Yargıtay Kararı 3. Ceza Dairesi 2021/16474 E. 2023/2937 K. 09.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2021/16474
KARAR NO : 2023/2937
KARAR TARİHİ : 09.05.2023

MAHKEMESİ :Ceza Dairesi

İlk Derece Mahkemesince silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan verilen hükme yönelik istinaf incelemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından kesin olarak verilen kararın; 24.10.2019 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun’un 29 uncu maddesi ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 286 ncı maddesine eklenen üçüncü fıkradaki düzenleme gereğince temyiz edilebilir olduğu, anılan Kanun’a eklenen geçici 5 inci maddenin birinci fıkrasının (f) bendi uyarınca yapılan temyiz isteminin süresinde olduğu, 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 294 üncü maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerine yer verildiği, 298 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:

I. HUKUKÎ SÜREÇ

1. … 3. Ağır Ceza Mahkemesinin, 05.02.2018 tarihli ve 2017/128 Esas, 2018/44 sayılı kararı ile

sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun(5237 sayılı Kanun) 314 üncü maddesinin ikinci fıkrası, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun(3713 sayılı Kanun) 5 inci maddesi, 5237 sayılı Kanun’un 221 inci maddesinin dördüncü fıkrasının son cümlesi, 62 nci maddesi, 53 üncü maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları, 58 inci maddesinin dokuzuncu fıkrası ve 63 üncü maddesi uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına karar verilmiştir.

2. … Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesinin, 23.01.2019 tarihli ve 2018/670 Esas, 2019/15 sayılı kararı ile sanık hakkında İlk Derece Mahkemesince kurulan hükme yönelik sanık müdafiinin istinaf başvurusunun 5271 sayılı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca düzeltilerek esastan reddine karar verilmiştir.

3. Dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tanzim olunan 04.10.2021 tarihli düzeltilerek onama görüşünü içerir Tebliğname ile Daireye tevdi olunmuştur.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ

Sanık ve müdafiinin temyiz istemi özetle; yapının 15 Temmuz darbe girişimi ile örgüt sayılması gerektiği, iddia olunan eylem tarihleri itibariyle yargı kararı ile belirlenmiş terör örgütünün bulunmadığına, bu tarihten önceki eylemlerin suç sayılmaması gerektiğine, suçun yasal unsurlarının oluşmadığına, …’ta örgütsel nitelikte yahut herhangi bir yazışma içeriğinin bulunmadığına, yapıya örgütsel amaçla değil dini saiklerle katıldığına ve sair nedenlere ilişkindir.

III. OLAY VE OLGULAR

Temyizin kapsamına göre;

A. İlk Derece Mahkemesinin Kabulü

Emniyet personeli olarak görev yaparken …/… silahlı terör örgütüyle iltisaklı olduğu gerekçesiyle ihraç olan sanığın dosya kapsamından tespit edildiği üzere …/… silahlı terör örgütü ile 2010 yılında … ile irtibatlı … Dershanesine giderken tanıştığı, 2011 yılında Polis Okuluna başlayınca örgütün bilinen yapısı gereği diğer örgüt üyelerinin sanıkla burada da irtibata geçtiği, sanığın örgütle bağlantısının devam ettiği 2013 yılında …’a atanınca örgütün bilinen yapısı gereği ve pek çok olayda gözlendiği gibi yeni tayin çıkan yerdeki bir örgüt üyesinin sanıkla bağlantıyı kurduğu, onu …/… silahlı terör örgütü üyesi bekar polislerin kaldığı bir örgüt evine yerleştirdiği, sanığın burada da örgütün sohbet (sohbet adı altında örgütün amaçlarının konuşulduğu ve örgüt elebaşı …’in talimatlarının iletildiği toplantılar) adı verilen faaliyetlerine devam ettiği, her ay örgüte himmet adı altında parasal yardımda bulunduğu, sanığın ev aramasında örgüt başının yasaklı … isimli kitabının ele geçirildiği, sanığın ikrar ettiği üzere Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 24/04/2017 tarih ve 2015/3 Esas 2017/3 Karar sayılı, yine 14.07.2017 tarih ve 2017/1443 Esas 2017/4758 sayılı kararlarında açıklandığı üzere; ”oluşturulması, dahil olunması, kullanılması ve teknik özellikleri itibariyle münhasıran …/… silahlı terör örgütü mensuplarınca kullanılan kriptolu iletişim ağı …’un” kullanıcısı olduğu, heyetimizce incelenen Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanlığından gönderilen CD içeriği uyarınca

