Yargıtay Kararı 3. Ceza Dairesi 2021/12002 E. 2022/3685 K. 20.06.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2021/12002
KARAR NO : 2022/3685
KARAR TARİHİ : 20.06.2022

Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Suç : Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme
Hüküm : Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan 5237 sayılı TCK’nın 309/1, TCK’nın 62/1, 53, 63 maddeleri uyarınca müebbet hapis cezasıyla
mahkumiyeti

İlk derece mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenin sıfatı, başvurusunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Sanık müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin, ilk derece mahkemesinde silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi doğrultusunda, savunmaya yeterli imkanın sağlanması ve bu hakkın etkin şekilde kullandırılmış olması, temyiz denetiminde sınırsız şekilde yazılı savunma imkanının kullanılabilme olanağının bulunması karşısında savunma hakkının kısıtlanması söz konusu olmadığından, 01.02.2018 tarihli ve 7079 sayılı Kanunun 94. maddesi ile değişik CMK’nın 299/1. maddesi uyarınca REDDİNE,
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
I-HUKUKİ AÇIKLAMALAR:
Ayrıntıları, Dairemizin 22.03.2019 tarih ve 2018/7103 esas 2019/1953 karar sayılı kararında açıklandığı üzere;
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 309. maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlal suçunun maddi unsuru/tipik eylem, cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye elverişli vasıtalarla teşebbüs etmektir. Suçun bu amaçla kurulmuş bir örgüt faaliyeti kapsamında işlenmesi, korunan amaçlara matuf fiillerin elverişliliğinin değerlendirilmesi bakımından önem taşımakta ise de bu husus suçun unsuru değildir.
Suç, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmak, bu düzen yerine başka bir düzen getirmek veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemek amacına matuf doğrudan genel kast ile işlenebilen bir suçtur. Suç tanımında belirtilen amaçları gerçekleştirmeye yönelik bir fiil işlenmesi hususunda iştirak iradeleri bulunan sanıklar hakkında Türk Ceza Kanununun 309. maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlal suçu yönünden iştirakin her şeklinin uygulanması mümkündür.
Suça iştirakten söz edebilmek için amaca yönelik bir fiil işleme hususunda iştirak iradelerini ortaya koyan kişilerin hepsinin bu amaçla kurulmuş bir örgütün üyesi olması da gerekmez.
15 Temmuz 2016 günü, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzeninin değiştirilmesi amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensubu olan ve/veya bu örgütsel faaliyeti destekleyen 8.000’in üzerinde askeri personel tarafından savaş uçakları dahil 35 uçağın, 3 geminin, 37 helikopterin, 74’ü tank olmak üzere 246 zırhlı aracın ve 4.000’e yakın hafif silahın kullanılarak; Cumhurbaşkanına suikasta teşebbüs edilmiş, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi başta olmak üzere birçok stratejik merkez bombalanmış, Başbakanın konvoyuna silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, kalkışmaya karşı koyan güvenlik görevlileri ile sokaklara çıkan sivillere devletin silahlı kuvvetlerine ait bu uçak, helikopter, tank ve silahlarla saldırılarak 4’ü asker, 63’ü polis ve 183’ü sivil olmak üzere toplam 250’den fazla kişi şehit edilmiş, 23’ü asker, 154’ü polis ve 2.558’i sivil olmak üzere toplam 2.735 kişi de yaralanmıştır.
Somut darbe teşebbüsü, TCK’nın 309. maddesinde sayılan amaçlara matuf zarar tehlikesi doğuran vahim eylemler vasfını aşarak, Anayasal düzeni doğrudan ortadan kaldırma neticesine yönelmiş, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğünden ve etkinliğinden istifade edilerek planlanıp uygulanmış, neticesi ve başarısı eş zamanlı, senkronize hareketlere bağlı hukuki anlamda tek bir fiil olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle örgütsel koordinasyon veya iştirak iradesi gereğince ve iş bölümü doğrultusunda bulundukları mahal ve konumlarına uygun, amaca hizmet eden ve katkı sunan icrai harekette bulunanların, icra aşamasına geçerek amaç suç yönünden somutlaştığında ve elverişliliğinde tartışma bulunmayan bu fiil üzerinde müşterek hâkimiyet kurdukları gözetilerek TCK’nın 37. maddesi kapsamında “doğrudan fail” olduklarının kabulünde zorunluluk vardır.
