Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2014/12135 E. 2014/13033 K. 13.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/12135
KARAR NO : 2014/13033
KARAR TARİHİ : 13.10.2014

Davacılar … vd. ile davalılar … vd. aralarındaki vasiyetnamenin iptali davasına dair … 20.Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 26.03.2013 günlü ve 2009/160 E.-2013/113 K.sayılı hükmün bozulması hakkında dairece verilen 26.11.2013 günlü ve 2013/15148 E.-2013/16683 K.sayılı ilama karşı davalılardan … ve … vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiştir.Düzeltme isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Düzeltilmesi istenilen Yargıtay ilamında açıklanan gerekçelere göre düzeltme dileğinde ileri sürülen sebepler HUMK.nun 440.nci maddesindeki yazılı hallerden hiç birisine uymadığından vaki düzeltme isteğinin REDDİNE ve 227.00 TL para cezasının düzeltme isteyenden alınarak hazineye gelir kaydettirilmesine, 13.10.2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Mirasçılıktan çıkarma (mirastan iskat) hukuki sebebine dayalı ve vasiyetnamede sebebinin gösterilmiş olmasına göre davanın reddine ilişkin kararın bozulmasına karşı karar düzeltme isteminin reddine dair Sayın çoğunluğun kararına Karşı Oyum’un gerekçesidir.
Medeni Kanun, mirasçılıktan çıkarmayı cezai (MK 510-512) ve koruyucu (MK 513) olmak üzere iki türde düzenlemiştir.Cezai mirasçılıktan çıkarma; Mirasçılıktan çıkarma, mirasbırakana, saklı paylı mirasçısını mirastan uzaklaştırma imkânı veren bir ölüme bağlı tasarruftur. Bu bakımdan saklı pay kurumu ile yakından ilişkisi vardır. Çünkü bu yolla mirasbırakan, saklı paylı mirasçısı bulunmasına rağmen terekesi üzerinde daha geniş bir tasarruf imkânı elde edebilir. Kanunkoyucunun bu hükme neden yer verdiğinin sebebini, saklı payın temelinde yatan görüşle açıklamak gerekir. Saklı pay kurumunun kabul edilmesinin sebebi, mirasbırakan ile bazı yasal mirasçılar arasında, yakın ve kopmaz kabul edilen aile bağlarının varlığıdır. Bu bağ dolayısıyladır ki, kanunkoyucu, bu tür mirasçı olan hısımlara miras paylarının belirli bir oranının mutlaka bırakılmasının gerektiğini öngörmüştür. Ne var ki, bu, var olduğu kabul edilen aile bağı, saklı paylı mirasçının bir davranışı yüzünden kopmuşsa, bu durum artık onun saklı payın korumasından yararlanmaya layik olmadığını gösterir. Buna rağmen onu korumak, layik olmayan bir kimseyi, artık kalmamış olan aile bağına rağmen korumaya devam etmek olur. İşte kanunkoyucu, böyle bir hâlde mirasçılıktan çıkarma kurumunu, o kişiyi saklı payın korumasının dışında bırakmak için düzenlemiştir. Ne var ki, aile bağının kopup kopmadığının tespitinde, mirasbırakanın sübjektif değerlendirmesi önemli bir rol oynayacağı için, sebebin gerçekleşmesine rağmen mirasçılıktan çıkartıp çıkartmama, mirasbırakanın