Yargıtay Kararı 3. Ceza Dairesi 2021/17660 E. 2023/2905 K. 10.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2021/17660
KARAR NO : 2023/2905
KARAR TARİHİ : 10.05.2023

İNCELENEN KARARIN;
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 2018/2128 E., 2019/902 K.
SUÇ : Silahlı terör örgütüne üye olma
HÜKÜM : İstinaf başvurusunun esastan reddi kararı
TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : Temyiz isteminin esastan reddi ile hükmün onanması
İlk Derece Mahkemesince verilen hükme yönelik istinaf incelemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 286 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz edilebilir olduğu, 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 291 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin süresinde olduğu, 294 üncü maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerine yer verildiği, 298 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:
I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. Denizli 3. Ağır Ceza Mahkemesinin, 15.03.2018 tarihli ve 2017/165 Esas, 2018/102 sayılı Kararı ile sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 314 üncü maddesinin ikinci fıkrası, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun (3713 sayılı Kanun) 5 inci maddesinin birinci fıkrası ve 5237 sayılı Kanun’un 62, 53 üncü maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları, 58 inci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına karar verilmiştir.
2. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin, 15.05.2019 tarihli ve 2018/2128 Esas, 2019/902 sayılı Kararı ile sanık hakkında İlk Derece Mahkemesince kurulan hükme yönelik sanık ve müdafiinin istinaf başvurusunun 5271 sayılı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.

3.Dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tanzim olunan 04.11.2021 tarihli ve onama görüşünü içerir Tebliğname ile Daireye tevdi olunmuştur.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Sanık müdafiinin temyiz istemi özetle;
1.Sanık hakkındaki hükmün eksik inceleme ve yanlış değerlendirme sonucunda verildiğine,
2.Sanığın inkar savunması yapmadığına,
3.Sanığa yönelik isnatların tek kaynağı olan ve mesleki çekememezlikten kaynaklanan tanık beyanlarına dayanılarak atılı suçtan hüküm kurulmasının doğru olmadığına, söz konusu beyanların idari soruşturma kapsamında 15 Temmuzdan önce alındığına,
4.Bank Asyadaki hesabına talimatla para yatırmadığına,
5.Suçun kanuni unsurlarının oluşmadığına,
6.Sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerektiğine ve temyiz dilekçesinde belirtilen sair temyiz sebeplerine ve sair hususlara ilişkindir.
III. OLAY VE OLGULAR
Temyizin kapsamına göre;
A. İlk Derece Mahkemesinin Kabulü
Sanığın üzerine atılı silahlı terör örgütü üyeliği suçu bakımından mahkememize açılan davanın yapılan yargılaması neticesinde gerek kovuşturma gerekse soruşturma aşamasında toplanan deliller ile tüm dosya kapsamı bir bütün halinde değerlendirildiğinde, yukarıda sıralanan deliller, hukuki izahatlar ve olaya ilişkin yasal mevzuatın sanık yönünden değerlendirildiği somut olayda;
