Yargıtay Kararı 3. Ceza Dairesi 2021/15474 E. 2023/472 K. 13.02.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2021/15474
KARAR NO : 2023/472
KARAR TARİHİ : 13.02.2023

T U T U K L U

İNCELENEN KARARIN;
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 2021/839 E., 2021/1189 K.
SUÇ : Silahlı terör örgütü kurma veya yönetme
HÜKÜM : İstinaf başvurusunun esastan reddi

İlk Derece Mahkemesince verilen hükme yönelik istinaf incelemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 286 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz edilebilir olduğu, 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenlerin hükümleri temyize hak ve yetkilerinin bulunduğu, 291 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz istemlerinin süresinde olduğu, 294 üncü maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz dilekçelerinde temyiz sebeplerine yer verildiği, 298 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz istemlerinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:
Sanık müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin 01.02.2018 tarih ve 7079 sayılı Kanunun 94. maddesi ile değişik CMK’nın 299/1. maddesi uyarınca takdiren REDDİNE,
I. HUKUKÎ SÜREÇ
1.Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 11.03.2021 tarih ve 2020/210 Esas, 2021/103 sayılı Kararı ile sanık hakkında silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun(5237 sayılı Kanun) 314 üncü maddesinin birinci fıkrası, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun(3713 sayılı Kanun) 5 inci maddesinin birinci fıkrası ve 5327 sayılı Kanun’un 62 nci maddesi, 53 üncü maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları, 58 inci maddesinin dokuzuncu fıkrası, 63 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına karar verilmiştir.
2.Konya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin 08.09.2021 tarihli ve 2021/839 Esas, 2021/1189 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında İlk Derece Mahkemesince kurulan hükme yönelik sanık müdafiinin istinaf başvurusunun esastan reddine” karar verilmiştir.
3.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının onama kararı verilmesi görüşünü içerir 06.10.2021 tarihli Tebliğname ile dava dosyası Daireye tevdi edilmiştir.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Sanık müdafiinin özetle; kararın gerekçe içermediğine, eksik inceleme ile karar verildiğine, hükmün 5271 sayılı Kanunun 230 uncu maddesine aykırı olduğuna, suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmadığına, hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillere dayandırıldığına, MİT’in istihbari bilgilerinin delil olarak kullanıldığına, suçun maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığına, soyut iddia ve delillerle mahkumiyet kararı verildiğine, belirsizlik ve çelişkilerle dolu bylock programını sanığın kullandığı kesin olarak tespit edilmeden eksik araştırma ile karar verildiğine, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin ihlal edildiğine, sanığın lehine olan delillerin mahkemece dikkate alınmadığına, sanığın Bank Asya’daki hesabının rutin bankacılık faaliyetleri kapsamında olduğu ve eşi tarafından kullanıldığına, alt sınırdan uzaklaşılmasının ölçülülük ilesine aykırı olduğuna, suçun vasfında hataya düşüldüğüne, sanığın ülke imamı olması durumunda hakkında bir çok tanık beyanı olması gerektiğine, tek bir tanığın anlatımları ile sanığın cezalandırılamayacağına, tanığın beyanları arasındaki çelişkilerin giderilmemiş olduğuna, duruşmadaki taleplerinin dikkate alınmadığına, sanığın bacanağı ile olan HTS kayıtlarının delil olarak gösterilemeyeceğine, delillerin tam olarak toplanması için temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması gerektiğine,
İlişkindir.