iradesine bırakılmıştır. Bu sebepledir ki, mirasçılıktan çıkarmanın gerçekleşmesi için mirasbırakanın bu yöndeki iradesini açığa vurması gerekir. Bu irade, mirasçılıktan çıkarma zorunlu bir taraflı ölüme bağlı tasarruf olduğu için, kural olarak vasiyetname ile açığa vurulur. Ancak, mirasçılıktan çıkarmanın bir miras sözleşmesi ile yapılmasına da bir engel yoktur. Bu halde, mirasçılıktan çıkarma, miras sözleşmesinin bağlayıcı içeriğine dahil olmaz; bağlayıcı olmama niteliği devam eder ve vasiyetname hükümlerine tabi olur. Bunun anlamı, mirasbırakanın, miras sözleşmesinin içinde yapmış olmasına rağmen mirasçılıktan çıkarmayı her zaman bir taraflı irade açıklaması ile, tıpkı vasiyetname ile yapılmış gibi geri alabilmesidir.Hemen belirtmek gerekir ki, cezai mirasçılıktan çıkarmadan söz edebilmek için, saklı paylı mirasçıların, saklı paylarının tamamı ya da bir kısmından yoksun bırakılmaları gerekir. Bu bakımdan saklı paylı olmayan bir mirasçının mirastan yoksun bırakılması, mirasçılıktan çıkarma olmayıp alelade bir mirastan uzaklaştırmadır. Başka bir deyiş ile, MK 505’de saklı paylı mirasçılar arasında sayılmayan yasal mirasçılardan birinin, mirasçı olamayacağının belirtilmesi ya da onun payının tümü üzerinde tasarrufta bulunulması mirasçılıktan çıkarma değildir. Bu bakımdan böyle bir tasarrufun mirasçılıktan çıkarma sebeplerinden birine, hatta herhangi bir sebebe dayandırılması gerekmez. Ancak, böyle bir uzaklaştırmanın da (mirasçılık tan çıkarma gibi) bir ölüme bağlı tasarrufla yapılması gerekir. Bu şekilde mirastan uzaklaştırılan mirasçı, ölüme bağlı tasarrufta bir iptal sebebi bulunmadıkça, buna karşı bir şey yapamaz.Aynı şekilde, saklı paylı mirasçının, sadece saklı payı ile yetinilmesinin öngörülmesi de, tasarruf saklı payla ilgili olmadığı için mirasçılıktan çıkarma değildir. Çünkü, mirasbırakan, mirasçılıktan çıkarma sebeplerinden birinin bulunmasına gerek olmadan ve herhangi bir sebep göstermeden, saklı paylı mirasçının, saklı payı dışında kalan kısmı üzerinde, kanun gereği istediği gibi tasarrufta bulunabilir. Bu kısım onun tasarruf edilebilir bölümüne (tasarruf nisabına) dahildir. Örneğin, oğlu A’dan başka mirasçısı bulunmayan M, terekesinin 1/2’si için arkadaşı B’yi mirasçı atayacak olursa, altsoyun saklı pay oranı 1/2 olduğu için bir mirasçılıktan çıkarma tasarrufu yapmış olmaz.
Mirasçılıktan çıkarmanın şartları şekil olarak; Mirasçılıktan çıkarmanın MK 510.madde hükmünde sayılan sebeplerden birine dayanması gerekecektir.Mirasçılıktan çıkarma, mirastan yoksunluktan farklı olarak (MK 578 vd), kendiliğinden değil, mirasbırakanın bir ölüme bağlı tasarrufu ile gerçekleşir (MK 510). Bu ölüme bağlı tasarruf, mirasçılıktan çıkarma bağlayıcı olmayan bir maddi anlamda ölüme bağlı tasarruf olduğu için, yukarıda da açıklandığı gibi, vasiyetnamedir.
