Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2012/11403 E. 2012/14612 K. 07.06.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/11403
KARAR NO : 2012/14612
KARAR TARİHİ : 07.06.2012

MAHKEMESİ:SULH HUKUK MAHKEMESİ

Dava dilekçesinde borçlu olmadığının tespiti, icra takibinin iptali ve sözleşmenin iptali masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece menfi tespit ve takibin iptali talebinin reddi, sözleşmenin iptali talebinin kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.Davada, satılan malın aypılı ve çalışamaz durumda olması nedeniyle borçlu olmadığının tespiti, icra takibinin ve sözleşmenin iptali, aksi halde ayıplı malın yenisiyle değiştirilmesi istenilmiştir.Mahkemece; menfi tespit ve icra takibinin iptaline ilişkin istemin reddi, sözleşmenin iptali isteminin ise kabulüne karar verlmiştir.Hükmü davalı (Limited Şirketi) vekili temyiz etmektedir.Dava dilekçesi davalı şirkete, “muhatap firmada (çalışan) … imzasına tebliğ edilmiştir. Tebligat Kanununun 12.maddesine göre, hükmü şahıslara tebliğ selahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise yalnız birine yapılır. Aynı kanunun 13.maddesine göre de; tebliğ yapılacak bu kişiler herhangi sebeple mutad iş saatlerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacakları bir halde oldukları takdirde tebliğ, orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birisine yapılır. Tebligat Nizannamesinin 18.maddesinde ise selahiyetli kişilerin bulunmadığının tebliğ mazbatasında gösterilmesi lüzumu hüküm altına alınmıştır. Tebliğ mazbatasında bu husus belirtilmediğinden tebligat usulsüzdür.Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle “tebligat”, “taraf teşkili”, “adil yargılanma” ve “hukuki dinlenilme hakkı” kavramları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır:Yetkili makamlar tarafından bir takım hukukî işlemlerin, bunların hukukî sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kimselere kanuna uygun şekilde bildirimi ve bu bildirimin de usulüne uygun şekilde yapıldığının belgelenmesi olarak tanımlanan tebligat, Anayasa ile güvence altına alınan iddia ve savunma hakkının, daha da özelde hukukî dinlenilme hakkının tam olarak kullanılması ve bu suretle adil bir yargılamanın yapılmasını sağlayan çok önemli bir araçtır. Bir davada davalının, davacının açmış olduğu davadan haberdar olması, davaya cevap vermesi ve hatta cevap süresinin işlemeye başlaması için dava dilekçesinin tebliğ edilmesi gerekir. Aksi durumun, ilgilinin hak arama hürriyetini kısıtlayacağına şüphe yoktur. Aslında hemen her hukuksal işlemin tebligat ile sonuç doğuracağını söylemek mümkündür.Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi; bozma sonrası yargılamanın devamı, uyup uymama yönündeki kararın verilebilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden usulünce haberdar edilmesi ve böylece taraf teşkilinin sağlanması ile mümkündür. Bu yolla kişi, hangi yargı merciinde duruşması bulunduğuna, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğuna, yargılamanın safahatına, bozma ilamının içeriğine, bozma sonrası duruşmanın hangi tarihte yapılacağına, verilen kararın ne olduğuna, 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Tüzüğünde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile vakıf olabilecektir.Görüldüğü üzere, taraf teşkili sadece davanın açılması aşamasında değil, yargılamanın diğer aşamalarında da önem taşımaktadır. (HGK.23.11.2011 gün ve 11-554 Esas-684 Karar) 1086 sayılı Yasanın 73 mad., 6100 sayılı Yasanın 27.maddelerine göre “Hukuki Dinlenilme Hakkı” iddia ve savunmada bulunma hakkında daha geniş olarak ve Anayasanın 36.maddesine uygun bir düzenleme olup; (6100 sayılı Yasanın 27.mad. Hükümet Gerekçesi) 6100 sayılı Yasanın 27, Anayasanın 36.maddesi ışığında “Hukuki Dinlenilme Hakkı” sağlanmadan taraflar usulüne uygun olarak iddia ve savunmaları için mahkemeye çağrılmadıkça haklarında hüküm kurulamaz. Olayımızda davalının usulüne uygun olarak çağrılmadığı, savunma hakkının kısıtlandığı anlaşıldığından yokluğunda yapılan tahkikat sonunda oluşturulan hükmün bozulması gerekmiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 07/06/2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.