Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2012/18271 E. 2012/24784 K. 03.12.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/18271
KARAR NO : 2012/24784
KARAR TARİHİ : 03.12.2012

MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Dava dilekçesinde 27.333 TL satış tarihinden itibaren yasal faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının aracı araç pazarında gördüğünü, satıcı ile anlaşınca noterde 21.03.2008 tarihli araç satış sözleşmesinin yapıldığını, araca çalıntı ve sahte ruhsatlı olduğu için emniyet tarafından el konulduğunu, noterin kusursuz sorumlu olduğunu, satıcının sahte kimlik ve sahte ruhsat ibraz ettiğini, noterin belgeleri kontrol etmediğini, özen göstermediğini, çalıntı aracın alınmasına yol açtığını, belirterek satış bedeli olan 27.000 TL ile 333 TL olan noter masrafı olmak üzere 27.333 TL satış tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde, davacının ve 3.şahsın kusuru ile illiyet bağının kesildiğini, zira, aracı ucuza aldığı halde şüphelenmediğini, insan gücünü aşan bir özen beklediğini, araştırma yapmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece eylem ve zarar arasında illiyet bağının kesildiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Noterlik Yasasının 162.maddesi uyarınca, noterlerin zarardan sorumlu tutulabilmeleri için kusurlu olmalarının gerekmediği tartışmasızdır. Diğer bir anlatımla, tüm kusursuz sorumluluk hallerinde olduğu üzere, zarar gören, davalının kusurunu kanıtlamak zorunda değildir. Kusursuz sorumluluğun, kusurlu sorumluluktan tek farkı bu noktada toplanmaktadır. Bu bağlamda, zarar gören kusurlu sorumlulukta olduğu üzere zararını, zararla eylem arasındaki uygun illiyet bağını kanıtlamak zorundadır. Kusursuz sorumluluğun tüm hallerinde, uygun illiyet bağının zarar görenin veya 3.kişinin ağır kusuru ile beklenmeyen bir halin varlığı durumunda kesileceği, teoride ve yargısal kararlarda kabul edilmiş bulunmaktadır. Aksi halde risk veya şart nazariyesi öne çıkacak ve zararın varolduğu her halde, kusursuz sorumlu olanın sorumluluğu yoluna gidilecektir ki, böyle bir sonuç hukukumuzda kabul edilmemiştir.Somut olayda; … ‘da … plakalı aracın 27.02.2008’de çalındığı, bu araca … ismini kullanan birisinin … plakalı aracın motor ve şase numarasını bastırdığı, gerçek … ‘un kimlik bilgilerini temin ederek aracı noterde … ‘e (davacı şirket yetkilisi) sattığı, eski plakanın 2… yeni plakanın … olduğu, … ‘de gerçek … ‘un aracını … ”a sattığı, araç kaydının araştırıldığında tüm evrakların … ‘e … plakalı araca gittiğinin anlaşıldığı, bu aracın incelenmesinde motor ve şasideki Orijinal rakamların kazılarak … plakalı aracın numaralarının basıldığı, … iken … yapıldığı, … ismini kullanan kişi hakkında sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından soruşturma yapıldığı, soruşturma dosyasına sunulan01.05.2008 tarihli … Kriminal Polis Laboratuarı ekspertiz raporunda; şasi numarasında yapılan değişikliğin farkedilebileceğinin; iğfal kabiliyeti taşımadığının bildirildiği anlaşılmaktadır.Dosyada yeralan grafoloji, sahtecilik ve balistik uzmanı bilirkişinin raporunda; araç satış sözleşmesindeki imzanın sahte olduğu, nüfus cüzdanı fotokopisindeki fotoğrafın … ‘a ait olmadığı, nüfus cüzdanı, motorlu araç tescil belgesi ve motorlu araç trafik belgesinin Orijinal olup olmadığının belge asılları incelenerek tespit edilebileceği belirtilmiştir. Hukukçu bilirkişi raporunda; “Uzmanlık alanımda olmamakla birlikte; sahtecilik olayı ile illiyet bağı kesilmiştir.” görüşünde bulunmuştur. Yargıtay onursal üyesi bilirkişi ise raporunda; davacının zararın tamamını isteyemeyeceğini belirtmiştir. Davalı noter vekili ise 31.12.2010 tarihli duruşmada; tazminatta indirim yapılması gerektiğini belirtmiştir.Mahkemece araç satış sözleşmesinin dayanağını oluşturan belgelerin aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmadan hüküm kurulması isabetli olmadığı gibi; HMK 266.maddesinde yeralan “mahkeme çözümü hukuk dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendilininden bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz” düzenlemesine rağmen konunun uzmanı olmadığını da belirten hukukçu bilirkişiden rapor alınması doğru görülmemiştir.Öncelikle araç satış sözleşmesinin dayanağını oluşturan belgeler üzerinde uzman bilirkişi aracılığı ile inceleme yaptırılarak; notere sunulan bu belgelerin aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının saptanması, gerekmektedir. Belgeleri gören ve sahteliği farketmeyen davalının teknolojinin gelişmesi ile; internette sorgulama, mernis sistemi gibi kolaylıklara kavuşmuşolmasına rağmen yapılan sahtekarlığı farketmemiş olması dikkat ve özen eksikliğini gösterse de; satın aldığı aracın motor ve şasi numaralarını kontrol etmeyen, belgeleri gören ve kuşku duymayan davacının da bölüşük kusuru bulunmaktadır. Ancak davacının kusuru davalının sorumluluğunu tamamen kaldırmaz. Resmi işlem yapma görevini üstlenmiş olan davalının daha fazla bilgi ve tecrübeye sahip olması nedeni ile daha üst düzeyde dikkat ve özen görevi vardır. Bu nedenle davacının kusuru, kamusal bir görev yapan davalı noterin sorumluluğu yönünden illiyet bağını kesecek ağırlıkta değildir. Bu durum sadece zarardan uygun bir indirim yapma nedeni olabilirse de, davanın tümden reddini gerektirmez. O halde mahkemece kusur ve zararın kapsamı belirlenerek davalının sorumluluğuna karar verilmelidir.
Mahkemece bu yönler üzerinde durulmadan yazılı şekilde davanın tümden reddine karar verilmiş olması doğru olmamış, bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 03.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.