YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2021/1518
KARAR NO : 2021/9485
KARAR TARİHİ : 12.10.2021
İNCELENEN KARARIN;
Mahkemesi :Ceza Dairesi
İlk Derece Mahkemesi : Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 08.11.2017 tarih
ve 2017/47 – 2017/294 sayılı kararı
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma
…, …, …, …, … 19.01.2017,
…, …, …
21.10.2016,
… 24.10.2016
Hüküm : … ve … hakkında
CMK’nın 223/2-e maddesince beraat kararlarına
ilişkin istinaf başvurularının esastan reddi,
…, …, …,…, …, …,…, …, …, …
hakkında TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1,
TCK’nın 62, 53, 58/9 delaleti ile TCK’nın 58/6-7, 5275
sayılı Kanunun 108/4 . maddeleri uyarınca hükmedilen
hapis cezalarına ilişkin istinaf başvurularının esastan
reddi
Temyiz edenler : Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısı, sanıklar
…, …, … ve
… ile sanıklar müdafileri
Bölge Adliye Mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle;
Temyiz edenlerin sıfatlarıı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Hükmedilen cezanın süresine göre koşulları bulunmadığından sanıklar …, …, …, … ve … ile … müdafilerinin duruşmalı inceleme istemlerinin CMK’nın 299. maddesi gereğince reddine,
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
1-Sanıklar … ve … yönünden;
Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, mahkemenin özellikle veri inceleme raporlarının muhteviyatı da gözetildiğinde sanıkların yüklenen suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmadığı gerekçesiyle vicdani kanısını kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırdığı anlaşılmakla; Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinde ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davalarının esastan reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
2-Sanıklar …, …, …, …, …, … yönünden;
Toplanan deliller suçun sübuta erdiği hususunda vicdani kanaatin oluşması için yeterli olup, şüpheye yer bırakmamış olması karşısında; sanıklar … ve …‘ın ByLock kullanıp kullanmadıklarına ilişkin ayrıntılı ByLock tespit değerlendirme raporlarının beklenmemesi sonuca etkili görülmemiştir.
Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla; sanıklar …, … ve sanıklar müdafilerinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmediğinden sair temyiz sebeplerinin reddine, ancak;
a-Örgüt mensubu olduğu kabul edilen sanıklar hakkında verilen hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilirken uygulama maddesi olarak doğrudan ve yalnızca TCK’nın 58/9 maddesinin gösterilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde 58/6-7 ve 5275 sayılı Kanunun 108/4. maddelerinin yazılması,
b-Silahlı terör örgütüne üye olma suçu temadi eden suçlardan olup sanığın yakalanması ile temadi kesileceğinden, gerekçeli karar başlığında suç tarihinin sanık … yönünden 21.10.2016 yerine 31.01.2017 – 01.02.2017 – 15.02.2017 olarak gösterilmesi,
Bozmayı gerektirmiş olup sanıklar …, … ve sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepten dolayı BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususların CMK’nın 303/1-c. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, gerekçeli karar başlığında suç tarihi bölümünden 31.01.2017 – 01.02.2017 – 15.02.2017 ibaresinin çıkarılarak yerine 20.08.2016 yazılması ve hükümlerdeki “TCK’nın 58/9 maddesi delaletiyle 58/6-7 maddesi gereğince cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, 5237 sayılı TCK’nın 58/6-7 maddesi ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunun 108/4 maddesi gereğince cezanın infazından sonra sanık hakkında denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına,” ibaresinin çıkarılarak yerine,“TCK’nın 58/9 maddesi gereğince cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezanın infazından sonra sanıklar hakkında denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına,” yazılması suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
3- Sanıklar …, …, … ve … ile ilgili olarak;
A-… yönünden;
a-Ayrıntıları ve hukuki mahiyeti Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından onanarak kesinleşen Dairemizin İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih, 2015/3 Esas, 2017/3 Karar sayılı ilamında açıklandığı üzere;
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır. Ancak niteliği, işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı ve menfaatlerine katkısı itibariyle süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk özelliği olmasa da ancak örgüt üyeleri tarafından işlenebilen suçların faillerinin de örgüt üyesi olduğunun kabulü gerekir. Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir (Evik, Cürüm işlemek için örgütlenme, Syf 383 vd.).
Örgüt üyesinin, örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı istemesi, katılma iradesinin devamlılık arz etmesi gerekir. Örgüte üye olan kimse, bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket etmelidir. Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olmak suçu için de saikin “suç işlemek amacı” olması aranır (Toroslu özel kısım syf.263-266, Alacakaptan Cürüm İşlemek İçin Örgüt syf. 28, Özgenç Genel Hükümler syf.280).