III. OLAY VE OLGULAR
Temyizin kapsamına göre;
A. İlk Derece Mahkemesinin Kabulü
Yapılan yargılama, toplanan deliller, bylock tespit ve değerlendirme tutanağı ve uzun süre Malezya ülkesinde kalmış, örgütün Malezya yapılanması hakkında yer ve zaman vererek ve kurgulanması mümkün olmayacak şekilde detaylı bilgi veren ve sanık hakkında yalan beyanda bulunmasına neden olabilecek bir husumetinin bulunduğuna ilişkin bir tespit bulunmayan tanık İ.K.’nın dosya içerisinde bulunan sanığın eşinin beyanları ile örtüşen şüpheli sıfatıyla müdafi huzurunda vermiş olduğu ifadesi ve yapmış olduğu teşhisi ile bunlarla uyumlu, yargılamamız sırasında sanıkla yüzleştirilerek ve yeminli olarak alınan beyanları birlikte değerlendirildiğinde sanık …’ın 2010 yılından itibaren birkaç sene örgüt içerisinde örgüt tabiri ile “Malezya Ülke İmamı” olarak görev ve faaliyet yürüttüğü, sanığın böylelikle örgüt hiyerarşisi içerisinde yönetici konumunda bulunduğu, bu konumu kapsamında örgütün Malezya’da bulunan bütün faaliyetlerini organize edip yürüten kişi olarak görev yaptığı, bu görev kapsamında örgüt adına talimatlar verdiği, örgüt liderinin kitaplarının okunup videolarının izlendiği “sohbet” adı altında örgütsel toplantılar düzenlediği, örgüte maddi yardım topladığı, örgüt üyelerine talimat vererek örgüte maddi yardım toplanmasını sağladığı, örgütün yayın kuruluşları olan gazete ve dergilere abone toplanmasını sağladığı, örgüt lideri … ile yüzyüze görüşmeler gerçekleştirdiği, örgüt içerisinde doğrudan örgüt liderine bağlı olduğu, Malezya’dan sonra ise yine örgüt içerisinde üst düzey bir konumda olmak üzere örgüt tarafından görevlendirilmesi üzerine Belçika’nın Brüksel şehrine gittiği ve orada örgüt içerisindeki faaliyetlerine devam ettiği, bu hususu doğrular şekilde kendisinin de Belçika’ya gitmiş olduğunu beyan ettiği, “Malezya’da devamlı olarak hiç bulunmadım” şeklindeki savunmasının aksine Malezya’da uzunca bir süre bulunup görev yürüttüğü hususunu destekler şekilde, Türkiye-Malezya Diyalog Derneği Başkanı olarak görev yaptığı ve örgütle irtibatlı Fatih Üniversitesi ile Malezya Putra Üniversitesi arasında öğrenci ve öğretim görevlisi değişimi üzerine protokol imzalandığı, Kedah İnsaniyah Üniversitesinden Türkiye’ye Fatih Üniversitesine 35 tıp öğrencisinin gönderileceği şeklinde açık kaynak haberlerinin olduğu, sanığın kendi adına kayıtlı olup dosya içerisinde mevcut rapor ve tutanaklara göre kendisinin kullandığı anlaşılan … … 8690 nolu hat üzerinden … ve … IMEI nolu telefon cihazları ile ilk tespit tarihi 27.11.2014 olacak şekilde münhasıran örgüt üyeleri tarafından kullanılan gizli haberleşme aracı olan kriptolu Bylock programını kullandığı, dosyada mevcut Bylock tespit ve değerlendirme tutanaklarına göre sanığın “…” numaralı ID üzerinden bu programı kullandığı, yazışma ve veri içeriklerinin tespit edilmiş olduğu, bu şekilde sanığın Bylock adlı programı kullandığının değerlendirilen içeriklerle birlikte teknik verilerle sabit olduğu, “…” numaralı ID’nin Bylock görüşme içerikleri incelendiğinde örgütsel nitelikte, örgüt faaliyetlerine ve örgüt üyelerine ilişkin görüşmelerin bulunduğu, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin “Bylock iletişim sisteminin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olacaktır” şeklindeki 14.07.2017 tarih ve 2017/1443 – 4758 E.K sayılı ilamı da dikkate alınarak sanığın örgüt