1-Sanık …’ın Pamukkale Bilali Habeşi Camii imam hatibi olduğu, KHK ile ihraç edildiği, sanık ile ilgili Denizli Valiliği İl Müftülüğünce idari soruşturma raporu düzenlendiği, 23.08.2016 tarihli idari soruşturma raporunun sonuç kısmına göre öztetle; tanık ifadeleri ve müşteki ifadelerine göre sanığın devlet büyüklerine karşı olumsuz ve hakaret içeren ifadeler kullandığı, devlet büyüklerine ve cumhurbaşkanına yönelik hakaretlerde bulunduğu, 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili “senaryo” tabirini kullandığı, tanık beyanlarına göre sanığın FETÖ/PDY ye ait yurtlara gittiği, 2016 yılı Nisan ayı mutad toplantısında Din Bir Sen genel başkanının FETÖ/PDY ile ilgili sözlerinden sonra il temsilcisi Y.K’yi arayarak “..kim bu adam konuşmasını öğrensin, vururlar adamı…” dediği, sonuç olarak sanığın fetö/pdy ile irtibatlı olduğu ve kamu görevinden çıkarılmasının uygun olacağı kanaatinin oluştuğunun belirtildiği,
2-Yapılan araştırmalara göre sanığın KHK ile kapatılan Din Hizmeti Gönüllüleri Derneğine üye olduğu, 09.01.2017 tarihli dernek kaydı sorgulamasında sanık …’ın Denizli Din Hizmeti Gönüllüleri Derneğine üye olduğunun tespit edildiği, sorgulamaya ilişkin tutanağın dosya arasında bulunduğu, sanığın savunmasında; derneğe ne zaman üye olduğunu hatırlamadığını söylediği,
3-SGK yazı cevaplarına göre sanığın eşi Ş.D.’nin KHK ile kapatılan … Özel Eğitim Malzemeleri Ltd. Şti’de SGK kaydının bulunduğu,
4-Tanık olarak soruşturma aşamasında beyanı alınan İ.Ö. beyanında özetle;”… sanığın Zaman gazetesine kapanana kadar üye olduğunu, yurtta kalan öğrenciler adına esnaftan ve cami cemaatinden para topladığını kendi maaşının bir kısmını da bu yapıya verdiğini..” söylediği,
Tanık İ.D. beyanında özetle “…. sanığın cumhurbaşkanına yönelik olarak “…hepiniz rezil olacaksınız, hepinizi içeri sokacağız, Tayyib’i de biz öldüreceğiz tabuta koyacağız….” şeklinde sözler söylediğini beyan ettiği,
Tanık H.E. beyanında özetle ;”…. sanık ile telefonda görüşmesi yaptığını telefonda kendisine “…sen Fettullah Gülen aleyhinde konuşamazsın, sen kim oluyorsun, ağzını toplatırız senin…” şeklinde tehdit ve cumhurbaşkanına hakaret sözlerinin olduğunu duyduğunu,
Tanık M.K. beyanında özetle sanığın FETÖ/PDY’nin toplantılarına gittiğini, tanık M.İ. beyanında özetle sanığın FETÖ/PDY ile irtibatlı olup kapatılan Özel Çelebi Yurduna ve Ziraat Bankası üzerindeki derneğe gittiğini beyan ettiği,
Kovuşturmada dinlenen E.T. beyanında özetle; sanığın tartışma esnasında “….paralelciyim ben” şeklinde beyanda bulunduğunu, Tanık İ.Ö.’nün kovuşturmadaki beyanında özetle; sanığın Özel Çelebi yurduna gidip geldiğini, Çelebi Yurdunun fetöye ait yurt olduğunu, Tanık M.İ. beyanında özetle; sanığın Özel Çelebi Yurduna kahvaltıya gittiğini duyduğunu, FETÖ cemaatine gidip geldiğini duyduğunu, tanık Y.K. da soruşturmadaki beyanına benzer şekilde beyanda bulunduğu, Tanık İ.D.’nin mahkemedeki beyanında “…ben paralelciyim, bizde sakal olmaz, Tayyipi de yakında öldüreceğiz…” dediğini beyan ettiği,
5-Sanığın dijital materyal incelemesinde Samsung marka cep telefonunda yapılan incelemede, “herkul.org, aktif haber, bugün.com, samanyolu haber, fettullahgülen.com, zaman.com, kimseyokmu.org, rota haber, stv” isimli sitelere giriş yaptığının tespit edildiği ayrıca bir kısım FETÖ/PDY terör örgütü üyelerinin ve etkin pişmanlık sanıklarının beyanlarında örgüt içi haberleşme programı olarak kullanıldığı belirtilen Kakao Talk ve Tango isimli uygulamaların sanığın telefonunda yüklü olduğunun ve uygulamalar bölümünden bu programların silindiğinin tespit edildiği,
6-11.08.2017 tarihli ByLock sorgulama tutanağına göre sanığın ByLock program kaydının bulunmadığının bildirildiği,
7-26.04.2017 tarihli bank … yazı cevabına göre; sanığın Bank Asyada 300368 hesap numarası ile şahsi hesabının ve 834963 hesap numarası ile ortak hesabının bulunduğu, 14.01.2014 tarihinde şahsi hesabında 10.000 TL bedelli katılım hesabı açma işleminin bulunduğu, akabinde bu hesabın kapatıldığı ayrıca sanığın ortak hesapta da 17.01.2014 tarihinde 10.000 TL bedelli ve 22.01.2014 tarihinde 1.000 TL bedelli katılım hesabı açma işlemlerinin bulunduğu,
