Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2012/15874 E. 2012/25190 K. 06.12.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/15874
KARAR NO : 2012/25190
KARAR TARİHİ : 06.12.2012

MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Dava dilekçesinde 35.546,73 TL ecrimisilin faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması taraf vekillerince istenilmekle; taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde temyiz eden davalı vek.Av…. geldi. Temyiz eden davacı vek.Av…. geldi. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için 06.12.2012 gününe bırakılması uygun görüldüğünden, belli günde dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dilekçesinde; davacının davalılardan … ile kardeş olduğu, diğer davalıların ise …’in oğulları olduğunu, dava konusu edilen bir kısım taşınmazların satış yoluyla davalılar üzerine geçirilmesi nedeniyle açılan muris muvazası nedeniyle tapu iptali tescil davalarının davacı lehine sonuçlandığı, bir kısım taşınmazların ise muris adına kayıtlı olduğunu belirterek, davacının da hissesi olduğu halde murisin ölümünden önce de sonrasında da davalılar tarafından kullanıldığını belirterek 54 adedi … Köyünde bir tanesi de … Köyünde bulunan toplam 55 adet taşınmazın haksız işgal nedeniyle dava tarihinden geriye 5 yıllık 35.546,73 TL ecrimisilin davalılardan tahsilini talep etmiştir.Davalılar vekili cevabında; intifadan men’in gerçekleşmediği ve davalıların kötüniyeti olmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.Mahkemece; … Köyü 467, 944, 1040, 1204, 762, 1327 ve 921 parsellere ilişkin davalıların ecrimisille sorumlu tutulamayacağı belirtilerek bunun dışındaki taşınmazlara ilişkin davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Hükmü taraf vekilleri temyiz etmektedir.Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacının tüm, davalının aşağıdaki hususlar dışındaki sair temyiz itirazları yerinde değildir.Bilindiği gibi bir hukuki işlemin konusu (içeriği) itibariyle olduğu gibi meydana gelişi bakımından emredici hukuk kurallarına aykırı olabilir, işlemin meydana gelişine ilişkin olan emredici hukuk kurallarına hukuki işlemin unsurlarını oluşturan, onun mevcudiyeti şartlarını belirleyen şekli nitelikli hükümlerdir ve bu özellikleri itibariyle konuya (içeriğe) ilişkin olan maddi nitelikteki hükümlerden ayrılırlar. Şekli nitelikteki emredici hukuk kurallarına aykırılık halinde kurucu unsurlarını, örneğin irade beyanının, icap kabulün bulunmaması halinde hukuki işlem şeklen dahi meydana gelmemektedir; İsviçre, Alman ve Türk Hukukunda hukuki işlemin şekli unsurlarını tespit eden emredici hukuk kurallarına aykırılık sebebiyle hukuki işlemin mevcudiyet kazanmaması halinde hukuki işlemin yokluğundan söz edilir. (Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü Prof.Dr. Erdoğan Moroğlu 1993), (N.Yavuz a.g.e. Sh.773. HGK.07.02.1990 gün ve 602 E. 56 K.) Butlan sebeplerine gelince, genel olarak butlan halleri, Borçlar Kanununun 19 ve 20.maddelerinde belirtilmiştir. Bu hükümlere göre; konuları bakımından imkansız veya emredici hukuk kurallarına yahut ahlak ve adaba aykırı olan hukuki işlemler butlan nedeniyle geçersizdir. Kanunen uyulması zorunlu olan ve aksi kararlaştırılamayan hukuk kuralları, emredici özellikleri itibariyle mutlak ve nisbi emredici hükümler diye iki gurupta toplanırlar. İsviçre- Türk Hukukunda özel, ilişkin, emredici hükümlere aykırılık halinde mutlak butlandan söz edilir. Başka bir anlatımla, butlan durumunda hukuki işlem şeklen mevcut olmakla beraber amaçlanan hükümleri doğurmaz. (HGK. 29.05.2002 gün 2-441-433 K.)