Suç örgütünün tanımlanıp yaptırıma bağlandığı 5237 sayılı TCK’nın 220. maddesinin 7. fıkrasında yardım fiiline yer verilmiştir. “Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin, örgüt üyesi olarak” cezalandırılacağı belirtilmiş, anılan normun konuluş amacı, gerekçesinde; “örgüte hakim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber, örgütün amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden kişi, örgüt üyesi olarak kabul edilerek cezalandırılır.” şeklinde açıklanmış, 765 sayılı TCK’nın sistematiğinden tamamen farklı bir anlayışla düzenlenen maddede yardım etme fiilleri de örgüt üyeliği kapsamında değerlendirilerek, bağımsız bir şekilde örgüte yardım suçuna yer verilmemiştir.
Yardım fiilini işleyen failin örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmaması, yardımda bulunduğu örgütün TCK’nın 314. maddesi kapsamında silahlı terör örgütü olduğunu bilmesi, yardımın örgütün amacına hizmet eder nitelikte bulunması yardım ettiği kişinin örgüt yöneticisi ya da üyesi olması gereklidir. Yardımdan fiilen yararlanmak zorunlu değildir. Örgütün istifadesine sunulmuş olması ve üzerinde tasarruf imkanının bulunması suçun tamamlanması için yeterlidir.
Yardım fiilleri örgüte silah sağlama ve terörün finansmanı dışında tahdidi olarak sayılmamıştır. Her ne surette olursa olsun örgütün hareketlerini kolaylaştıran ve yaşantısını sürdürmeye yönelik eylemler yardım kapsamında görülebilir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 11.11.1991 tarih, Esas 9-242, Karar 305). Yardım teşkil eden hareketin başlı başına suç teşkil etmesi gerekmez. Yardım bir kez olabileceği gibi birden çok şekilde de gerçekleşebilir. Ancak yardım teşkil eden faaliyetlerde devamlılık, çeşitlilik veya yoğunluk var ise örgüt üyesi olarak da kabul edilebilecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Kuruluş, amaç, örgüt yapılanması ve faaliyet yöntemleri Dairemizin 2015/3 Esas sayılı kararında anlatılan ve nihai amacı, Devletin Anayasal nizamını cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olduğu anlaşılan FETÖ/PDY terör örgütünün başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve toplumun her katmanının büyük bir kesimince de böyle algılanması, amaca ulaşmak için her yolu mübah gören fakat sözde meşruiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya özen göstermesi gerçeği nazara alındığında,
FETÖ/PDY’nin Silahlı terör örgütü olduğuna dair Dairemizce verilen 2015/3 E. 2017/3 sayılı kararı temyiz mercii olarak onayan Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 26.09.2017 tarih, 2017/16.MD-956 Esas, 2017/370 sayılı kararında açıklandığı üzere, “…Bir suç örgütü, baştan itibaren suç işlemek üzere kurulmuş illegal bir yapı olabileceği gibi, legal olarak faaliyet göstermekte olan bir sivil toplum örgütünün sonradan bir suç örgütüne, hatta terör örgütüne dönüşmesi de mümkündür. Bu kapsamda önceden var olan ancak hakkında karar verilmediği için kamuoyu tarafından varlığı bilinmeyen örgütün hukuki varlık kazanması mahkemeler tarafından verilecek karara bağlı ise de örgütün kurucusu, yöneticileri ya da üyeleri; kuruluş tarihinden veya meşru amaçlarla kurulup daha sonra suç örgütüne dönüştüğü andan itibaren ceza hukuku bakımından sorumlu olacaklardır.
Silahlı terör örgütüne üye olma suçunun doğrudan kastla işlenebildiği gözetilerek, hukuki zeminde faaliyet gösteren ve nihai amacını gizli tutması nedeniyle açıkça bilinmeyen yapılara dahil olan örgüt mensuplarından bir kısmının, oluşumun bir terör örgütü olduğunu bilmediklerini iddia etmeleri durumunda, TCK’nın 30. maddesinin birinci fıkrasında yer alan hata hükmü uyarınca değerlendirme yapmak gerekecektir.
Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurlarını bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olup, bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik ya da hatalı bilgi, maddi unsurlara ilişkin bir hatadır. Bu hatanın kastın varlığına engel olacak düzeyde bulunması halinde sanığa ceza verilmeyecektir. Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır.
Failin, isnat olunan suçun maddi unsurlarına ilişkin hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail TCK’nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu hatasından yaralanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve suçun taksirle işlenmesi hali de kanunda cezalandırılmıyor ise CMK’nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir.