Yukarıda ayrıntısıyla açıklanan deliler kapsamında ByLock programına ilişkin tespit ve içerik kayıtları, bankasya hesap hareketleri, diğer bankalara ilişkin hesap kayıtları, tanık anlatımları, araştırma tutanakları ve hükme esas alınan diğer tüm belgeler birlikte değerlendirildiğinde, sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütü bünyesinde yapılan sohbet toplantılarına katıldığı, FETÖ/PDY’ye ait yurtlardaki etkinliklere katıldığı, KHK ile kapatılan Din Hizmeti Gönüllüleri Derneğine üye olduğu, arkadaşları ile yapılan konuşmalarında “…paralelciyim ben..” diyerek FETÖ/PDY örgütüne dahil olduğunu açıkça ikrar ettiği, dijital materyal incelemesinde Samsung marka cep telefonunda yapılan incelemede, “herkul.org, aktif haber, bugün.com, samanyolu haber, fettullahgülen.com, zaman.com, kimseyokmu.org, rota haber, stv” isimli sitelere giriş yaptığının tespit edildiği, örgüt içi haberleşme programı olarak kullanıldığı belirtilen Kakao Talk programını(09.01.2018 tarihli İl Emniyet Müdürlüğünün yazı cevabında ByLock programı kullanılmadan önce örgüt mensuplarının kendi aralarında haberleşmek amacı ile Kakao Talk programını kullandıklarının tespit edildiği ), örgüt ele başı Fettullah Gülen’in talimatı akabinde 2014 yılı ocak ayında … Katılım Bankasında katılım hesabı açarak destek amaçlı para yatırdığı; sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile iltisaklı olduğu tespit edilen yayınlara aboneliğinin bulunduğu; ayrıca tanık beyanlarından anlaşılacağı üzere sanığın Fettullah Gülen aleyhinde konuşanlarla tartıştığı, onları tehdit ettiği, Cumhurbaşkanına yönelik olarak tehdit sözleri söylediği sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün kuruluş amaçlarını, faaliyet ve eylemlerini benimsediğini gösterir şekilde ve örgütün amaçları doğrultusunda yoğunluk, süreklilik ve çeşitlilik arzeden eylem ve faaliyetlerde bulunduğu, örgütle hiyeraşik ve organik açıdan tam bir disiplin içinde bağlı olduğu,
Sanığın muhtemel alacağı cezadan kurtulmak için inkara ve suçtan kurtulmaya yönelik beyanda bulunduğu,
Bu haliyle sanığın; 15 Temmuz darbe girişimine kadar olan süreçte sözde meşruiyetini toplum nezdinde inanç değerlerini, kamu otoritesi nezdinde ise hukuksal zemini istismar ederek sağlayagelmiş olan FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün üyesi olduğu anlaşılmakla, suçun işleniş şekli, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, sanığın güttüğü amaç ve saik, kasta dayalı kusurun ağırlığı, örgütsel faaliyetlerinin niteliği ve etkinlik dereceleri, gözetilerek, eylemine uyan TCK 314/2 nci maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmiştir.
B. Bölge Adliye Mahkemesinin Kabulü
Bölge Adliye Mahkemesince, sanık hakkında yapılan yargılama sonunda; eyleminin oluşa, soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde belirlenip suç niteliğinin tayin edildiği, sanığın savunmalarının yeterli yasal gerekçe gösterilerek reddedildiği, verilen hükmün usul ve yasaya uygun olduğu, cezanın kanuni sınırlar içinde uygulandığı anlaşılmakla;
Sanık ve müdafiinin ileri sürdüğü istinaf istemi yerinde görülmediğinden, CMK’nın 280/1-a. maddesi ilk cümlesi uyarınca istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
IV. GEREKÇE
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Ceza muhakemesi hukukunda savunmanın ayrılmaz parçası olan “müdafilik” kavramı üzerinde durmak gerekecektir.