içerisinde yer aldığı ve Bylock programını münhasıran örgüt üyeleriyle gizli haberleşme aracı olarak kullandığı, sanığı eşi ve bylock kullanıcısı olan B. Kaplan ile yazışma içerikleri, kullanıcı adının “hintfakiri” olup sanığın 1996-2013 yılları arasında Hindistan’da yaşadığını beyan etmesi, yine bylockta başka kullanıcılar tarafından ismi ile birlikte olacak şekilde “Ahmet hintfakiri” olarak isimlendirilmesi hususlarının … ID numaralı kullanıcının sanık olduğu olgusunu desteklediği, yine sanığın Türkiye’ye döndükten sonra 17.09.2013-30.06.2016 tarihleri arasında örgütle irtibatlı Zirve Üniversitesinde akademisyen olarak çalıştığı, örgütün finans ayağını oluşturan Bank Asya’da örgüt liderinin talimatı doğrultusunda işlem gerçekleştirdiği, hakkında 25.01.2017 tarihinde yakalama kararı çıkarılmasına rağmen üç yıl boyunca yakalanamamış olması ve aşamalarda dosyada mevcut tüm delillere ve özellikle yazışma içeriklerine ve İ.K.’nın beyan ve teşhisine rağmen Bylock programını yüklemediğini ve kullanmadığını, tanık İ.K.’yı tanımadığını, örgütle ilgisi olmadığını belirtmesi ile örgüt mensuplarınca uygulanan inkar yolunu kullandığı, böylelikle örgütün ideolojisini benimseyerek halen örgüte bağlılığını koruduğu kanaatine varılmış, sanığın cezadan kurtulmaya yönelik olduğu kanaatine varılan savunmalarına itibar edilmeyerek açıklanan tüm bu deliller doğrultusunda “Malezya Ülke Sorumlusu” olma, örgütün Malezya ülkesindeki faaliyetlerini organize etme şeklindeki süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gösteren ve örgütle organik bağını ortaya koyacak eylemleri ile örgüt yöneticisi olarak kabulünde zorunluluk bulunduğundan eylemine uyan 5237 sayılı Kanun’un 314 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca cezalandırılmasına karar verilmiş, sanığın bulunduğu konum ile yarattığı tehlikenin ağır olması ve kastının yoğun olduğunun kabulü ile cezalandırmada alt sınırdan uzaklaşılmış, örgütün silahlı terör örgütü olması nedeniyle 3713 sayılı Kanun’un 5 inci maddesi gereğince verilen cezanın yarı oranında artırılmasına, duruşmalardaki iyi hali nazara alınarak cezasından 5237 sayılı Kanun’un 62. maddesi gereğince 1/6 oranında indirim yapılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
B. Bölge Adliye Mahkemesinin Kabulü
İlk Derece Mahkemesince kabul edilen olay ve olgularda, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bir isabetsizlik bulunup bulunmadığı belirlenmiştir.
IV. GEREKÇE
A. Amacı, yapılanması ve faaliyet yöntemlerine ilişkin ayrıntıları, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarih, 2017/16-956 Esas ve 2017/370 sayılı Kararı ile onanarak kesinleşen, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih, 2015/3 Esas, 2017/3 sayılı Kararında açıklandığı üzere, FETÖ/PDY, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmayı ve yerine başka bir düzen getirmeyi amaçlayan bir terör örgütüdür.
B. Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 2017/16-956 Esas ve 2017/970 sayılı Kararı ile onanarak kesinleşen, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarihli ve 2015/3 Esas, 2017/3 sayılı Kararında; “Bylock iletişim sisteminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bir suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının her türlü şüpheden uzak kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olacağı”nın kabul edildiği anlaşılmıştır.