Belirtmek gerekir ki, Yasa’nın şekil, ehliyet ve içerik bakımından aradığı koşulları içermeyen hukuki işlem mutlak olarak geçersizdir; dolayısıyla da hiçbir hukuki sonuç doğurmayan böyle bir işlem, hüküm ifade etmez. Oysa; bireyin iradesinin bir görünüşü olan hukuki işlem, subjektif hakların başlıca kaynaklarından birini oluşturur, bu nedenle hukuki işlemin bir varlığı ve kıymeti vardır. Bu nedenle geçersizlik olgusunun varlığı durumunda, maddi bir olay olan hukuki işlemi, bizzat kendine etki ederek onu tamamen kaldırır ve bir yerde geçersiz işlem yokluğa eşittir; (geçersizliğin niteliğini açıklayan klasik görüş için bkz. Jale Güral, Hükümsüzlük Nazariyeleri Karşısında Türk Medeni Kanunu Sistemi, sh. 31 vd. ). Çok özel durumlarda Medeni Kanun’un 2.maddesinden hareketle geçersiz sözleşmeden hukuki sonuçlar çıkarılması, bu yargıyı değiştirmez (HGK. 10.11.1993 gün 13-125-711 K.), (YİBK. 30.09.1988 gün ve 2/2 sayılı Kararı).
Bilindiği üzere; Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde bulunmaları, satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyiniyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla, Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyiniyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke MK.nun 1023.maddesinde aynen “tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3.kişinin bu kazanımı korunur” şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre “Bir ayni hak yolsuz olarak tecil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3.kişi bu tescile dayanamaz” biçiminde öngörülmüştür (N.Yavuz, U.Ecrimisil Davaları 2005, Ank., 82, 83, Yargıtay 3.H.D. 01.04.1982 gün ve 1144 E-1385 K.). Uyuşmazlık, Türk Medeni Kanununun 906, 908.maddeleri ile ilgilidir. Davalı iyiniyetli ise, tazminatla yükümlü olmayacak, suiniyetli ise sorumlu kılınacaktır. Türk Medeni Kanununun 906.maddesinde öngörülen hüsniniyet maddedeki “…mevcudiyetine kani olduğu hakkına muvafık surette istifade…” sözcüklerinden de anlaşılacağı üzere anılan Kanunun 3.maddesinde düzenlenen subjektif hüsniniyettir. Diğer deyişle “eğer zilyet” a) gerek intikali yapan kimsenin ehliyet veya selahiyetinde, gerek muamelenin şartlarında, şeyin zilyetliğini kendisine muteber bir şekilde geçirmeye mani bir sebebin bulunduğunu bilmiyorsa ve b) bilmeyişi mazur görülebilir mahiyette ise; başka bir ifade ile ahvalü vaziyete göre beklenen ihtimam ve dikkati sarfettiği halde bilemeyecek durumda ise o hüsniniyetli bir zilyettir ve MK.m.906, 907’deki hükümlere tabidir. Aksi halde suiyiniyetli zilyettir (Feyzioğlu, Zilyetlikte İadenin Mevzuu ve Şumulü, İst.1961, sh.126,127, 131).O halde, olayda sağlıklı bir sonuca varabilmek için hukuki sebebe istinat etmeyen tescil işleminin mülkiyet hakkını intikal ettirip ettiremeyeceği hususunu ve tapu kaydının iptaline ait mahkeme kararının niteliğini tesbitte zorunluluk vardır.
Davalı üzerindeki tapu kaydının muvazaa suretiyle tesis edildiği mahkemece kabul edildiği hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu iptal nedenine göre davalıyı iyiniyetli kabul etmek mümkün değildir. Kesinleşen iptal kararı bir adli gerçeği ifade edip, bunun aksinin iddia edilmesi hukuk bakımından kabul edilebilir bir iddia niteliği taşıyamaz. Tapu kaydının davalı üzerinde olması davalının iyiniyetli kabulünü gerektirir bir neden teşkil edemez.