Müdafii; şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı ifade eder (5271 sayılı Kanun m. 2/1-c).
Müdafilik ihtiyari veya zorunlu olabilir. 1412 sayılı sayılı CMUK’nun kişisel savunmada kural olarak isteğe bağlı/ihtiyari müdafilik sistemini benimsemiş, sınırlı hallerde ise kişilerin kendilerini yeterince savunamayacakları ve kamusal bir kurum olan savunmanın zaafa uğrayacağı kabulünden hareketle zorunlu müdafilik sitemini getirmiştir. 5271 sayılı Kanun’un ise zorunlu müdafiilik sistemini, istisna olmaktan çıkararak adeta kural haline getirecek şekilde genişletmiştir(C.G.K. 17.12.2009 t. 2008/1-172 E. 2009/26 K.).
Şüpheli veya sanık soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiinin yardımından yararlanabilir. Müdafiiyi kendisi ya da kanuni temsilcisi seçebilir. Müdafii seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafii görevlendirilir. Bu haller isteğe bağlı müdafiliktir. Kanunumuz bazı hallerde ise zorunlu müdafiliği benimsemiştir. Bu durum Ceza Genel Kurulunun gündemine birçok kez gelmiştir.
Ayrıntıları dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.12.2016 tarih ve 2016/17-939, 2016/465 sayılı kararında açıklandığı üzere; “1412 sayılı CMUK’nın kişisel savunmada kural olarak ihtiyari müdafilik sistemini benimsemiş ve sınırlı bazı hallerde zorunlu müdafilik sistemini getirmişken; 5271 sayılı Kanun’un zorunlu müdafiilik sistemini, önemli ölçüde genişletmiştir.
5271 sayılı Kanuna göre; müdafii bulunmayan şüpheli veya sanığın, çocuk, kendini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz olması (5271 sayılı Kanun’un 150/2. maddesi), soruşturma veya kovuşturma konusu suçun cezasının alt sınırının beş yıldan fazla hapis cezasını gerektirmesi (5271 sayılı Kanun’un 150/3. maddesi), resmi bir kurumda kusur yeteneğinin araştırılması için gözlem altına alınmasına karar verilecek olması (5271 sayılı Kanun’un 74/2 maddesi), tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilmesi (5271 sayılı Kanun’un 101/3. maddesi), davranışları nedeniyle hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşılan sanığın yokluğunda duruşma yapılması (5271 sayılı Kanun’un 204/1. maddesinde) ve kaçak sanık hakkında duruşma yapılması (5271 sayılı Kanun’un 247/4. maddesinde) hallerinde, şüpheli veya sanığın istemi bulunmasa, hatta açıkça müdafi istemediğini beyan etse bile müdafii görevlendirme zorunluluğu bulunmaktadır”.
“5271 sayılı Kanun’un 150/3 üncü maddesi uyarınca sanığa zorunlu müdafii atanması gerekip gerekmediği, bu kapsamda “beş yıllık ceza süresinin belirlenmesinde suçun temel şekli için kanunda öngörülen cezanın mı dikkate alınacağı yoksa, suçun nitelikli halleri ve ağırlaştırıcı nedenlerinin de beş yıllık cezanın belirlenmesinde dikkate alınıp alınamayacağı”, hususları yönünden irdelenmesi gerekmektedir.
Adil yargılanma hakkı, Anayasanın 36/1 inci maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6/1 inci maddesinde de; “Herkes davasının, … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve kamuya açık olarak, … görülmesini isteme hakkına sahiptir..” denilerek teminat altına alınmıştır.