C. BDDK’nın 29.05.2015 tarihli Kararı ile temüttü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen ve 22 Temmuz 2016 tarihli Kararı ile de 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 107. maddesinin son fıkrası gereğince faaliyet izni kaldırılıncaya kadar yasal bankacılık faaliyetlerine devam eden, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile iltisaklı Asya Katılım Bankası A.Ş.’de gerçekleştirilen rutin hesap hareketlerinin örgütsel faaliyet ya da örgüte yardım etmek kapsamında değerlendirilemeyeceği gözetilerek, örgüt liderinin talimatı üzerine örgütün amacına hizmet eden ve bankanın yararına yapılan ödeme ve sair işlemlerin, örgüte üye olmak suçu bakımından örgütsel faaliyet, tek başına ise örgüte yardım etmek olarak kabul edilebileceği değerlendirilmiştir.
D. Terör örgütünü yönetme suçu ilgili yasal düzenlemeler şöyledir:
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun suç işlemek amacıyla örgüt kurma;
Madde 220- (1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.

(5) Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.

Silâhlı örgüt;
Madde 314- (1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.
3713 sayılı Kanun; terör örgütleri;
Madde 7 – (Değişik: 29.6.2006-5532/6 md.)
Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.

1)Suçla korunan hukuki değer: Devletin Anayasal düzeni, bu düzene hakim olan ilkeler, Devletin birliği ve ülke bütünlüğünün korunması suretiyle kamu güven ve huzuru temin edilerek bireyin Anayasada güvence altına alınan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı korunmasıdır.
2)Suçun maddi unsurları:
a)Suçun faili: T.C. vatandaşı olan ya da olmayan herkes olabilir.
b)Suçun mağduru: Demokratik bir toplumda temel hak ve hürriyetleri güvence altına alınmış olarak barış içinde yaşama hakkı olan her bir bireydir.
c)Fiil-Tipik eylem: 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314 üncü maddesinin birinci fıkrasında tahdidi olarak belirtilen, Devletin Anayasal düzenine, birliğine ve ülke bütünlüğüne karşı suçları işlemek amacıyla kurulan silahlı örgütü yönetmektir. Böyle bir örgüt, 3713 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi gereğince terör örgütüdür. Aynı nedenle suç, mutlak terör suçlarındandır.
Örgütü yönetmekten bahsedebilmek için öncelikle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 220 nci maddesinde öngörülen şartlarla birlikte, amaç-saik, yöntem ve elverişlilik kriterleri itibariyle de tarör örgütü vasfını haiz bir örgütün bulunması gerekir.
Doktrin ve yerleşik uygulamalara göre;
Terör örgütünü yönetmek örgüt hiyerarşisinin çeşitli basamaklarında örgütün amaçlarına ve yöntemlerine uygun biçimde örgüt faaliyetlerini sevk ve idare etmek olarak tanımlanabilir. Yönetici suç ortaklığına komuta eden ve örgütün kurallarını gösteren kişidir (Simeone I Reati Associativi, op.cit.s 257 aktaran Turinay Faruk Terör Amaçlı Örgütlenme Suçu sh.269).
Suç veya terör örgütünü yönetmek; onu sevk ve idare etmek, kısmen veya tamamen, bölgesel, yerel veya genel olarak yönetip yönlendirmek, hiyerarşik yapıya ve varsa işbölümüne uygun olarak emir ve talimat vermek, bunların yerine getirilmesini bekleyip denetlemek, gerekli olduğunda da emrine veya örgütün talimatlarına riayet etmelerini cezalandırmaktadır. Kişinin somut olayda yönetme kudretine, sevk ve idare yeteneğine fiilen sahip olup olmadığına bakılmalıdır (Şen E.-Eryıldız S. Suç Örgütü sh.107).
Fail, hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda iş bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda, icrasında; harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor ise yönetici olarak kabul edilebilecektir.
Örgüt yönetmek; örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez.
Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.
Örgüt yöneticileri, hiyerarşik açıdan emir ve talimat vermeye yetkili olduğu mensupların, örgütün amaçları doğrultusunda işledikleri suçlardan dolaylı fail olarak sorumludurlar (TCK 220/5m.) (Dairenin 18.07.2017 tarih, 2016/7162- 2017/4786 sayılı kararından ).
