli için faiz talep edemez.
Mahkemece; dava konusu taşınmazın halen davacının zilyetliğinde olup olmadığı, taşınmazı halen kullanıp kullanmadığı, noktasında gerekli araştırma ve inceleme yapılmamıştır.
Buna göre; mahkemece, dava konusu taşınmazın davacının zilyetliğinde olup olmadığı, taşınmazı halen kullanıp kullanmadığı, taşınmazı davalıya iade edip etmediği noktasında gerekli araştırma ve inceleme yapılmalı, taşınmazın halen davacının zilyetliğinde olduğunun tespiti halinde, hükmedilen alacağa taşınmazın iadesi tarihinden itibaren faiz yürütülmesine karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hükmedilen alacağa dava tarihinden itibaren faiz yürütülmüş olması da usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 10.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.