Adil yargılanma hakkının muhtevası, savunma ve müdafii yardımından faydalanma hakkı yönünden iç hukukumuzun da bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3-c maddesinde belirlenmiştir. Buna göre, bir suç ile itham edilen herkes, kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafiin yardımından faydalanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddi olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek hakkına sahiptir. Anılan madde gereğince, bir suç isnadı altında bulunan kişi savunma hakkının kullanılmasında, kendisini bizzat savunma, seçtiği bir müdafi yardımından yararlanma ve bir müdafi tayin etme imkanından yoksun ise ve adaletin selameti için gerekli görülürse re’sen atanacak bir müdafi yardımından yararlanma olmak üzere üç ayrı hakka sahiptir. Bu nedenle, suç isnadı altında bulunan kişinin kendisini bizzat savunması talep edilemez. Savunma hakkının etkin bir şekilde kullanma imkânını sağlayan müdafi yardımından yararlanma hakkı aynı zamanda adil yargılanma hakkının diğer bir unsuru olan “silahların eşitliği” ilkesinin de gereğidir (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Pakelli/Federal Almanya Davası, B.No: 8398/78, 25.04.1983).
Gözaltı sırasında bir avukatın hazır bulunmaması ile ilgili olarak, AİHM, her sanığın, gerekiyorsa resmi olarak görevlendirilen bir avukat tarafından etkili bir şekilde savunulması hakkının adil yargılamanın temel özelliklerinden birisi olduğunu hatırlatmaktadır (Salduz, Poitrimol-Fransa, 23 Kasım 1993 ve Demebukov- Bulgaristan, başvuru no: 68020/01, 28 Şubat 2008).
Kural olarak, sanığa, polis tarafından ifadesinin alındığı veya tutuklu olarak yargılandığı andan itibaren avukat yardımından yararlanma imkanı sağlanmalıdır (Dayanan/Türkiye davası, başvuru no:7377/03).
Adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan müdafii yardımından yararlanmadan vazgeçmenin geçerli ve etkin olabilmesi için her türlü şüpheden uzak bir açıklıkta olması, ayrıca sonuçlarının ağırlığı itibariyle asgari garantileri içermesi, önemli hiçbir kamu menfaatine ters düşmemesi ve vazgeçmenin sonuçlarının makul olarak öngörebileceğinin ortaya konulması gerekir (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Salduz/Türkiye Davası, B. No: 36391/02, 27.11.2008; Talat Tunç/Türkiye Davası, B. No: 32432/96, 27.03.2007). Ne var ki; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bazı durumlarda kişinin talebi olmasa da, resen ücretsiz olarak avukat tayin edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Kişinin imkanının olmaması yanında, ayrıca suçlama nedeniyle alabileceği özgürlükten mahrum bırakılmayı gerektiren bir ceza ve davanın karmaşıklığı, avukat yardımının sağlanmasını gerektiren bir hukuki menfaati ortaya çıkarmaktadır (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Talat Tunç/Türkiye Davası, B. No: 32432/96, 27.03.2007).
Bu cümleden olarak, kanun koyucu bir suç isnadıyla karşı karşıya kalan şüpheli ya da sanığın, müdafii yardımından faydalanmak hakkından açıkça vazgeçmesi halinde dahi adaletin selameti bakımından re’sen bir müdafiin atanması gerektiğini, 5271 sayılı Kanun’da tahdidi olarak düzenlemiştir.
Savunma, toplumun suçtan sorumlu olması nedeniyle muhakemenin vazgeçilmez unsuru olduğu için, en azından ağır suçlarda müdafii bulunmasının gerektirir. Nitekim Ceza Muhakemesi Kanunu önce sadece küçükler bakımından (5271 sayılı Kanun 150/2) ve gözlem altına almada (5271 sayılı Kanun 74/2) kabul edilmiş olan mecburi müdafiiliği yerinde bir şekilde genişletmiştir.