Failin örgüt yöneticisi olup olmadığı, örgütün organizasyon yapısı, hiyerarşisi ve kişilere verilen görevlerin önemi esas alınmak suretiyle belirlenecektir (Baltacı Vahit Terör Suçları ve Yargılaması sh.183). Bu tespitte belirleyici olan, failin örgüt hiyerarşisi içindeki sıfatı değil ve fakat yönetip yönlendirdiği faaliyetlerin, örgütün amaç ve etkinliği bakımından önemidir. Bu nedenle failin hiyerarşik konumu, üstlendiği görevler esas alındığında dahi belli bir hiyerarşik seviyenin üstünde bulunan kişilerin yönetici olarak kabulünde zaruret vardır. Zira gerek kanun koyucunun aynı cezai yaptırımı öngörerek örgüt yöneticiliğini, örgüt kurma fiili ile aynı ağırlıkta bir ihlal olarak görmesi, gerek mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 168 inci maddesinde yer alan, “silahlı çetede amirliği ve kumandayı haiz olmak” ve 141 inci maddesindeki, “cemiyetlerin faaliyetlerini tanzim veya sevk ve idare etmek” kavramları ile mer’i 3713 sayılı Kanun’un 7 nci maddesinin birinci fıkrasında yer verilen “örgütün faaliyetlerini düzenleyenlerin de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılacağına” dair kavramlar gerekse örgütle kurulan “organik bağın” sonucu olarak her seviyede belli ölçüde talimat alma-verme, astları yönetme olgusunun, örgütlü suçların doğasında mündemiç bulunması birlikte değerlendirildiğinde, yöneticilikten maksadın hiyerarşik yapının belli seviyede üst katlarını ifade ettiğini kabul etmek gerekir. Bu görüş Yüksek Yargıtayın istikrar kazanmış uygulamalarında da benimsenmiştir. Nitekim silahlı terör örgütlerinin kırsalda faaliyet gösteren tim, manga, bölük sorumluları ile faaliyet yoğunluğu bulunmayan kimi il sorumluları örgüt yöneticisi olarak değil, örgüt üyesi olarak cezalandırılmaktadır.
5237 sayılı Kanun’un 220 nci maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen örgütü yönetme suçu niteliği gereği devamlılık gerektirdiğinden, mütemadi bir suçtur.
3)Suçun manevi unsuru: Suç işlemek üzere kurulmuş bir örgütü yönetme saikine dayanan doğrudan kastla işlenebilen bir suçtur. Bu suç olası kast ile işlenemez. Suç örgütünün varlığı için suç işlemek amacının açık bir şekilde ortaya konulmuş olması gerekir. Bir oluşumun çekirdeğini oluşturan kişiler suç işlemek amacıyla hareket etmekle birlikte, oluşumun içinde yer alan fakat bu amaçtan habersiz olan kişiler, suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüte üye olmaktan veya bu örgütü yönetmekten sorumlu tutulamazlar. (Özgenç, Suç Örgütleri sh. 21,22) Bu halde sorumluluk, TCK’nın 30. maddesinde düzenlenen “hata” kurumuna göre çözüme kavuşturulmalıdır (Dairenin 18.07.2017 tarih, 2016/7162- 2017/4786 sayılı kararından).
4)Hukuka Aykırılık; kişi hak ve hürriyetlerinden hiç birisinin, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamayacağına dair Anayasanın 14. maddesinde de açıkça vurgulandığı üzere, bu suç herhangi bir hukuka uygunluk sebebi kapsamında işlenemez. Hiç bir devlet, hiç kimseye birliği ve ülke bütünlüğünü, anayasal düzenini bozacak bir hukuk düzeni kurmaz.