sanığın … hattı ile bağlandığı hedef portun numarasının 443 olduğu, 443 numaralı hedef port’un ise sanığın şifreli program veya uygulamalardan birine bağlandığını ifade ettiği, yine Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanlığından gönderilen bu CD içeriği uyarınca 0553 (…) (..) (..) nolu hat üzerinden yine … programına bağlanmada kullanılan 9 IP numarasından ikisi olan 46.166.164.177-46.166.164.181 IP numaraları ile 11.12.2014-12.04.2015 tarihleri arasında 65 kez bağlantı kaydı gözüktüğü, sanığın bu hususu da ikrar ettiği, gelen … CD içeriği ve kayıtları incelendiğinde … raporunda belirtilen telefonun … numarasının yine belirtilen tarihlerde sanığın hattını takarak kullandığı telefonunun … numarasıyla örtüştüğü anlaşılmıştır. Sanığın … uygulaması tespit edilen telefon numarasını ve … uygulamasını kendisinin kullandığına ilişkin beyanını, … raporunu ve … kayıtlarını hukuken geçersiz kılacak bir durum bulunmadığı, ortada istihbari bir verinin değil bizzat sanık tarafından yapılan iletişimin bulunduğu dikkate alındığında kullanıma ilişkin tespitin somut veri niteliğinde olduğu anlaşılmış olup, sanığın örgüt içi gizli haberleşme programı olan … programını kullandığı sübuta ermiştir. Sanık ile aynı düzeyde bulunabilecek sıradan bir vatandaştan iletişim için doğrudan telefon hattını ya da yaygın olan diğer mobil uygulamaları kullanması beklenirken sanığın … uygulamasını kurup kullanmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu ve örgüt üyeliği için somut bir delil niteliği taşıdığı kanaatine varılmıştır. Netice itibariyle yukarıda anılan, Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 2017/1443 Esas 2017/4758 Karar sayılı ve 14.07.2017 tarihli kararında: “…Ancak, bu iletişim ağının suç işlemek amacıyla oluşturulmuş ve münhasıran bir suç örgütünün mensupları tarafından kullanılmakta olan bir ağ olduğunun somut delillere dayanması halinde, kişinin, suç örgütünün mensupları tarafından kullanılmakta olan bir ağa bu özelliğini bilerek (kasten) dahil olması ve hatta bu ağı iletişim için kullanılması, iletişim içerikleri tespit edilmese bile suç örgütü ile bağlantısını gösterir bir delil olarak kabul etmek gerekir.” yine aynı karardaki: “…. uygulamasının global bir uygulama görüntüsü altında münhasıran …/… silahlı terör örgüyü mensuplarının kullanımına sunulduğu sonucuna varılmıştır. … iletişim sisteminde bağlantı tarihi, bağlantıyı yapan IP adresi, hangi tarihler arasında kaç kez bağlantı yapıldığı, haberleşmelerin kimlerle yapıldığı ve haberleşmenin içeriğinin tespiti mümkündür. Bağlantı tarihi, bağlantıyı yapan IP adresinin tespit edilmesi ve hangi tarihler arasında kaç kez bağlantı yapıldığının belirlenmesi, kişinin özel bir iletişim sisteminin bir parçası olduğunun tespiti için yeterlidir.” ve Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin ile aynı doğrultudaki Anayasa Mahkemesinin 20.06.2017 tarih ve 2016/22169 başvuru numaralı kararındaki: “… global bir uygulama görüntüsü altında münhasıran …/… mensuplarının kullanımına sunulan bir haberleşme programıdır” yönündeki tespitleri de dikkate alınarak sanığın bizzat kullandığını beyan ettiği telefon hattından …’a giriş yapıldığına ilişkin … Şube Müdürlüğü verileri, bunu doğrulayan …’dan getirtilen log kayıtları, yine … uygulaması kullanılan telefon cihazının sanığın SIM kartı takılarak kullanılan telefon cihazı olduğunun tespit edilmiş olması dahi örgüte müzahir … programını örgütsel amaçla kullanan sanığın suçunun sübutu için yeterli olduğu, böylece yukarıda açıkladığımız diğer delillerle birlikte silahlı terör örgütüne üyelik için gerekli olan amaç-hedef doğrultusundaki süreklilik, yoğunluk ve çeşitlilik unsurunun gerçekleştiği, eylemlerini suç tarihine kadar da kesintisiz devam ettirdiği, eylemlerinin yoğunluğu, çeşitliliği ve sürekliliği gözetildiğinde sanığın örgütle organik bağının açık ve aşikar bulunduğu, bu nedenle üzerine atılı …/… silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği mahkememizce kabul edilmiştir.

