Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2010/17275 E. 2010/17694 K. 27.10.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/17275
KARAR NO : 2010/17694
KARAR TARİHİ : 27.10.2010

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Dava dilekçesinde 50.000 TL ecrimisilin faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
Davacı vekili dilekçesinde; davacının hissedar olduğu otoparkı davalının haksız kullanımı nedeniyle 14.09.2001-12.08.2007 tarihleri arasındaki dönem için (fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak) 50.000 TL ecrimisilin faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini dilemiştir.
Davacı vekili, 16.02.2009 tarihli ıslah dilekçesi ile; bilirkişi raporunda belirlenen miktar gözetilerek müddeabihin 152.180 TL’ye yükseltilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; davanın kabulü ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 50.000 TL ecrimisilin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak, davacı vekili, bilirkişi raporu doğrultusunda ıslah dilekçesi vererek müddeabihin artırılmasını talep etmiştir.
Bu nedenle, ıslah kararı hakkında şu açıklamaların yapılmasına gerek görülmüştür.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 83. ve ardından gelen maddelerinde düzenlenmiş olan ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini kısmen veya tamamen düzeltilmesine olanak tanıyan bir yoldur.
HUMK.nun 87.maddesinin “Müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez” şeklindeki son cümlesi, Anayasa Mahkemesinin 7.11.2001 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 20.7.1999 tarihli kararıyla iptal edilmiş ve böylece, davadaki talep sonucunun kısmi ıslah yoluyla artırılması usulen olanaklı hale gelmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, mevcut (Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından sonraki) yasal durum itibariyle, kısmi davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuş olan davacının, dilerse, ek dava açmak yerine, saklı tuttuğu alacak bölümü için o (kısmi) dava içerisinde ıslah yoluyla talepte bulunabilmesi mümkündür.
Yine, somut olayda olduğu gibi, kısmi davada saklı tutulan alacak bölümü için, gerek kısmi dava karara bağlanmadan önce, gerekse daha sonra, ayrı bir dava açılması da usulen olanaklıdır. Uygulamada bu ayrı davaya ek dava denilmektedir, Yine, kısmi davadan sonra açılan ek davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması ve davacının hukuki yararının bulunması koşullarının birlikte varlığı halinde, birden fazla ek dava açılması da kural olarak mümkündür.
Bu haliyle kısmi ıslah, ek dava yoluyla elde edilebilecek haklara, mevcut dava içerisinde, daha basit, daha az masrafla ve daha kısa süre içerisinde kavuşma olanağı tanıyan ve bu yönüyle adeta ek dava açma yoluna alternatif oluşturan bir yapıdadır. Dolayısıyla, kısmi davanın davacısı, ek dava açmak veya kısmi ıslah yoluna gitmek konusunda seçimlik hakka sahiptir.
Yukarıda değinildiği üzere, kısmi ıslah yoluyla müddeabihin artırılabilmesi olanağı, bir anlamda, artırıma konu kısmın ek dava yoluyla istenilmesinin alternatifi niteliğinde bulunduğundan; eş söyleyişle, kısmi davadaki ıslah ile bu yola gidilmeyip ek dava açılması halleri, davacıya aynı hak ve olanakları tanıyan seçimlik yollar olduğundan, usul hukuku açısından sonuçlarının da aynı olması gerekir.
Bunun içinde, yeni bir dava açılmış gibi, istem miktarını içeren dilekçe karşı tarafa tebliğ edilecek ve harç yatırılacaktır.
Somut olayda; ıslah için, usuli gereklilikler yerine getirilmiştir. (ıslah dilekçesi davalı tarafa tebliğ edilmiş, ıslah harcı yatırılmıştır).
Mahkemece, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına ve usulüne uygun ıslah bulunmasına rağmen, davacının ıslah talebi dikkate alınmadan karar verilmesi doğru değildir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 27.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.