5)Konunun FETÖ/PDY silahlı terör örgütü bakımından değerlendirilmesi:
Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarih, 16-956 sayılı kararı ile onanarak kesinleşen Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 24.04.2017 tarih 2015/3- 2017/3 sayılı Kararında açıklandığı üzere FETÖ’nün dikey yapılanması şöyledir;
Örgütün sorumlu yöneticisi “imam” olarak isimlendirilir. Hiyerarşi içerisinde yer alan örgütün yöneticisi, raporları toplayan ve emirleri veren kişidir. Kainat imamı, kıta imamı, ülke imamı, bölge imamı, şehir imamı, semt ve mahalle imamı, kurum imamı gibi bir çok değişik pozisyonu vardır.
Örgütün lideri, mensuplarınca kainat imamı, mehdi, mesih olarak kabul edilmektedir. Kainat imamına bağlı olarak üst kurullar örgütün birimlerini yönetmekte faaliyetlerini düzenlemektedirler. Bu kurullar “istişare kurulu”, “mollalar”, “tayin heyeti” ve “özel hizmet” birimleridir.
Örgütün yurt içi yapılanmasında ise, “Türkiye imamı”, “bölge imamları”, “il imamları”, “küçük il ve bölge imamları”, “ilçe imamları”, “semt imamları”, “mahalle imamları”, “ev imamları (abileri)”, “talebe imamları”, “serrehberler”, “belletmenler” şeklinde hiyerarşik bir yapı izlenmekte ve örgüt tabana yayılmaktadır.
Türkiye’den sorumlu imama, beş bölge imamı, onlara da bu beş bölgeyi oluşturan şehirlerden sorumlu imamlar bağlıdır. Her şehir, büyüklüğüne göre alt bölgelere, bölgeler semtlere bölünmüş olup, her semte ayrı bir imam atanmaktadır. Semt imamlarının altında ise semte bağlı ışık evlerinin imamları yer almaktadır.
Bunun yanı sıra kamuda, bakanlıklar ve taşra teşkilatı, yerel yönetimler, üniversiteler, kamu iktisadi teşebbüsleri alanlarında faaliyet gösteren kurumlara da örgüt tarafından imamlar atanmaktadır.
…’in 1999 yılında ABD’ye gitmesinden sonra Türkiye’deki faaliyetlerine ilişkin sorumluluk Türkiye imamına geçmiştir. Ülke içerisindeki faaliyetler ülke imamına bağlı olarak yürütülmekte ve yapılan faaliyetler kurye aracılığıyla ya da doğrudan irtibata geçilerek Gülen’e aktarılarak onayı istenmektedir.
Örgütün bir nev’i omurgasını oluşturan ve günümüz itibariyle elde ettiği konumu kazandıran özel hizmet birim imamları, örgüt ve lideri Gülen’in en çok önem verdiği imamlardır. Bu birim en geniş şekilde yargı, emniyet, mülkiye, …, MİT, Milli Eğitim ve akademik kadro imamlarından oluşmaktadır. Hizmet birimlerinde gizliliğe çok önem verilerek hücre tipi yapılanmaya gidilmiştir. Örgüt mensubu en fazla bir üst sorumlusunu ve bir altında bulunan mensubunu tanımaktadır.
Bir hücre evi ya da en küçük örgüt biriminin sorumlusu erkekler için “abi”, kadınlar için “abla”dır. Abilik örgütte hocalık makamıdır. Hiyerarşiye göre üst tabaka belirler ve görevine son verir. Üyeler abiye itaat etmek mecburiyetindedir. Lider ve abilerin alttakiler tarafından seçimi söz konusu olmaz ve onaylamalarına da gerek yoktur. Abilik dokunulmazdır. Buna karşın kadınlar örgütün içerisinde hiçbir zaman üst düzey yönetici olamazlar.
Örgütün bütünlüğü üzerinde tek hakim ve önder Fethullah Gülen olup, örgüt içerisinde kainat imamı olarak görülmektedir. Diğer yöneticiler onun verdiği yetkiyle onun adına görev yaparlar. Örgüt yukarıdan aşağıya doğru tekçi (monist) yapıda örgütlenmiştir. Daha önce de ifade edildiği gibi kainat imamı, kutsal insan, Mesih, mehdi, hoca efendi gibi sıfatlarla anılmaktadır.