Tescil hukuki sebebe bağlı bir işlemdir. Diğer deyişle hukuki sebepten yoksun bir tescil yolsuz tescildir ve mülkiyetin intikalini sağlamaz (Saymen-Elbir, Türk Eşya Hukuku, İst.1954,sh.194; Oğuzman-Seliçi, Eşya Hukuku, İst.1982, sh.369; Gürsoy-Eren-Cansel, Türk Eşya Hukuku, Ank.1978, sh.261, 326, 381, 549). Tapuda malik gözüken davalı aslında gerçek malik olmayıp, tescil hukuki sebepten yoksun bulunduğundan gerçek malik davacıdır. Tapuda malik olarak davalının gözükmesi onun hukuki açıdan mülkiyet hakkını kazandığını göstermez. Taşınmazı teslim almış olan sadece ödediği bedeli kendisine iade edilinceye kadar hapis hakkına sahiptir. Teslim keyfiyeti mülkiyetin naklinde gözönünde tutulacak bir husus değildir.Taşınmazın mücerret teslimi ifa olarak kabul edilemez, ifa kabul edilirse o zaman eldeki ifa davasının anlamını izah mümkün olmaz.Tapu Sicilinin aleniyeti ilkesi karşısında taşınmazı teslim alırken o tarihte malikin kim olduğunu Tapu Dairesinde incelemeyen ve şekil, ehliyet bakımından yasanın aradığı koşulları ihtiva etmeyen hukuki işlem mutlak olarak geçersiz olup; bunu incelemeyen kimsenin Medeni Kanun’un 3.maddesi karşısında iyiniyetli olduğu da kabul edilemez.Tescile sebep teşkil eden akit muteber olmadığı durumlarda mülkiyetin intikal etmeyeceği ve tapunun ipteline ilişkin yargı kararlarının beyani (izhari) bir karar olduğu, inşai nitelikte olmadığı, tashih davasının bir tesbit davası bulunduğu hususu doktrinde de kabul edilmektedir (Gürsoy-Eren-Cansel, age, sh.333, 381, 1050). Bu bakımdan davalının tapusunun iptaline ilişkin karar kesinleştiği tarihe kadar davalıdan herhangi bir talep de bulunulmayacağı görüşüne de iştirak mümkün değildir. Olayda gerçek bir bedel mukabilinde satış sözkonusu olmadığından, satış parası iade edilinceye kadar yararlanma hakkı tanıyan 10.07.1940 gün, 2/77 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanması da mümkün olmamıştır. (N.Yavuz, a.g.e. sh.770-771) Somut olayda, iş bu davaya konu taşınmazlardan … Köyü 1054, 63, 1921, 645, 892, 1223, 1171, 78, 113, 298, 299, 576, 721, 919, 789, 785, 1166, 1169, 938, 1158, 266, 315, 362, 407, 676 ve 48 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin davacı tarafından 1.Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan dava sonucu 2007/43 E.-2009/46 K.sayılı karar ile muris muvaazası nedeniyle tapu iptali ve hisse oranında davacı adına tescile hükmedilmiştir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.02.1990 gün ve 1989/3-602, 1990/56 sayılı kararında kabul edildiği gibi murisin, mirasçılardan mal kaçırmak maksadıyla yaptığı muvazaaya dayanan devir ve temlikler geçersiz olduğundan, davaya konu taşınmazları o şekilde iktisap eden davalının bu taşınmazdaki işgali iyiniyetli sayılmaz ve dolayısıyla kendisinden mal kaçırılan mirasçı davacı murisin ölüm tarihinden başlayarak dava tarihine kadar geçen süre için ecrimisil isteyebilir.
Zira, muvazaada taraflar görünürdeki işlemin hukuksal sonuçlarını asla istemezler. Muvazaa nedeniyle iptal edilen tapu kaydına dayalı davalının zilyetliği iyi niyetli zilyetlik sayılmaz.
Murisin ölüm tarihi 14.10.2006 olup, muris muvazaası nedeniyle tapusu iptal edilen taşınmazlara ilişkin murisin ölüm tarihinden öncesini de kapsayacak şekilde ecrimisile hükmedilmesi doğru görülmemiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davalı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 900 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalı tarafa verilmesine
ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 06.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.