Mensup olduğu örgütle kurduğu bağ nedeniyle örgütsel faaliyet kapsamında işlenen Anayasayı ihlal suçuna ilişkin planlama, hazırlık ve icra organizasyonundan haberdar olmak suretiyle darbeye teşebbüs suçunu sevk ve idare edenler tarafından verilen emirleri/görevleri kabullenerek ülke çapındaki icra hareketleriyle illi bir değer taşıyan icra hareketlerini gerçekleştirenlerin ya da görev paylaşımı bağlamında henüz sırası gelmemiş icra hareketleri için gerekli hazırlıkları yapanların bu suç yönünden müşterek fail olarak sorumlu tutulmaları gerekmektedir.
Doğrudan kanuni tanımda öngörülen cebir ve şiddet içeren icrai hareket niteliğinde olmayan, somut zarar tehlikesinin gerçekleşmesini sağlayacak biçimde -faillerle birlikte- fiil üzerinde müşterek hâkimiyet kurmalarını temin edecek fonksiyonel bir mahiyet taşımayan, suç organizasyonu içinde bir iş bölümünün gereği olarak görevlendirilmeleri nedeniyle ika edildiği kanıtlanamayan ancak suçun icrasına başlanmasından sonra katılma iradesini açıkça ortaya koyan, zaman, nitelik ve yakın zarar tehlikesine yaptığı katkı itibariyle bütün olarak darbenin icrasını kolaylaştırmaya yönelen hareketleri gerçekleştiren sanıkların eylemlerinin, 5237 sayılı TCK’nın 309/1 ve 39/2-c maddeleri kapsamında Anayasayı ihlale teşebbüs suçuna yardım etmek suçunu oluşturacağı gözetilmeli, hukuki durumları buna göre tespit edilmelidir.
TCK’nın 309. maddesinde düzenlenen suç bir somut tehlike suçu olduğundan suçun oluşması için ayrıca bir neticenin gerçekleşmesi aranmamaktadır. Bu itibarla, sanığın amaca matuf eylemi ve/veya işlediği elverişli araç suç ile suçun konusu üzerinde meydana gelen somut tehlike arasında illiyet bağının bulunması gerekli ve yeterlidir. Suça teşebbüsün kabulü için aranan elverişli vasıtalarla cebri eylemlere başlanıp başlanmadığı araştırılırken ve vasıtanın elverişliliği takdir edilirken tek tek yapılan eylemlerle amaçlanan hedefler arasında doğrudan doğruya bağ kurmak yoluna gidilemez. Ancak her halükarda ülke genelinde gerçekleştirilmek istenen amaca matuf cebri/icrai fiilin, sanığın bulunduğu mahalde/sorumluluk sahasında da doğrudan doğruya ya da araç suçlar yönünden icrasına başlanması aranmalıdır. Sanığın bu icrai fiile yine icrai bir hareketle katılması mümkün olduğu gibi garantörlük yükümlülüğünü ihmal etmek suretiyle de iştirak edebileceği görülmektedir.
Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde, yerine getiren ile emri veren sorumlu olur (1982 Anayasasının 137/2. maddesi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 24/3. maddesi). Askeri hizmete müteallik hususlarda verilen emir bir suç teşkil ederse bu suçun işlenmesinden emri veren mesuldür. Ancak, amirin emrinin adli ve askeri bir suç maksadını ihtiva eden bir fiile müteallik olduğu kendisince malum ise, maduna da faili müşterek cezası verilir (1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu 41/3-B).