5271 sayılı Kanun’un 150/3 üncü maddesine göre; müdafiisi bulunmayan şüpheli veya sanığa talebi olup olmadığına bakılmaksızın, alt sınırı 5 yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı yapılan soruşturma veya kovuşturmada bir müdafi görevlendirilmek zorundadır. Şüpheli veya sanığın talebi olmasa, hatta kendisine hukuki yardımda bulunması için görevlendirilen avukatı geçerli bir nedene dayanmadan kabul etmese veya reddetse bile, iddia veya yargılamaya konu suçun cezasının alt sınırının beş yıldan fazla olması halinde zorunlu müdafilik uygulama alanı bulacak ve bu durumda şüpheli veya sanığın yanında avukat bulunmaksızın yapılan tasarruflar hukuka aykırı kabul edilecektir.
Acaba 5271 sayılı Kanun’un 150/3 üncü maddesinde düzenlenen ve zorunlu müdafiinin atanması için gerekli olan beş yıllık hapis cezasının tespitinde sadece suçun temel şekline mi bakılacak yoksa suçun nitelikli halleri ve ağırlaştırıcı nedenleri de beş yıllık cezanın belirlenmesinde dikkate alınacak mıdır?
Suç genel teorisinde suça etki eden nedenler, suçun temel şeklini düzenleyen suç tipindeki kanuni unsurların dışında kalan ve ona eklenen özel fiili nedenler veya şahsi nedenlerdir. Bu bağlamda suça etki eden nedenler, doktrinde çeşitli ayrımlara tabi tutulmaktadır: Ağırlatıcı-hafıfletici nedenler, genel-özel nedenler, kanuni-takdiri nedenler, fıili-şahsi nedenler gibi. Suça etki eden nedenlerden cezanın artırılmasını gerektiren nedenler ağırlatıcı nedenler iken; indirilmesini gerektirenler hafifletici nedenlerdir.
Ceza adalet sistemimizde ‘bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekillerinin aynı suç sayılacağı’ ilkesini benimsemiştir (5237 sayılı Kanun md. 43/1, 3. cümle). Bu itibarla, aynı suç sayılan bir suçun nitelikli halinin ve benzer şekilde fiilin ağırlaştırıcı neden altında işlenen şeklinin 5271 sayılı Kanun’un 150/3 üncü maddesinde belirlenen ve zorunlu müdafii atanması için gerekli olan beş yıllık sürenin belirlenmesinde esas alınması gerektiği kuşkusuzdur. Nitekim dairemiz; 16.01.2018 tarihli ve 2017/3415 Esas – 2018/495 sayılı Kararında, özellikle bölge adliye mahkemelerinin hangi kararlarının temyize tabi olduğu veya kesin olduğunu gösteren 5271 sayılı 5271 sayılı Kanun’un 286 ncı maddesinin 2/a-b bentleri kapsamında “temyiz edilebilirlik sınırını” belirlerken, suçun sadece temel şeklini esas alınmamış nitelikli hal ve ağırlaştırıcı nedenleri de gözönüne alınmıştır.
Bu açıklamalar ışığında;
5271 sayılı Kanun’un zorunlu müdafilik sistemini, istisna olmaktan çıkararak adeta kural haline getirecek şekilde zorunlu müdafilik sisteminin uygulama alanını genişletmesi, özellikle dairemizin 16.01.2018 tarih ve 2017/3415 esas – 2018/495 karar sayılı ilamında “temyiz edilebilirlik sınırı belirlenirken suçun temel şeklinde belirlenen cezanın değil nitelik hal ve ağırlaştırıcı nedenlerde gözönünde bulundurularak istenilen sonuç cezanın esas alınması” gerektiğine yönelik gerekçesi, gerçekten de pratik olarak bakıldığında, suç isnadı altında olan bir birey için önemli olan hususun; hakkında istenen hapis cezasının alt veya üst sınırının uzunluğu olması olup bu alt ve üst sınırın uzunluğunun ister cezanın temel şeklinden kaynaklansın isterse suçun nitelikli hali veya ağırlaştırıcı nedeninden kaynaklansın belirtilen sonucun değişmeyeceği, aksi durumun kabulü yani, 5271 sayılı Kanun’un 150/3 üncü maddesinde düzenlenen “beş yıllık sınırının” belirlenmesinde ağırlaştırıcı neden veya nitelikli hal uygulanması sebebiyle üst sınırın beş yılın üstüne çıkması durumunda zorunlu müdafii atanmasının gerekmediğini kabul etmenin sanıkların “savunma haklarının kısıtlanması ve bunun sonucunda adil yargılanma” hakkından mahrum edeceği, bunun da adalete erişim hakkını sınırlayacağı apaçık ortadadır.