Her ne kadar sanık hakkında dijital materyal inceleme raporu dosyaya gelmemiş ise de dosyadaki mevcut deliller dikkate alındığında ve …/… silahlı terör örgütü üyelerinin 15 Temmuz 2016

tarihli hain darbe girişiminin ardından örgüte müzahir … ve sair uygulamalar yüklü telefonlarını örgüt talimatları çerçevesinde yok ettikleri gerçeği karşısında; dosyadaki … CD içeriği ve kayıtları incelendiğinde … raporunda belirtilen telefonun … numarasının yine belirtilen tarihlerde sanığın hattını takarak kullandığı telefonunun … numarasıyla örtüştüğü, sanığın da örgüte müzahir … uygulamasını kullandığını beyan ettiği anlaşılmakla, dosya bu haliyle kararlık aşamaya geldiğinden ve söz konusu bu dijital materyal inceleme raporu dosyaya bir yenilik katmayacağından dijital materyal inceleme raporunun beklenilmesinden vazgeçilmiştir.

Yine her ne kadar sanık yönünden … tespit ve değerlendirme tutanağı mahkememize gelmemiş ise de; Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 18.10.2017 tarih ve 2017/1921 Esas 2017/5180 sayılı kararında: “…Sanığın kullandığı telefon hatlarından birinde …/… silahlı terör örgütünün gizliliği sağlamak için kullandığı “…” adlı programın yüklü olduğu iddia edilmesine rağmen bu delilin ayrıntılı şekilde araştırılmaması, diğer delillerin suçun sübutu için yeterli olması nedeniyle sonuca etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır… CMK’nın 302/1 inci maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddiyle hükmün ONANMASINA” şeklindeki onama kararı irdelendiğinde sanık hakkında yukarıda gerekçe kısmında sayılan delillerin mahkumiyet hükmü kurmaya yeterli olduğu anlaşılarak sanık yönünden … içeriklerinin beklenmesine mahkememizce gerek görülmemiştir.

Ayrıca aynı suçtan bir başka dosyada şüpheli olan V. R. isimli şahsın, mahkememiz sanığı ile ilgili olarak 2013 yılında örgüte müzahir evde birlikte kaldıkları şeklindeki beyanı celse arasında mahkememize ulaşmış ise de sanığın etkin pişmanlık kapsamında verdiği beyanların, V.nin beyanı ile uyuştuğu ve özü itibariyle aynı mahiyette bulunduğu anlaşılmakla, bir başka dosyada aynı şuçtan şüpheli olan V. R. isimli şahsın dosyadaki delillerle ve sanığın ikrarıyla aynı doğrultuda bilgi vermesi nedeniyle mahkememiz huzurunda dinlenmesi sonuca etkili görülmemiş ve bu konuda işlem ifası yoluna gidilmemiştir.

Temel cezanın ne suretle belirleneceğini tayin eden 5237 sayılı TCK’nın 61 inci maddesinin koyduğu ölçütlerden birisi de meydana gelen zararın ve tehlikenin ağırlığıdır. Zararın ne olduğu madde metninde tanımlanmış değildir. Zarar bazen mamelik hukukuna ilişkin ölçülebilir bir kavramken bazen de yarattığı tahribat itibariyle insanın iç dünyasında meydana gelen bir olgudur. Her ülkede yaşayan insanlar (vatandaş olsun olmasın) içinde bulunduğu Devletin kurumlarına ve dolayısı ile kurumları yöneten, faaliyetlerini icra eden kamu görevlilerine güvenmek ister. Onların sadece meşru yollardan yürürlüğe girmiş önceden belirli kuralları uygulayan tarafsız görevliler olduğuna, bunun dışında bir bağları olmadığına inanır (Benzer mahiyette … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin 2017/2538 Esas 2017/2550 Karar sayılı ilamı). Ancak eldeki bu dava ve benzerleri göstermiştir ki Devleti dışında hiçbir hiyerarşiye tabi olmaması gereken kimi kamu görevlileri yasadışı bir oluşumun parçası-üyesi olmuşlardır. Bunun toplum algısında yarattığı tahribatın boyutları büyüktür ve akşamdan sabaha düzeltilebilecek bir husus değildir. Aynı hususun Milletin ayrılmaz cüzü olan Devletin geleceği için de ne denli büyük bir tehlike oluşturduğu ise izahtan varestedir. Bu zararın ve tehlikenin büyüklüğünden her bir örgüt üyesi kendi payı ölçüsünde sorumludur.