FETÖ/PDY Silahlı terör örgütünün, Devletin Anayasal düzenini cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olan nihaî amacını gerçekleştirmek için “mahrem alan” şeklinde örgütlenmesi ve devletin silahlı kuvvetlerindeki unsurları dikkate alındığında gerekli ve yeterli örgütsel güce sahip olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Örgütün bu amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının örgütteki konumları gözetilerek cezalandırılacağı da açıktır. Örgütlenme piramidine göre, beş, altı ve yedinci kat ve kural olarak üç ve dördüncü katlarda bulunan örgüt mensuplarının bu durumda olduklarının kabulü gerekmektedir. Ancak önce dinî bir kült, ardından da terör örgütü hâline dönüşen FETÖ/PDY’nin, başlangıçta bir ahlâk ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve genellikle böyle algılanması, örgütün gayrı meşru amaçlarını gizleyip alenen kriminalize olmamaya çalışması ve örgütün kurucusu ve yöneticisi … hakkında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen beraat kararının onanarak kesinleşmesi karşısında, özellikle örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan diğer katlardaki örgüt mensupları tarafından bilinip bilinmediğinin olaysal olarak TCK’nın 30. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, sanığın örgütle olan ilişkisini anılan yapının amacının kamuoyunca bilinebilir hale geldiği dönemde kestiğine dair savunması ve tanık beyanlarının denetlenmesi bakımından, özellikle örgütle ilişkisinin hangi tarihe kadar devam ettiğinin şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya konulmasını teminin iptal ettirilen DIGITURK aboneliğine ilişkin bilgi ve belgelerin celp edilip incelenmesinden sonra hukuki durumunun TCK’nın 30/1 maddesi kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin tartışılmasında zorunluluk bulunduğu gözetilmeden, eksik araştırma ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
b-Silahlı terör örgütüne üye olma suçu temadi eden suçlardan olup sanığın yakalanması ile temadi kesileceğinden, gerekçeli karar başlığında suç tarihinin “21.10.2016” yerine “31.01.2017 – 01.02.2017 – 15.02.2017” olarak gösterilmesi,
B-Sanıklar …, … ve … yönünden;
a-Tüm sanıklar hakkında; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarih, 2017/16.MD-956 E. 2017/370 sayılı kararı ile onanarak kesinleşen Dairemizin İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih, 2015/3 Esas 2017/3 sayılı kararında; “ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren bir delil olacağı”nın kabul edildiği gözetilerek;
ByLock kullanıcısı olduğunu kabul etmeyen sanıkların, ByLock uygulamasını kullandıklarının kuşkuya yer vermeyecek şekilde teknik verilerle tespiti halinde, bu delillerin suçun sübutu açısından belirleyici nitelikte olması karşısında; ilgili birimlerden ayrıntılı ByLock tespit ve değerlendirme tutanaklarının getirtilmesi ile UYAP’ta oluşturulan örgütlü suçlar bilgi bankasında sanıklar hakkında bilgi ve beyan olup olmadığı araştırılarak varsa beyanların aslı veya onaylı suretlerinin dosya kapsamına alınması, varsa ve gerekirse ilgili şahısların tanık sıfatıyla usulüne uygun olarak dinlenmeleri, sanıklar … ve … ile ilgili olarak ayrıca istinaf aşamasında dosyaya geldiği anlaşılan dijital materyal inceleme sonuçları ile birlikte diğer tüm delillerin CMK’nın 217. maddesi uyarınca duruşmada okunup tartışılmasından sonra, sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken yetersiz belgelere dayanarak eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
b-Sanık … hakkında ayrıca; sanığın ByLock kullandığına ilişkin tespit ve değerlendirme tutanağının getirilmemesi karşısında, mahkumiyetine esas alınan, suçun sübutu, vasfının tayini ve cezanın kişiselleştirilmesi bakımından belirleyici delil olan tanıklar … ve …’nun, doğrudan aleni duruşmada sanığın huzurunda veya 5271 sayılı CMK’nın 180/1-2-5 maddesi gereğince SEGBİS kullanılmak ya da anılan Kanunun 181/1 maddesinde öngörülen usule riayet edilmek suretiyle istinabe yoluyla dinlenip AİHS’in 6/3-d ve Anayasanın 36. maddeleri ile teminat altına alınan “iddia/kamu tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek” hakkı tanınması gerektiği gözetilmeden; başka mahkemede haberdar edilmediği celsede alınan ifade metninin okunması ile yetinilerek CMK’nın 181/1 ve 210. maddelerine muhalefet edilmesi,
c-Kabul ve uygulamaya göre de;
Örgüt mensubu olduğu kabul edilen sanıklar hakkında verilen hapis cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilirken uygulama maddesi olarak doğrudan ve yalnızca TCK’nın 58/9 maddesinin gösterilmesi gerekirken ayrıca uygulama yeri bulunmayan TCK’nın 58/6,7 maddeleri ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunun 108/4 maddesinin de gösterilmesi,
Kanuna aykırı, Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısı, sanıklar …, … ile sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, bu sebeplerden dolayı hükümlerin CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, mevcut delil durumu, suçun niteliği ve karar yerinde gösterilen sair nedenler gözetilerek sanık …’un tahliye talebinin reddi ile tutukluluk halinin devamına, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.10.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.