YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/20138
KARAR NO : 2012/24997
KARAR TARİHİ : 04.12.2012
MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Dava dilekçesinde 14.155 TL alacağın yasal faiz ve masraflarla birlikte davalılardan müştereken tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.Davacı vekili dilekçesinde, haciz tehdidi altında ödenen 14.155 TL.’nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı, süresinde zamanaşımı itirazında bulunmuştur. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, ancak zamanaşımı konusunda herhangi bir hüküm kurulmamıştır. Öğretide zamanaşımı genellikle “bir alacak hakkını belli bir süre içinde kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinin yitirilmesi” ya da “yasada öngörülen sürenin geçmesi ile bir hakkın dava yoluyla elde edilebilme olanağının zayıflaması” biçiminde tanımlanmaktadır.Zamanaşımı davacı yönünden bir dava hakkının yasada belirlenen süre içinde kullanılmaması durumunda hakkın yitirilmesi yolunu açmakta; davalı yönünden ise, usul yasasında öngörülen biçimde ileri sürülmek koşuluyla borcundan kurtarmaktadır.Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 13.05.2012 gün ve 4491-5701 sayılı kararında da değinildiği gibi: “zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Bir borcu doğuran, değiştiren, ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesine ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı, alacağın varlığına değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılama yapan hakim olayda zamanaşımı konusunu kendiliğinden gözönünde tutamaz, davalının zamanaşımını yasada öngörülen süre içerisinde yöntemince ileri sürmesi zorunludur. Bu nedenledir ki zamanaşımı alacağın doğumu ile ilgili olmayıp istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Zamanaşımı savunması ileri sürülmedikçe, alacağın konusu olan hakkın var olduğuna ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel yoktur.”Bu tanımlardan anlaşılacağı üzere, zamanaşımı alacak hakkına son vermemekte, “eksik bir borç” konumuna düşürmektedir. Yasalardaki hak arama (dava açma) süreleri geçirilmiş ve karşı taraf (davalı) zamanaşımı savunmasına sığınmış ise davacı yüzde yüz haklı olsa bile artık bu hakkını elde edemeyecektir.Davalı, zamanaşımı def’inde bulunmadıkça hakim bunu kendiliğinden gözönüne alamaz, süre geçmiş olsa bile hakim davayı sonuçlandırmak zorundadır. Başlangıçta zamanaşımını ileri sürmeyen davalı sonradan bu yola başvurursa savunmasını genişletmiş olur; davacı buna karşı çıkarsa artık davanın ilerleyen aşamlarında zamanaşımı savunması dikkate alınmaz.Görüldüğü gibi zamanaşımı kesin hüküm kadar önemli bir hukuk kuralıdır. Davacının dava açma süresini geçirmesi ve davalının da usül hükümleri çerçevesinde zamanaşımı def’inde bulunması kesin hüküm sonucunu doğurur.Somut olayda, davalı süresi içinde zamanaşımı itirazında bulunduğuna göre, mahkemece öncelikle zamanaşımı def’inin incelenmesi ve bu konuda bir karar verildikten sonra işin esasının ele alınması gerekirken, davalının zamanaşımı savunması hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması doğru görülmediğinden bu yöne ilişkin kararın bozulması gerekmiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup, sair temyiz itirazları şimdilik incelenmeksizin, hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 04.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.