MK 510’da mirasçılıktan çıkarma sebebi olarak görülen hâller şunlardır:
1- (Saklı paylı) mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse (MK 510 b.l). Hemen belirtmek gerekir ki, buradaki ağır kelimesi ceza hukuku anlamında kullanılmış değildir. Buradaki ağır terimi hukuk hâkimine yönelik olup, hâkim, suçun ağır olup olmadığına ceza hukuku kurallarıyla bağlı olmaksızın karar verir. Başka bir deyişle, kanunkoyucu, burada fiilin niteliğine değil de sonucuna önem verdiği için, hâkim, suçun ağır olup olmadığına, aile bağını koparacak nitelikte olup olmadığına ve fiiilen de koparmış olup olmadığına göre karar verecektir. Koparacak nitelikte olmasından kasıt suçun objektif olarak aile bağını koparacak nitelikte olmasıdır. Fiilen koparmış olması da, sübjektif unsur olup, somut olayda aile bağını koparmış olmasıdır. Kanunun ağır terimi ile kastettiği işte budur. Şu halde bir fiil aile bağını koparacak nitelikte olmakla beraber, somut olayda koparmamışsa, sübjektif şart gerçekleşmediği için, mirasçılıktan çıkarma sebebi olamaz. Bunun takdiri hâkime aittir ve hâkim, daha çok sübjektif durum yönünden değerlendirme yapmalıdır.Ceza hukukunda suç olarak tespit edilen bir fiilin, mirasçılıktan çıkarma sebebi olabilmesi için, failin cezalandırılmış olması şart değildir. Fail, suç zamanaşımına uğradığı ya da şikâyette bulunulmadığından cezalandırılmamış olsa bile, mirasçılıktan çıkarma sebebi gerçekleşmiş olur, yeter ki, aile bağını koparmış olsun. Failin aslî fail olması da gerekli değildir. Örneğin, çok kızdığı kocasını sakat bırakacak şekilde dövmesi için oğlunu teşvik eden kadın da, MK 510 b.l kapsamında mirasçılıktan çıkartılabilir. MK 510 b.l suçtan söz ettiğine göre, fiilin hukuka aykırı ve kasten ika edilmiş olması gerekir. Bu bakımdan kendisine saldıran babasını yaralayan çocuk meşru müdafaa durumunda olduğu için ıskat edilemez. Bunun gibi mirasbırakana saldırıp da onu yaralayan saklı paylı mirasçı ayırt etme gücüne sahip değilse, kusurlu olmayacağı için mirasçılıktan çıkartılamaz. Buna karşılık ayırt etme gücünün geçici olarak kaybedildiği hallerde BK 54/11 örneksemeyle uygulanmalıdır. Bu halde mirasçılıktan uzaklaştırma fiilini gerçekleştiren saklı paylı mirasçı, kendi kusuru ile bu duruma düşmediğini ispat edemezse MK 501 b.l’e göre mirasçılıktan çıkartılabilmelidir.Son olarak belirtelim ki, fiilin işlenmesinde mirasbırakanın müterafik kusuru varsa ve bu mirasçınınkinden fazla ya da en az aynı derecede ise mirasçılıktan çıkarmaya gidilememelidir. Miras bırakanın evlenmek istemesi şahsa bağlı ve onun tasarrufunda ve isteğine göre yerine getirilmesi gereken bir haktır. Bu hakkın kullanılmasına başka bir kişinin evlat olsa dahi müdahalesi uygun görülmemelidir.MK 510 b.1’e göre, aile bağlarını koparacak nitelikte olan fiilin mirasbırakan ya da onun yakınlarına karşı işlenmiş olması gerekir.
İkinci ve en önemli sebep olarak ise, somut olayın bağlama kuralı “mirasbırakan ya da ailesine karşı Aile Hukukundan doğan görevlerin önemli ölçüde ihlalidir. “
Aile görevlerinin ihlâlinin başında MK 364’deki nafaka borcunun yerine getirilmemesi yer alır. Daha genel bir hüküm ise MK 322’de vardır. Ana baba ve çocuğun, aile çıkarlarının gerektirdiği ölçüde, karşılıklı olarak yardım ve saygı göstermelerini öngören bu hükme aykırı davranış, mirasçılıktan çıkarma sebebi olur. Aynı şekilde karı-koca arasındaki sadakat borcunun ihlali de (MK.185/II, III) bu bende göre mirasçılıktan çıkarma sebebi oluşturur.Iskat sebebi olabilmesi için, Aile Hukukundan doğan görevin ihlali kusurlu olmalıdır. Ancak, Aile Hukukundan doğan her görevin sırf kusurlu ihlali de mirastan çıkarma sebebi oluşturmaz. Mirasçılıktan çıkarma için görevin önemli ölçüde (ağır) ihlal edilmiş olması gerekir.MK.510 b.1’de olduğu gibi burada da, Aile Hukukundan doğan görevin önemli ölçüdeki ihlalinin, mirasçılıktan çıkarma sebebi olabilmesi için, objektif ve sübjektif unsurların bulunmasına bağlıdır. Daha açık bir deyişle, fiil, önce objektif olarak aile bağlarını koparacak nitelikte olmalıdır. Fakat, daha da önemlisi, görevi ihlal eden fiilin sübjektif olarak da aile bağını koparmış olması gerekir.Bu açıklamaların sonunda Aile Hukukundan doğan görevlerin ne olduğunun açıklanmasında fayda görmekteyiz.