Sanığın emniyet mensubu olması nedeniyle kamu görevlisi sıfatı göz önünde bulundurulmuştur. Kamu görevlisinin devletin temel ilkeleri bakımından taşıması gereken sorumluluk ve Anayasa ile

kanunlara bağlılık ödevi vardır. Hukukumuzda kamu görevlilerinin sadakat yükümlülüğü Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 129 uncu maddesi ve 657 sayılı DMK’nın 6/1 inci maddesinde “Anayasa’ya ve kanunlara sadakat yükümlülüğü” olarak tanımlanmıştır. Sadakat Anayasa ve kanunlara sadakat, bağlılık ise devlete bağlılıktır. Anayasa’ya sadakat her Türk vatandaşı için bir borç, kamu görevlisi için ise bir yükümlülüktür. Kamu görevlisi ile devlet arasında var olan bu sadakat ve güven ilişkisi Cumhuriyet kurumları açısından büyük önem taşır. Ayrıca devlet içerisinde yapılanarak güç kazanmayı ve nihayetinde devleti ele geçirmeyi hedefleyen örgüt üyelerinin bir kısmı kamu görevinde olmasına karşılık bir kısmının kamu görevi almaması karşısında kamu görevinde bulunan örgüt üyesinin kamu gücünü kullanma ve icra etme noktasında görevde bulunmayan başkaca örgüt üyesiyle aynı seviye ve şartlarda değerlendirilmesi adalete ve hakkaniyete aykırı olacaktır. Bu nedenle suç tarihlerinde emniyet mensubu olup, kamu görevine ve devlete sadakat yükümlülüğüne rağmen bu suçu işlemiş olması nedeniyle suçun işleniş biçimi, suçun konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı dikkate alınarak suç tarihlerinde kamu görevlisi olan sanık hakkında ceza tayin edilirken alt sınırdan uzaklaşılması gerektiği sonucuna varılmıştır. Her ne kadar iddianamede sanık hakkında 3713 sayılı Kanun’un 8/A maddesi uyarınca artırım talep edilmiş ise de atılı suçun kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlendiğine dair bir delil olmadığından bu arttırım uygulanmamıştır.

Terör örgütü kurucuları ve yöneticileri için örgütü dağıtma ya da örgütün dağılmasını sağlama hâli 5237 sayılı Kanun’un 221 inci maddesinin birinci fıkrasında, gönüllü olarak örgütten ayrılma maddenin ikinci fıkrasında, gönüllü olarak teslim olma dördüncü fıkranın birinci cümlesinde, yakalanma hâli ise üçüncü fıkra ile dördüncü fıkranın ikinci cümlesinde düzenlenmiştir.

Her ne kadar 5237 sayılı TCK’nın 221/3 üncü maddesinde: “örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeden yakalanan örgüt üyesinin, pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesi hâlinde hakkında cezaya hükmolunmaz.” şeklinde düzenleme mevcutsa da …/… silahlı terör örgütünün çok geniş kapsamda, belki sayıları yüz binlere ulaşan üyesinin bulunması, örgütün ulaştığı yapılanma itibarıyla sanığın örgütün dağılmasını sağlama imkânından yoksun olması, örgütün niteliği ve faaliyetlerinin kapsamı, örgütün tepe kadrosunun dahi tam olarak tespit edilememiş olması gibi sebeplere binaen yakalanan örgüt üyesinin birkaç örgüt üyesinin yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesinin 5237 sayılı TCK’nın 221/3 maddesi uyarınca şahsi cezasızlığa sebep olamayacağı, bu durumun örgütle mücadelede etkin olma ruhuna ve kanunun gerekçesine aykırı olacağı, aksi düşünceyle çok fazla sayıda üyesi bulunan …/… silahlı terör örgütü üyelerinin birkaç örgüt üyesinin ismini vererek cezadan kurtulmasının yolunun açılacağı, bunun hukuk ve hakkaniyete aykırı sonuçlar doğuracağı, özetle TCK’nın 221/3 üncü maddesinin …/… silahlı terör örgütü üye ve yöneticileri bakımından çok geniş yorumlanarak uygulanma alanının böylesine genişletilmesinin mümkün olamayacağı mahkememizce değerlendirildiğinden ve sanık … hakkında şartları mevcut olmadığından etkin pişmanlık sebebiyle şahsi cezasızlık (5237 sayılı TCK’nın 221/3 üncü maddesi) sebebi uygulanmamıştır.

