Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2010/946 E. 2010/9267 K. 25.05.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/946
KARAR NO : 2010/9267
KARAR TARİHİ : 25.05.2010

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Dava dilekçesinde fazlaya ilişkin hak saklı tutularak 92.352 TL alacağın masraflarla birlikte davalı taraftan istirdaten tahsili istenilmiştir. Mahkemece davalı …’a yönelik davanın reddine; davalı … yönünden kısmen kabulüne dair verilen hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davalı … vekili tarafından istenilmekle; taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde temyiz eden Davalı vek.Av. … geldi. Aleyhine temyiz olunan Davacı vek.Av…. geldi. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dilekçesi ile; davalı alacaklı … tarafından, diğer davalı borçlu … aleyhinde 20.000 TL asıl alacak, 50.000 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 70.000 TL üzerinden icra takibi yapıldığını, borçlu tarafından itiraz edilmediğinden takibin kesinleştiğini; bunun üzerine, borçlu aleyhine aciz vesikası düzenlenmiş ve alacaklı tarafından; bu belgeye dayanılarak, borçlunun 21.03.2003 tarihinde davacıya sattığı gayrimenkule ilişkin olarak, tasarrufun iptali davası açtığını; yargılama sonucunda, alacaklı …’nın alacak ve ferilerine yetecek oranda tasarrufun iptaline karar verildiğini; bu nedenle, alacaklıya takibe konu borç miktarının ödendiğini; oysa, icra takibine konu borcun dayanağı belge (çek) bankaya ibraz edilmediğinden yazılı delil başlangıcı niteliğinde olup, takip öncesinde temerrüd oluşmayacağından faiz talep edilemeyeceğini; takip sonrasında da yasal olmayan faiz oranı talep edildiğinden, davalıların sebepsiz zenginleştiklerini iddia ederek; fazladan ödedikleri toplam: 92.352 TL’nin istirdaten tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde; davacı 3.şahıs …’ın kendisine icra takibi yapılmadığı halde kesinleşen takipten dolayı bu şekilde dava açması ve takibe itirazı usul ve yasaya aykırı olduğundan, davanın husumet yokluğundan usulden reddi gerektiğini savunarak; davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili ise; takip konusu borca ve takip ile talep edilen fahiş faiz miktarına, müvekkilinin; içinde bulunduğu çok zor ekonomik şartlardan dolayı girdiği ruhsal bunalım sonucu hastalığı nedeniyle, itiraz edemediğini; kaldı ki müvekkiline ödenmiş bir para bulunmadığından paranın müvekkilinden istirdatının söz konusu olamayacağını belirterek; davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; “… Alacaklı tarafından takip tarihine kadar işlemiş faiz isteği yasal dayanaktan yoksun olup, ancak takip tarihinden itibaren yasal faiz istenebileceğinden; bilirkişi raporunda hesaplandığı üzere 79.461,76 TL’nin fazla ödendiği sonucuna varıldığından; … bu miktarın davalı …’ya ödenmemesine, davacı tarafa iadesine; davalı … hakkındaki davanın ise husumet yönünden reddine karar vermek gerekmiştir, gerekçesiyle” davalı …’a ilişkin talebin reddine, diğer davalı … hakkındaki davanın ise kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı … vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Davacı, İİK’nun 277. ve devamı maddeleri gereğince, aleyhinde açılan tasarrufun iptali davası sonucunda; borçlunun kesinleşen borcunu ve fer’ilerini karşılamaya yetecek miktar için tasarrufun iptaline karar verildiğinden, dava konusu borcu ödediğini; ancak, takipte talep edilen faizin ve faiz oranının yasal olmadığını ileri sürerek, fazladan ödenen miktarın istirdatını talep etmektedir.
Tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için öncelikle davacının (alacaklının) gerçek bir alacağının bulunması, diğer bir söyleyişle tasarrufta bulunan kişinin (borçlunun) gerçekten borçlu olması gerekir. Bu nedenle, iptal davasında; davalı 3.kişi aciz belgesine bağlanan alacağın gerçekte olmadığını, borçlu ile alacaklı arasında danışık (muvazaa) bulunduğunu savunabilir ve ispat edebilir. Aksi halde , takip alacaklısıyla anlaşarak yada icra takibine itiraz etmeyerek takibin kesinleşmesi halinde menfi tespit davası açmayan borçlunun bu şekilde davranması nedeniyle borçludan mal edinen üçüncü kişilerin mahkeme kanalı ile zarara uğratalması da bu yöndedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.6.2002 gün ve 2002/15-495-528 sayılı kararında, icra takibine vaki itiraz üzerine açılan itirazın iptali davası sonucunda davanın kabulüne karar verilerek takibin kesinleşmiş olması halinde dahi tasarrufun iptali davasında böyle bir savunmanın bulunması alacağın gerçek bir alacak olup olmadığının – muvazaaya dayanıp dayanmadığının- araştırılması gerektiğine karar verilmiştir.