Ev başkanlığı, aile reisliği, aile başkanlığı en geniş anlamıyla aile ile ilgili ve toplumun en küçük, ancak en önemli temel taşı olabilecek nüvesini oluşturan birliğin başkanlığını ifade eder. MK.367/I deki “Aile şeklinde birlikte yaşanan birden çok kimsenin oluşturduğu” ibaresi ile düzenleme getirilmiştir. Ev başkanının kim olacağı MK.367/I de düzenlenmiştir. Aile reisinin ev kurallarını belirlemek ve aile gibi yaşama, bir düzeni, aile birliği içindekiler ile birlikte ve onların menfaatleri gözetilerek yapmak onun yükümlü olduğu kurallardır.
Evlat ise, ailenin soyadını alarak, kan bağının yaratarak oluştuğundan erginde olsa aile birliğinde hakların zedelenmemesine, ana ve babaya karşı hak ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesindeki görevini oluşturmaya, saygı ve sevgi sınırları içinde kalarak hareket etmeye, aile bağını ortadan kaldırmamaya gayret etmelidir. Gerek kan bağına, gerekse toplumsal ve geleneksel görevin varlığına, ana-babaya karşı aile birliğinin ve Aile Hukukundan doğan görevlerin yerine getirilmesindeki amaç sebeplerinin bir sonucu olduğu unutulmamalıdır. Bu iktidar yalnızca evlata tanınmış nesebin gerektirdiği bir mecburiyetten doğduğu gözetilmelidir. Bu temel kurallara göre, somut olaya entegre ettiğimizde ortaya çıkan sonuç ise şudur.Toplumumuzun temel yapısına, sosyolojik bir sonuca, … Kültürüne ve tanık beyanlarına göre sübut bulan sözlerin söylenmesi yadırganır ve benimsenmeyip, ağır bir ihmal ve kusur olarak kabul edilir. Dosya kapsamından davacıların murisi … tarafından düzenlenen dava konusu 02.08.1994 tarihli vasiyetnameden önce düzenlenen 20.10.1988, 01.02.1989 ve 09.03.l990 tarihli vasiyetnamelerde çocukları davacı … ile diğer davacı …’nın babası …’yi mirasçılıktan çıkardığı ve en son düzenlenen ve dava konusu olan 02.08.1994 tarihli vasiyetnamede ise “Bundan önce noterde düzenlenen 3 vasiyetnameden rücü edildiğini, oğulları … ve …’in ıskat hükümleri dışında hükmü kalmadığını, 12.09.1988 tarihinde oğullarının kendisine karşı ağır hakaret edip, ölümle tehdit ettiklerini, bu nedenle oğulları … ve …’i mirastan ıskat ettiğini,… ve …’in çocuklarının sadece mahfuz hisse alacaklarını” beyan edildiği anlaşılmaktadır.Davacının mirasbırakanı tehdit ettiği tanık beyanları ile belirlenmiştir. Oluş ve kabule göre bu sonuç aile bağlarını koparacak nitelikte olup, Aile Hukukundan doğan görevini önemli ölçüde ihlal etmiştir. Mirasbırakanın üç ayrı tarihte yaptığı vasiyetname ile sürekli olarak ıskat tasarrufunu yapmış olamasına göre de, affetme sınırının içinde olmadığı görülmektedir.
Iskat tasarrufunun somut olaya göre ve oluş ve kabul ile belirlenmiş bulunması sebebiyle kabul etmemek ıskat hakkını ortadan kaldırmak demek olup, Aile Hukuku görevinin önemli ölçüde ihlali sayılmalıdır. (Prof Dr. M.Dural-Prof.Dr.T.Öz. Miras Hukuku, 2011 İst.sh.201-202) Bu bağlamda; vasiyetnamedeki mirasbırakanın tasarrufuna saygı göstermek ve oluşa göre eylemiyle ıskata sebebiyet veren davacının davasının reddi kararının onanması gerekmekte olup, Dairemiz bozma ilamına karşı yapılan karar düzeltme isteminin reddi kararına Karşı Oyum’dur. 13.10.2014