Sanığın dosya kapsamından tespit edilebildiği kadarıyla 2010 yılından bu yana örgütle bağlantısının bulunduğu, verdiği bilgiler dikkate alındığında etkin pişmanlıktan bahsedebilmek için aranan sanığın bu konuda gerçek bir samimiyet içinde bulunması ve örgüt ile ilgili faydalı bilgi

vermesi gerektiği hususları gözetilerek sanığın ilk yakalandığı tarihten bu yana verdiği bilgilerin niteliği mahkememizce değerlendirilmiş, etkin pişmanlık sebebiyle ceza indirimi (TCK’nın 221/4 üncü maddesinin 2 nci cümlesi) sebebi hakkında 2/3 oranında uygulanmıştır.

B. Bölge Adliye Mahkemesinin Kabulü

Bölge Adliye Mahkemesince, incelenen dosya kapsamına ve gerekçeye göre İlk Derece Mahkemesince kabul edilen olay ve olgular ile hukuki vasıflandırma ve cezanın kişiselleştirilmesi yönünden hükümde herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden sanık müdafiinin istinaf başvurusunun 5271 sayılı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.

IV. GEREKÇE

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan inceleme sonunda;

a) Amacı, yapılanması ve faaliyet yöntemlerine ilişkin ayrıntıları, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarih, 2017/16-956 Esas ve 2017/370 sayılı kararı ile onanarak kesinleşen, Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih, 2015/3 Esas, 2017/3 sayılı kararında ve Dairemizin müstakar kararlarında açıklandığı üzere, …/…, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmayı ve yerine başka bir düzen getirmeyi amaçlayan bir terör örgütüdür.

b) Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından onanarak kesinleşen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih, 2015/3 Esas, 2017/3 sayılı kararında … iletişim sisteminin …/… silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespit edilmesi halinde sanığın örgütle bağlantısını gösteren bir delil olarak kabul edilmesi mümkündür.

c) Mahallinde hukuka uygun olarak ikame olunup usulünce tartışılan delillere ve dosya kapsamına göre, gizliliği sağlamak amacıyla örgütsel haberleşme aracı olarak … kullanıcısı olan, himmet veren, örgütsel toplantılara katılan sanığın anılan örgütün hiyerarşik yapısına organik bağla katılmak suretiyle üyesi olduğuna dair kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.

d) Sanığın ikrarı ile diğer delillerin suçun sübutu, vasfının tayini ve cezanın kişiselleştirilmesi için yeterli olduğu görüldüğünden, sanığın … kullandığına ilişkin ayrıntılı … tespit ve değerlendirme tutanağının getirtilmemesi sonuca etkili bulunmamıştır.

e) Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve

savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, temyiz dilekçesinde ileri sürülen esasa müessir savunmaların özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımın kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla, incelenen hükümde hukuka aykırılık saptanmamıştır.

V. KARAR

Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle … Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesinin, 23.01.2019 tarihli ve 2018/670 Esas, 2019/15 sayılı kararında sanık ve müdafiince öne sürülen temyiz sebepleri ve 5271 sayılı Kanun’un 289 uncu maddesinin birinci fıkrası ile sınırlı olarak yapılan temyiz incelemesi sonucunda hukuka aykırılık görülmediğinden 5271 sayılı Kanun’un 302 nci maddesinin birinci fıkrası gereği, Tebliğname’ye uygun olarak, oy birliğiyle TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ İLE HÜKMÜN ONANMASINA,

Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun’un 304 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca … 3. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise … Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,

09.05.2023 tarihinde karar verildi.