Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2014/10906 E. 2014/9873 K. 18.06.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/10906
KARAR NO : 2014/9873
KARAR TARİHİ : 18.06.2014

MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK (TÜKETİCİ) MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen Hakem Kurulu Kararına itiraz davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
HUMK.’nun 432/4-5. “Temyiz kanuni süre geçtikten sonra yapılır veya temyizi kabil olmayan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme temyiz isteminin reddine karar verir. Bu red kararı tebliğden itibaren 7 gün içinde temyiz edilebilir.” düzenlemesi bulunmaktadır.Esas karar kesin olduğundan bahisle temyiz talebinin reddine ilişkin 05/09/2013 tarihli temyiz talebinin reddi kararı davacı vekiline 19/09/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, davacı vekili bu ek kararı 7 günlük yasal temyiz süresi geçtikten sonra 27/09/2013 tarihinde temyiz etmiştir.Anılan nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin süre yönünden REDDİNE, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 18.06.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararına itiraz istemine ilişkindir. Mahkemece dava reddedilmiş, kararı davacı temyiz etmiş, yerel mahkemece ek karar ile verilen kararın kesin olması nedeniyle temyiz istemi reddedilmiş, bu kararın temyizini davacı taraf istemişse de, davacı temyizi dairece süre yönünden reddedilmiştir.Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6.maddesi adil/düzgün yargılanma hakkına ilişkin olup hukukun üstünlüğü prensibi ile sözleşen devletlerin yargılama faaliyetlerinin yürütülmesinde adalet mekanizmasının rolünü ve bu bağlanmada gerek hukuk gerek ceza yargılaması bakımından usulden kaynaklanan hakları garanti altına almaktadır. Ayrıca adil yargılanma hakkı, sadece ilk derece yargılamasında değil, kanun yolu incelemesini kabul etmiş devletlerdeki üst derece mahkemeler önünde yargılanan kişilere de tanınmış bir hak olup (Delcourt v. Belçika, 07 Ocak 1979) üst derece mahkemelerin önceden öngörülebilir süreler ve yargılama ilkeleri çerçevesinde kanun yolu incelemesini yapma görevini yerine getirmelerini de güvence altına alır.(Ryabykh v. Rusya, 24 Temmuz 2003) AİHS’nde adil yargılanma hakkının düzenlendiği 6(1). maddesi, açılmış olan bir davanın nerede görüleceği(hukuken kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri), hangi sürede(makul bir süre), ne şekilde(aleni bir şekilde) ve hangi usulle(adil yargılanma) görüleceği kadar, herkesin kişisel hakları ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya bir yargı yeri önüne getirme hakkını (yargı hakkı/ mahkeme hakkını) da kapsamaktadır. Yargı hakkı, ilk derece mahkemelerinde dava açma hakkında olduğu kadar kanun yolu incelemesi nedeniyle üst derece mahkemelere temyiz veya istinaf isteminde bulunma taleplerini de içermektedir. Ne var ki yargı hakkı mutlak hak olmadığından ilgili devletlerce düzenleme yapılarak sınırlandırılması mümkündür. Ancak bu düzenleme ve sınırlamalar kişilerin mahkemeye erişiminde, mahkeme veya kanun yoluna başvurmasında, hakkın özünü zedeleyecek veya ölçülülük ilkesini göz ardı edecek düzeyde olmamalı, ayrıca açık olmalı ve gerekli güvenceleri içermelidirler. (Prof. Dr. Osman Doğru/ Dr. Atilla Nalbant: İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar, Ankara 2012, 1. Cilt, s.620-621)
