Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2014/17651 E. 2015/10716 K. 10.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/17651
KARAR NO : 2015/10716
KARAR TARİHİ : 10.06.2015

MAHKEMESİ : DÜZİÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/06/2014
NUMARASI : 2012/336-2014/345

Taraflar arasındaki vasiyetnamenin iptali veya tenkisi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili, dava dilekçesinde; davacının eşi muris S… C…’in Düziçi Noterliğinde 08/06/2010 tarihli, … ve … yevmiye numaralı düzenleme şeklinde iki vasiyetname düzenlediğini, davacı ile murisin 25.06.2010 tarihinde evlendiklerini; murisin, vasiyetnamelerin düzenlenmesinden sonraki tarihte gerçekleştirdiği evliliğin, vasiyetname içeriğini geçersiz kılacak bir tasarrufu olduğunu; davacının, mirasçılık hakkının evlilik tarihinden önceki tasarrufla engellenmesinin hukuka ve ahlaka aykırı olduğunu; murisin vasiyetnamesi ile taşınmazın bırakmasının davacının mirasçılık hakkını gaspettiğini; vasiyetnamenin, şekil şartlarına haiz olmadığını; tasaraffunun içeriğinin, bağlandığı koşulların ve yüklemelerin hukuka ve ahlaka aykırı olduğundan gerçersiz olduğunu; murisin tasarruf yetkisinin ortadan kalktığını ileri sürerek; vasiyetnamelerin iptaline, aksi takdirde saklı payının verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı H.. Ö.. vekili, cevap dilekçesinde; davacının belirttiği hususların vasiyetnamenin iptalini gerektirmediğini, tenkis talebinin zamanaşımına uğradığını, vasiyetnamenin açıldığını ve temyiz edilmeksizin kesinleştiğini savunarak; davanın reddini istemiştir.
Dahili Davalı S… Ö… Eğitim İşletmeciliği, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece; murisin akli dengesinin yerinde olduğu, vasiyetnamelerin kanunun aradığı şartları taşıdığı, müteveffanın terekesinin neleri kapsadığı hususunda delil ve belge sunulmadığı gerekçesiyle; davanın reddine karar verilmiş, hüküm, süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, vasiyetnamenin iptali, aksi takdirde tenkisine ilişkindir.
1- Vasiyetnamenin iptali istemine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Murisin, vasiyetname tarihinde, ayırt etme gücünün olumsuz etkilendiği iddia edilmektedir. Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme ve değerlendirme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim, Türk Medeni Kanununun “Fiil ehliyetine sahip olan kimse kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9.madde hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış; 10.maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, 13.maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca; ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Türk Medeni Kanununun 15.maddesinde de ifade edildiği üzere ayırtım gücü bulunmayan kimsenin, geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamaz.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin, yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımdan doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu, somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahade kağıtları film grafilerinin eksiksiz getirilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar, HMK.nun 282.maddesinde (HUMK. 286.maddelerinde) belirtildiği gibi bilirkişilerin “rey ve mütealası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, akıl zayıflığı gibi psikolojik nedenlerin belirlenmesi çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması, kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Türk Medeni Kanununun 409/2 maddesi, akıl hastalığı ve akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Vasiyetname yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip olmak gerekir.
Vasiyetname tarihinde, murisin, 74 yaşında olduğu anlaşılmaktadır. Murisin vasiyetnamelerin düzenlendiği tarihte ayırt etme gücünün olumsuz etkilendiği ileri sürüldüğüne göre, murisin tüm hastane kayıt ve belgeleri, varsa film ve grafileri, raporları getirtilip, vasiyetname tarihinde murisin tasarruf ehliyetinin bulunup bulunmadığı konusunda Adli Tıp Kurumundan rapor alınıp sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken; eksik inceleme ile davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

2- Tenkis istemine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Bilindiği gibi; tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (teberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır.
Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; mirasbırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür. Tereke miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Mirasbırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin bir aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tesbiti gerekir. (TMK. md. 565) Mirasbırakanın Medeni Kanunun 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır.
Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya TMK. nun 565. maddesinin 1, 2 ve 3 fıkrasında gösterilenler) tenkis uygulanırken TMK. nun 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.
Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (SABİT TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olmayacağı (TMK. md. 564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.
Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan diğer bir anlatımla davalının tercih hakkı doğmadan, bu hakkın kullanılması söz konusu olamaz. Buna bağlı olarak daha önce bir tercihten söz edilmiş olsa bile bu tercih sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca süratle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, tercih hakkının kullanıldığı gündeki fiyatlara göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak NAKTİN ödetilmesine karar verilmelidir.
Somut olayda; davacının mirasbırakanı S… C…’in, Düziçi Noterliğinde 08/06/2010 tarihli, … ve … yevmiye numaralı düzenleme şeklinde iki vasiyetname ile; … parsel ve … ada … parsel sayılı taşınmazlarını davalılara vasiyet ettiği anlaşılmaktadır.

Yerel mahkemece, davaya konu vasiyetin içerdiği bu hüküm gözetilmemiş, kazandırma konusu (temlik içi) tereke belirlenmediği gibi kazandırma dışı (temlik dışı) tereke de araştırılmamıştır. Oysa tenkis davalarında tereke mevcudunun (temlik içi – temlik dışı) mahkemece resen araştırılması zorunludur. Zira mirasbırakan adına olan tereke mevcudunun mirasbırakanın ölüm tarihi itibariyle değerinin tesbiti; gerek sabit tenkis oranının hesaplanması, gerekse ihlal edilen mahfuz hissenin belirlenmesi için zorunludur. Bu sebeple, tereke mevcudu belirlenmeden karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Şu halde, mahkemece; öncelikle mirasbırakanın terekesi (temlik içi – temlik dışı), taraf vekillerinin beyanına da başvurularak belirlenmeli (HMK. md. 31), tereke kapsamındaki taşınır – taşınmaz mal varlığı hakkındaki bilgi, belge ve kayıtlar dosyaya celbedilmeli, ondan sonra tenkis hesabı yapılması gerekirken; bu yön gözardı edilerek, eksik inceleme ile tenkis talebi hakkında yazılı şekilde hüküm verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 10.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.