Ne var ki, taraflar arasında görülüp sonuçlanan iptal davasında ise; davacının yukarıda belirtildiği gibi bir iddiası olmamıştır. Aynı taraflar arasında görülüp kesinleşen tasarrufun iptali davası ile borçlu hakkında yapılan icra takibine konu olan borcun mevcudiyeti saptanmıştır. Bu nedenle, iptal davasının kesinleşmesi sonucunda borcu ödemek zorunda kalan (3.kişi durumundaki) davacı; artık, tasarrufta bulunanın alacaklıya gerçek bir borcu olmadığını iddia edip, sebepsiz zenginleşmeye dayalı yeni bir dava açamaz. Taraflar arasındaki kesinleşmiş tasarrufun iptali davasına dayalı olarak, davalı alacaklı alacağına kavuşmuş bulunduğundan, bir zenginleşmesinden de sözedilemez. Olay nedeniyle zenginleşen, borcu sonlandırılan takip borçlusudur.
O halde, mahkemece; davalı … hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davalı … için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 750 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalı …’ya verilmesine, ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 25.05.2010 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
(Muhalif) (Muhalif)
MUHALEFET ŞERHİ
Davaya konu olayda, davalılardan … diğer davalı borçlu …’a karşı 20.000 TL çeke dayalı alacak ve 50.000 TL işlemiş faiz nedeniyle icra takibi yapmış, borçlu …’ın itiraz etmemesi üzerine takip kesinleşmiş, borçlu aleyhine aciz vesikası düzenlenmiş, bu arada borçlunun taşınmazını satın alan davacıya karşı alacaklı tarafından tasarrufun iptali davası açılmış ve tasarrufun iptaline karar verilmiş, davacı satışı önlemek amacıyla davalı …’nın diğer davalı …’dan olan kesinleşen takipteki alacağını ödemiştir.
Davacı bu davada takipte faizin başlangıç ve oranının yasal olmadığını ileri sürerek fazla ödenen faiz alacağının her iki davalıdan (alacaklı …, borçlu …’dan) iadesini istemiştir
Mahkemece bilirkişi incelemesi yapılmış davalılardan …’nın diğer davalı borçlu …’a karşı yapmış olduğu takibin faiz başlangıç tarihinin ve faiz oranının hukuki dayanaktan yoksun olduğu halde takibin itiraz edilmediğinden kesinleştiğini saptamış fazladan ödenen faizin alacaklı …’dan iadesine karar verilmiştir.
İİK.md.277-284.de düzenlenen tasarrufun iptali davasında alacaklı davayı kazandığı ve tasarrufu iptal ettirdiği takdirde dava konusu malın( borçlunun mal varlığında imiş gibi) haczini ve satışını sağlar ve satış bedelinden alacağını alır (İİK.md.283.1). İtirazın iptali davasında davalılardan borçlu veya lehine tasarruf yapılan diğer davalı alacaklının alacağını ödediği taktirde iptal davası konusuz kalır, dava reddedilir. Lehine tasarruf yapılan davalı kendisine karşı açılan iptal davası sonucunda mal varlığında hasıl olacak eksikliğin (ödenecek borcun) borçludan tahsilini aynı davada dahi isteyebilir (İİK.md.283.III.c.I).
Bu itibarla sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanılarak alacaklıdan istenemeyeceğinde kuşku yoktur. Ancak davacı davalı …’ın yalnızca gercek borcunu ödememiş, kesinleşen takipte borç olmayan miktarını da ödemiştir. davalılardan …’ın gerçek borcu 20.000 TL olan çek bedeli ve onun yasal faizidir. Davacı tarafından iadesi istenen miktar ise çek bedeli ve onun yasal faizi olmayıp takibin kesinleşmesi sonucu ödemek zorunda kaldığı hukuki dayanağı olmayan faizdir. Bu durumda davacı icra tehdidi altında borçlu …’ın doğmayan borcunu ödemiştir. Dolayısıyla İİK.nun 277-284. maddeleri uyarınca da sorumluluğundan söz edilemez. Sonuç olarak olayda davacının iadesini talep ettiği miktar fazla hesap edilen faize yönelik olduğuna göre zenginleşen kişi, alacaklı …, fakirleşen de davacı olduğuna göre iadesini isteyebilir ve mahkeme kararı bu itibarla yerindedir. Hükmün onanması gerekir.