Kainat imamlığı, örgütün her türlü işiyle ilgilenip üst karar veren temel, ideolojik ve doktriner birimdir. Bütün işler onun talimatıyla yürütülmektedir. Örgüte her hafta sesini İnternet üzerinden duyurmaktadır. Örgüt mensuplarının topladığı bütün bilgi ve belgeler de onda toplanır.
Kainat imamı inancı ve yedi katlı piramidal yapılanma, İsmailiye mezhebinden ve köken olarak da Zerdüştlük dininden alınmıştır. Zerdüştlük dini ve ondan mülhem İsmailiye mezhebinden yedi kat gök gibi örgütlenmişlerdir. Bu mezhep, sofilerini yedi dereceye ayırmıştır. Tarikatın piri yedinci derecede oturur ki, bu mertebe Allah’tan doğrudan emir alan imamlık makamıdır. İmam helali haram ve haramı helal yapabilir. Ona mübah olmayan hiçbir şey yoktur.
Örgüt içi hiyerarşide itaat ve teslimiyet, katı bir kuraldır. Teslimiyet hem örgüte hem de liderin emrine ona atfen verilen göreve adanmışlıktır. Örgüt sivil toplumu kendi haline bırakmayıp, kendine hizmet eden bağlı unsurlara dönüştürmektedir. Kadrolaşma ile yargı, ordu, emniyet ve bakanlık birimleri bu gücün denetimine girip, örgütsel amaçlar doğrultusunda kullanılabilmektedir.
Örgütün hiyerarşik yapılanmasındaki tabaka sistemi kat sistemine dayanır. Katlar arasında geçişler mümkündür ama dördüncü tabakadan sonrasını önder belirler. Katlar şu şekildedir;
– Birinci Kat, Halk Tabakası: Örgüte iman ve gönül bağı ile bağlı olanlar, fiili ve maddi destek sağlayanlardan oluşur. Bunların birçoğu örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayan bilinçli veya bilinçsiz hizmet ettirilen kesimdir. Genellikle faaliyetlerden habersizdirler. Bu katmandakileri örgüte bağlayan ana unsur istismar edilen İslami duyarlılık ve din duygularıdır.
– İkinci Kat, Sadık Tabaka: Okul, dershane, yurt, banka, gazete, vakıf ve kurum görevlilerinden oluşan sadık gruptur. Bunlar örgüt sohbetlerine katılır, düzenli aidat öder, az veya çok örgüt ideolojisini bilen kişilerdir.
– Üçüncü Kat, İdeolojik Örgütlenme Tabakası: Gayri resmi faaliyetlerde görev alırlar. Örgüt ideolojisini benimseyen ve ona bağlı çevresine propaganda yapan kişilerden oluşur.
– Dördüncü Kat, Teftiş Kontrol Tabakası: Bütün hizmeti (legal ve illegal) denetler. Bağlılık ve itaatte dereceye girenler buraya yükselebilir. Bu tabakaya girenler örgütte çocuk yaşta kazandırılanlardan seçilir. Örgüte sonradan katılanlar genellikle bu katta ve daha üst katlarda görev alamazlar.
– Beşinci Kat, Organize Eden ve Yürüten Tabaka: Üst düzey gizlilik gerektirir. Birbirlerini çok az tanırlar. Örgüt lideri tarafından atanır. Devletteki yapıyı organize edip yürüten tabakadır. Evlililiklerinin örgüt içinden olması zorunludur.
– Altıncı Kat, Has Tabaka: Fethullah Gülen ile alt tabakaların irtibatını sağlar. Örgüt içi görev değişiklikleri yapar. Azillere bakar. Örgüt liderince bizzat atanırlar.
– Yedinci Kat, Kurmay Tabaka: Örgüt lideri tarafından doğrudan seçilen 17 kişiden oluşan örgütün en seçkin kesimidir.
