Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2011/11764 E. 2011/16744 K. 31.10.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011/11764
KARAR NO : 2011/16744
KARAR TARİHİ : 31.10.2011

MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ

Dava dilekçesinde 3.459.37 TL alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
Dava dilekçesinde, davalının TÜİK uzmanı ve uzman yardımcısı karşılık gösterilmek suretiyle sözleşmeli personel olarak çalıştığı, ancak 01.01.2006 tarihi ile 14.03.2009 tarihleri arasında kendisine yersiz ve haksız olarak E-Denetim Tazminatı adı altında 3.459.37 TL paranın ödendiği ileri sürülerek fazladan ödenen bu miktarın ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesi istenilmiştir.
Davalı, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece özetle; davaya konu tazminatların idare tarafından davalıya bilerek ve istenerek ödendiği, idarenin yanlış işlem yapmasında davalının gerçek dışı beyanı ve hilesinin bulunmadığı, yani davalının iyiniyetli olduğu, buna göre sebepsiz iktisap koşullarının oluşmadığı, Yargıtay İçtihadi Birleştirme Genel Kurulunun 27.01.1973 tarih ve 1972/6 E.- 1973/2 K.sayılı kararı uyarınca da; yanlış idari işlemin dari davalar için gerekli olan süreler geçtikten sonra geri alınması durumunda geri alma gününe kadar ödenmiş bulunan paraların hukuken geçerli bir nedenle ödendiğinin kabulü gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya kapsamından, davalıya yapılan ödemenin daha önce bu yolda alınmış bir idari karara dayandığı iddia ve ispat edilmediği anlaşılmaktadır. Davalıya yapılan ödemenin hatadan kaynaklandığı kabul edilmektedir.
BK. ‘nun 62. maddesi gereğince, borç olmayanı rızası ile ödeyen kimse, yanlışlığa düştüğünü ispat ettiği takdirde ödediğini geri isteyebilir. Bu maddede belirtilen yanlışlık, eda ile ilgili olup, edada bulunan da bağışlama irade ve arzusunun bulunmadığını gösteren bir yanılmadır. Başka bir deyişle davacı idarenin hataya düşmeseydi, davalıya edada bulunmayacağı anlamına gelmektedir.
HGK.nun 20.12.1984 tarih ve 1982/13 – 387 E.- 1984/997 K.sayılı kararında; herhangi bir şart tasarrufa dayanmayan salt hatalı ödemelerin idare tarafından B.K.nun sabepsiz iktisap kurallarına göre geri istenebileceği açıklanmıştır.
O halde dava konusu alacağın BK.nun 62. maddesindeki koşullara göre geri istenebileceği anlaşılmaktadır.
Bu durumda mahkemece; uzman bilirkişi aracılığı ile davacının almaya hak kazandığı alacağın tespiti ile tahsiline karar verilmesi gerekirken, mahkemece; “hatalı terfi ve intibak nedeniyle fazla yapılan ödemelerin davalının hilesi ve gerçek dışı beyanı ile yokluk ve mutlak butlan ile malül olmadığı için geri istenemeyeceğine yönelik Y.İ.B. Büyük Genel Kurulunun 27.1.1973 tarih, 72/6 E., 73/2 K sayılı kararına” dayanılarak davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Çünkü mahkemenin dayandığı İ.B.K ile çözümlenen husus; hatalı intibak veya hatalı terfi işlemi gibi bir şart tasarrufun sonradan idare tarafından geri alınması halinde, daha önce bu şart tasarrufa dayanılarak memura yapılmış olan fazla ödemenin nedensiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri istenmesinin idare hukuku ilkelerine göre mümkün olup olmadığına ilişkindir.
Bu İ.B.K.nın idare tarafından yapılan bütün ödemelere uygulanması halinde, idarenin haksız iktisap kurallarından hiçbir zaman yararlanamaması ve memurların yapmış oldukları bütün hatalı ödemelerin idare tarafından gerek ödeme yapılan kişilerden, gerekse ödemeyi yapandan geri alınamaması gibi bir sonuç doğuracağı ve bununda idareyi işlemez duruma getireceği kabul edilmelidir.
Yukarıda anlatıldığı üzere, herhangi bir şart tasarrufa dayanmayan salt hatalı ödemenin Borçlar Hukukunun haksız iktisap kuralları çerçevesinde geri istenebileceği düşünülmeden yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıpbozmayı gerektirmiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 31.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.