II-DOSYA KAPSAMI İTİBARIYLA GERÇEKLEŞTİRİLEN EYLEM VE FAALİYETLER:
Olay tarihinde Binbaşı rütbesiyle Edirne 54. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığında nöbetçi Kurmay Başkanı vekili olarak görev yaptığı, 15.07.2016 tarihli darbe girişimi gecesi Sıkıyönetim Komutanı olarak atanan Tugay Komutanı Tuğgeneral … ile birlikte henüz darbe girişimi haberlerinin dış dünyaya yansımasından önce, alışılmışın dışında kısa süreli aralıklar ile resmi elbiseli olarak Tugay Karargahına geldikleri, sanık …’ın saat 21:15’te giriş yaptığı, …’nın ise saat 21:16’da resmi elbiseleriyle Tugay karargahına geldiği, sanığın sözde Sıkıyönetim Direktifi henüz karargaha ulaşmadan önce gelen bir mesaj olup olmadığını Muhabere Merkezine sorduğu, sanığın en baştan itibaren Sıkıyönetim Direktifi kapsamında Sıkıyönetim Komutanı olarak atanan …’nın emrinde hareket ettiği, 54. Mekanize Tugay Komutanlığına bağlı Karaağaç Kışlasında görev yapan Kurmay Yarbay … ile Süloğlu Kışlasında görev yapan 1. Tank Taburu Komutanı Binbaşı …’yı telefonla arayarak çağırdıkları, …’un saat 21:37’de, …’nın ise saat 22:19’da Tugay Karargahına geldikleri, kısa süreli aralıklarla görüşme yaptıkları, …’un önce, …’nın daha sonra Tugay Karargahından ayrıldıkları, suç tarihi itibariyle sözde Sıkıyönetim Komutanı olarak atanan …’nın Sıkıyönetim Komutanı vasfıyla kendisine verilen emirleri kışlalarda görevli birlik komutanlarına ulaştırmak için sanık …’ı görevlendirdiği, …’nın talimatıyla KOKTOD görevi görüntüsüyle sanık …’ın birlik komutanlarını birliklerinde hazırlık yapmak üzere telefonla arayarak ve mesaj göndererek haberdar ettiği, sanığın Süloğlu Kışlasında 1. Tank Taburu Komutanı olan …’yı saat 22.00 sıralarında görüşmek üzere çağırdığı, yaklaşık yarım saat karargahta kalan …’ya KOKTOD faaliyeti olacağını söylediği, …’nın karargahtan ayrılarak kışlasına döndüğü, yine sanığın Karaağaç Kışlasında görevli Yarbay Kağan Kaya’yı arayarak mesaiye çağırdığı, Süloğlu Kışlasında bulunan üsteğmen …’ü arayarak ”senin birliğin İstanbul’a gidiyor çekicini hazırla” talimatını verdiği, saat 23:08 sıralarında Kurmay Başkan vekili olan sanık …’ın tanık …’yı cep telefonundan arayarak mesaiye çağırdığı, saat 00.00’da Yarbay … Soylu’yu arayarak KOKTOD’un hazırlanmasını istediği, İlhan Pekcur’u da aynı saatlerde arayarak İstanbul’a KOKTOD için gideceğini söylediği, zırhlı araçların bir an önce çıkışını sağlamak için hazırlıkların devam ettiği süreçte ”bağlı birliklerde biraz gecikme oluyor” diyerek hemen çıkış yapmak için baskı yaptığı, …’nın Yarbay … Soylu ile görüşmesinden sonra kışla içinde rütbelilerin katıldığı bir toplantı düzenlendiği, sanık …’ın bu esnada … Soylu’dan tekerlekli araç sayısını istediği, … Soylu’nun …’ı arayarak tekerlekli araç sayısını bildirdiği, kısa bir süre sonra sanık …’ın saat 03.00 sıralarında kendisini arayarak ”ordudan emir geldi zırhlı araçlara göre de hazırlık yapın” talimatını verdiği, hazırlıkların devam ettiği süreçte sanığın … Soylu’ya toplara yükleme yapılması ve birlik içinde belirli bir nizama getirilmesi konusunda emir verdiği, emrin Tugay Komutanının emri olduğunu bildirdiği, yine sanığın …’yı arayarak mühimmatı geçerken Sofuhalil Kışlasından alabileceklerini söylediği, sözde Sıkıyönetim emrinin kendisine verilen emirle uygulatıldığını bilmesine rağmen karşı duruş sergilemeyerek, aksine isteyerek ve benimseyerek uygulatmaya yönelik emirler verdiği, verdiği emirlerin yerine getirilip getirilmediğini takip ettiği,