Adil yargılanma hakkı Anayasa’nın 36.maddesinde “hak arama hürriyeti” başlığı altında düzenlenmiş “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilmek suretiyle ifade edilmiştir.Yine Anayasa’nın 40/2.maddesinde “Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması” başlığı altında “Devlet, işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır” denilmiştir. Madde gerekçesinde ilgili düzenleme ile “bireylerin yargı ya da idarî makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması amaçlanmaktadır.” denildikten sonra “Son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesi hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk haline gelmiştir.” ifadeleri ile kanun yolu istemlerinde bu yolun mevcudiyeti ve süresinin belirtilmesinin hak arama özgürlüğünün etkin bir şekilde kullanımının vazgeçilmez unsurları olduğu vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa’daki bu düzenleme ve ilkeler, medeni usul hukukuna “hukuki dinlenilme hakkı” ile yansımış Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 27/2.maddesinde hukuki dinlenilme hakkının:
“a) Yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını
c)Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirmesini” içerdiği hüküm altına alınmıştır. Hukuki dinlenilme hakkının en önemli içeriği, şüphesiz yargılamanın her aşamasında uyulması gereken, yargılamanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri için geçerli olan, gerek yargı organları işlemleri gerek diğer taraf işlemleri gerekse dosya kapsamı konusunda bilgilendirilmedir.Yine HMK “hükmün kapsamı” başlıklı 297.maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde, hükümde yer alması gereken hususlara yer verilmiş ve hükmün, “varsa kanun yolları ve süresini” de kapsayacağı belirtilmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında ise, hükmün sonuç kısmında taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereğine işaret edilmiştir. Somut olayda yerel mahkemece temyiz isteminin reddine ilişkin karar verilmiş, kararda temyiz süresi –HUMK. 432/ son maddesindeki yedi günlük süreye rağmen- on beş gün olarak gösterilmiş, davacı tarafça karar sekizinci gün temyiz edilmiş, ancak dairece temyiz sürelerinin kanunla düzenlenen kesin sürelerden olması ve hakim tarafından uzatılamayacağı gerekçesiyle temyiz istemi süreden reddedilmiştir.Somut olay itibarıyla mahkemece tarafa verilmiş bir süreden söz edilemez. Mahkeme Anayasa ve kanunlar ile kendisine yüklenen kanun yolu bildirimini yerine getirmiştir. Yukarıda bahsedilen adil yargılanma hakkı, hak arama özgürlüğü ve hukuki dinlenilme hakkı ile güvence altına alınan ve Anayasa ve HMK da yapılan düzenlemelerde, mahkeme kararlarında kanun yolu bildiriminin; başvurulacak kanun yolu ve süresini de kapsamasının yanı sıra, açıkça anlaşılabilir ve her türlü yanıltıcı ifadede ve eksiklikten uzak olması gerektiği; aksi halde bildirimdeki eksiklik veya yanıltmanın kişilerin hak arama hürriyetini kullanmasını engelleyeceği gözden uzak tutulmamalıdır. Bu düzenlemelerdeki temel amaç, kişilerin kanun yoluna başvuru haklarını etkin bir biçimde kullanmalarının sağlanması ve uğranılması muhtemel hak kayıpların önlenmesidir. Aksinin kabulü kişilerin mahkemeye erişme hakkının bir parçası olan kanun yoluna başvurma imkanını aşırı oranda sınırlayarak hakkın kullanımının engellenmesi ve hatta hakkın özünün zedelenerek ortadan kaldırılmasına neden olur, ki bu husus aynı zamanda kişilerin “adil yargılanma” hakkının ihlali sonucunu doğurur. Kanun yoluna ilişkin bildirimin yanlış yapılmasına ve hakimin tarafları temyiz süresi konusunda yanıltmasına rağmen, tarafların veya vekillerinin durumu bilmesi gerektiğinin iddia edilmesi, hukukun üstünlüğü ve hukuki güvenlik ilkesi ile de bağdaşmaz.
Şu durumda davalı temyizinin sürede yapıldığının kabulü ile işin esasının incelenmesine geçilmesi gerektiğini düşündüğümden, sayın çoğunluğun temyiz isteminin süreden reddine ilişkin kararına katılamıyorum. 18.06.2014