Bu nedenlerle, silahlı terör örgütü üyesi olmak suçlarının 3713 sayılı Kanun’un 3 üncü maddesinde düzenlenen mutlak terör suçlarından olması, aynı Yasa’nın 5 inci maddesi kapsamında mutlak terör suçlarında her halükarda 3713 sayılı Kanun’un 5 inci maddesinin herhangi bir takdir hakkı olmaksızın uygulanmasının zorunlu olduğu, bu kapsamda “silahlı terör örgütü üyesi olmak suçlarında cezanın alt sınırın beş yıldan fazla olduğu” nazara alındığında, sanık hakkında, “silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçundan yapılan yargılama sırasında, 5271 sayılı Kanun’un 150/3 üncü maddesi gereğince isteğine bağlı olmaksızın hatta açıkça müdafi istemediğini beyan etse bile müdafii görevlendirme zorunluluğu bulunmaktadır.
Bu zorunluluğa uyulmamasının temyizen inceleme konusu yapılıp yapılmayacağına gelince;
5271 sayılı Kanun’un 188/1 inci maddesinde; “Duruşmada, hükme katılacak hakimler ve Cumhuriyet savcısı ile zabıt katibinin ve kanunun zorunlu müdafiiliği kabul ettiği hallerde müdafiinin hazır bulanması şarttır.” şeklinde duruşmada hazır bulunması gerekenler gösterilirken “zorunlu müdafiiyi” mahkeme heyetinden saymıştır.
5271 sayılı Kanun’un 197/1 inci maddesinde; “sanık hazır bulunmasada müdafii bütün oturumlarda hazır bulunmak yetkisine sahiptir” denmek suretiyle yasa koyucu genel kural olarak sanık müdafiinin tüm oturumlarda bulunmasını arzu etmiştir.
5271 sayılı Kanun’un 289 uncu maddesinin 1-a-e bendlerinde, kanuna kesin aykırılık halleri içinde, “mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması ile Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken kişilerin yokluğunda duruşma yapılması” gösterilmiştir. Temyiz denetiminde bu madde kapsamındaki hukuka aykırılıklar temyiz kapsamında gösterilmiş olmasa da re’sen incelenecektir (5271 sayılı Kanun 289/1).
Tüm bu hususlar dikkate alınarak somut olay değerlendirildiğinde;
Somut olayda silahlı terör örgütü üyeliği suçundan yargılanan sanığın, yargılama aşamasında kendisinin seçtiği bir müdafii bulunmadığı gibi 5271 sayılı Kanun 156 ncı maddesi gereğince re’sen müdafii görevlendirilmeyerek bulunduğu hal nedeniyle, delillere erişme ve savunma hazırlama imkanları itibariyle çelişmeli yargılamanın gereği olan “silahların eşitliği” ilkesinin ve Anayasanın 36, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddeleri ile teminat altına alınan adil yargılama hakkının ihlali sonucunu doğuracak biçimde, adaletin selameti açısından zorunlu olan müdafiinin hukuki yardımından yararlandırılmadan yargılama yapılıp sorgusu tespit edilmek ve hüküm kurulmak suretiyle savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracak biçimde yukarıda izah edilen mevzuat ile 5271 sayılı Kanun 188/1 ve 289/1-e maddelerine muhalefet edilmesi hukuka aykırı bulunmuştur.

V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle sanık müdafiinin temyiz istemi yerinde görüldüğünden sair yönleri incelenmeyen Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin, 15.05.2019 tarihli ve 2018/2128 Esas ve 2019/902 sayılı Kararının 5271 sayılı Kanun’un 302 nci maddesinin ikinci fıkrası gereği, Tebliğname’ye aykırı olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA,
Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun’un 304 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi uyarınca Denizli 3. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,

10.05.2023 tarihinde karar verildi.

… … … … …