Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2010/7431 E. 2010/8416 K. 10.05.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/7431
KARAR NO : 2010/8416
KARAR TARİHİ : 10.05.2010

MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ

Dava dilekçesinde 5000 lira manevi tazminatın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
Dava, yayın yoluyla kişilik hakkına saldırılması nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Basın özgürlüğü , Anayasa’nın 28. maddesinde ve 5187 sayılı Basın Yasası’nın 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin nedeni; toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bunun için de kişinin, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması gerekmektedir. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bu nedenle basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. Yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluğu bu farklılıklar gözetilerek belirlenmelidir. Bu nedenle basının ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Basının bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. Bundan dolayıdır ki, yayınlarında kişilik haklarına saygı göstermesi gerek Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümünde yer alan gerekse MK.nun 24 ve 25. maddelerinde ve özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerekecektir. Açıklanan bu yasal düzenlemelerden ve yargısal uygulamalardan da anlaşılacağı gibi, basının özgürlüğü ile kişilerin, kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda somut olaydaki olgular itibariyle koruma altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerekecektir.
Bunun için temel ölçüt, kamu yararıdır. Yayın, salt toplumun yararı gözetilerek yapılmış olmalıdır. Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel çıkar, gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına neden olmamalıdır. Haber olduğu biçimi ile verilmeli ve kişisel katkı yer almamalıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli ve haber verilirken özle biçim arasındaki denge de korunmalıdır. Bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılığı oluşturur ve böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Anılan ilke ve kurallara uyulması durumunda ise, yayının Anayasa, Basın Yasası ve basının genel işlevi karşısında hukuka uygun olduğu, kişilik değerlerine saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir.
Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. Olay veya konu ile ilgili olan, görünen bilinen herşeyi araştırmalı, incelemeli ve olayları olduğu biçimi ile yayınlamalıdır. Bu işlevi ile gerek yazılı ve gerekse görsel basın, somut gerçeği değil, o anda belirlenen var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlamalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan, gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basın sorumlu tutulmamalıdır.
Davaya konu edilen 16.11.2008 günlü ve “Bakü’den geliyorum” başlıklı köşeyazısında Bakü izlenimleri okuyucuya aktarılırken “…sonunda hörmet adı altında işleyen yasal rüşvetin yaygınlığını keşfettim. Prof.Dr. …’ın profesörlük titrini aldığı … Devlet Üniversitesinde diplomaların hörmet yoluyla kazanıldığına dair yaygın dedikoduyu öğrenince, Acaba bende buradan bir profesörlük kapabilirmiyim diye arayışa geçtim Ancak fiyatların yükseldiğini olayın bana biraz tuzluya mal olacağını öğrendim…” sözcüklerinin yazıldığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece, yazının bütünü gözetilerek üniversite hakkındaki olumsuz durumun ifade edildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki bilgi, belge ve açıklamalar ile dava konusu köşe yazısı incelenip değerlendirildiğinde, üniversitedeki olumsuz durum hakkındaki şaibe ifade edilirken davacının ismi verilerek bu üniversiteden profesörlük ünvanı aldığı okucuya aktarılmak suretiyle davacının rüşvet karşılığı ünvan aldığı konusunda okuyucuda olumsuz bir intibaya sebebiyet verildiği, bu nedenle davacının kişilik hakkına saldırı bulunduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Şu durum karşısında takdir edilecek manevi tazminatla davalıların sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken, mahkemece davanın reddedilmesi bozma nedenidir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 10.5.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.