Yedi katmanın en üstünde “Sözde Fethullah Hoca arşı” yer almaktadır. Beşinci, altıncı ve yedinci katmanlar örgütü yöneten katmanlardır. Altıncı ve yedinci katmandakilerinin örgütten kopmalarına kesinlikle izin verilmez. Altıncı katmandakiler örgüt liderinin bildiği ve takip ettiği hayati önemi haiz gördükleri hizmetleri yapan kişilerdir. Beşinci katmanda çok nadir halde örgütten kopma olmuştur. Bu katmanda olup örgütten ayrılanlar takip edilerek etkisiz hale getirilmiştir. Dördüncü katman örgütü bir arada tutar ve alt katmandakilerin teftiş ve kontrolünü yapar. Hizmet denen işleri ise ilk üç katmandakiler yürütmektedir.
Şu hale göre; anılan örgüt yönünden, örgütün lideri … ile beşinci, altıncı ve yedinci katmanlarda yer alanların, bu cümleden olarak “kıta imamı”, “ülke imamı”, “Türkiye imamı” ve “bölge imamlarının”, her halükarda örgütün üst düzey yöneticisi olduklarında kuşku yoktur. Ancak örgütü bir arada tutan ve alt katmanlardakilerin teftiş ve kontrolünü yapan dördüncü katman örgüt mensupları ile ilgili olarak, il ve ilçe sorumluları/imamları ile kamu kurumları imamlarının yönetici olup olmadıkları, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, somut olayın özellikleri, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevleri, sorumluluk sahalarında sevk ve idare ettiği örgütsel faaliyetlerin örgütün amaç ve etkinliği bakımından önem ve yoğunluğu ile kontrol ettikleri kamu personelinin Devletin güvenliği bakımından ifade ettiği stratejik değer de gözetilerek belirlenmelidir. Örgüt yöneticisinin mutlaka illegal faaliyetleri yönetmesi gerekmez. Örgütün amacına ve varlığının devamına katkı sunan sözde legal faaliyetleri sevk ve idare etmek de bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Örgütün anlatılan yapılanması çerçevesinde, “örgüt mensupları ve örgütsel faaliyetler bakımından yoğunluk içermeyen “ilçe imamları”, “semt imamları”, “mahalle imamları”, “ev imamları (abileri)”, “talebe imamları”, “serrehberler”, “belletmenler” gibi ilk üç katman mensuplarının ise örgüt yöneticisi olarak kabul edilmesi mümkün görülmemektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
a) Örgütün gizli haberleşme ağı olan bylock programını kullanan, örgüt liderinin talimatı ile bank asyaya para yatıran, tanık beyanlarına göre “Malezya imamı” görevini örgüt adına üstlenen sanığın örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevleri, sorumluluk sahalarında sevk ve idare ettiği örgütsel faaliyetlerin süre, önem ve yoğunluğu da gözetildiğinde örgüt yöneticisi olarak kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
b) Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Yargıtay 16. Ceza Dairesi ve Dairemizin istikrar gösteren kararlarından da anlaşılacağı üzere; yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, temyiz dilekçesinde ileri sürülen savunmaların özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımın kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla, incelenen hükümde hukuka aykırılık saptanmamıştır.

V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle Konya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin 08.09.2021 tarihli ve 2021/839 Esas, 2021/1189 sayılı Kararında sanık müdafiince öne sürülen temyiz sebepleri ve 5271 sayılı Kanun’un 289 uncu maddesinin birinci fıkrası ile sınırlı olarak yapılan temyiz incelemesi sonucunda hukuka aykırılık görülmediğinden 5271 sayılı Kanun’un 302 nci maddesinin birinci fıkrası gereği, Tebliğname’ye uygun olarak, oy birliğiyle TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ İLE HÜKMÜN ONANMASINA,
Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun’un 304 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise Konya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
13.02.2023 tarihinde karar verildi.