Bu kapsamda, Tugay Merkezine Sıkıyönetim Direktifi konulu mesajların saat 22:44 ve 23:08 arasında geldiği, gelen mesajlara …’ın Kurmay Başkanı vekili olarak baktığı, ilk mesajı …’ın gördüğü, diğer ikinci mesajın ise Mustafa Salman’a teslim edildiği, sanık …’ın gelen emirlerin Kurmay Başkanına ve Tugay Komutanına EYS üzerinden aktarılması ve aktarıldıktan sonra bilgi verilmesine ilişkin talimatlarının bulunduğu, bu talimata istinaden gelen mesajları personelin hem Kurmay Başkanına hem de Tugay Komutanı makamına aktararak akabinde bilgi verdikleri, sanık …’ın takviye konulu mesajı görmek istediğini bildirmesiyle çıktısının alınarak kendisine verildiği, saat 04:37’de Sıkıyönetim Direktifine uyulmasını ve uymayanlar hakkında kanuni işlem yapılacağını bildiren mesajın EYS’den aktarıldığı, …’nın mesajın çıktısını görmek istemesi üzerine bir adet çıktı alındığı, Tugay Komutanı …’nın mesajı inceledikten sonra Kurmay Başkanı vekili …’a teslim edilmesi emrini verdiği, sanığın artık saat itibariyle ülke genelinde darbe kalkışmasının tüm açıklığıyla ortaya çıkmış ve darbe girişimine karşı olanlar ile destek olanların bu saatten sonra netleşmiş olmasına karşın kanunsuz gönderilen emirleri sorgulayarak karşı duruş sergilemesi gerekirken, tam tersine eylemlerde bulunmak suretiyle yasal olmayan emirleri isteyerek ve benimseyerek yerine getirilmesi için emirler verdiği,
Yine, Süloğlu Kışlasında o tarih itibariyle görevli bulunan İstihkam Teğmen Furkan Avcı’nın 4-5 askerle ve bir uzman çavuş ile silahlı bir şekilde Tugay Karargahına gelmesini Üsteğmen …’den istediği, sanığın darbe girişimi yanlısı olanları koruma ve kendilerine müdahale edilmesini önleme düşüncesiyle hareket ettiği, ancak …’ün bu talimatı yerine getirmediği,
Sanık …’ın Yarbay Kağan Kaya’ya İstanbul’a müdahale edileceğini söyleyerek zırhlı araçlarla ya da personel ile gidilecekmiş gibi hazırlık yapılması talimatını verdiği, Kağan Kaya ”bu emirleri kim veriyor, neden iki farklı hazırlık yapıyoruz” diye sorduğunda cevaben ”Tugay Komutanın Ordu ve Kolordu Komutanı ile görüştüğünü ve emri netleştirmeye çalıştıklarını” bildirdiği, Kağan Kaya’nın sanığın bu sözlerini … vasıtasıyla teyit ettirdiği, Kağan Kaya’nın iki ZMA ile beraber kendisine verilen talimat doğrultusunda Karaağaç Kışlasından çıktığı, Askeri Meriç Gazinosu ve Tugay Kışlasına hareket etmek isteyen zırhlı araçların görevli polis memurlarınca Meriç köprüsüne henüz varmadan yolda durdurulmaları üzerine ZMA’ların başında bulunan o tarihte görevli Kağan Kaya’nın durumu …’a aktararak araçların geçişine polisin izin vermediğini bildirmesi üzerine sanığın Süvari köprüsünü zorla talimatını verdiği, ”orada tutulmuştur” şeklinde karşılık vererek olayı geçiştiren Kağan Kaya’nın … ile tartıştığı, 4-5 defa cep telefonu ile görüştükleri, sanığın Kağan Kaya’ya ”araçlar itilerek geçemez mi” diye sorduğu, hatta ”tank da mı geçemez” diye sorduğu, sanığın bu sözlerine sinirlenen Kağan Kaya’nın ”salak mısın, ben buradan bir şekilde geçerim ateş de ederek geçerim yüzerek de geçerim Yunanistan’dan da dolaşarak geçerim. Sonra ne olacak bunun hesabını kim verecek” dediğinde, sanık …’ın karşılık olarak …’yı kastederek “komutanımız Sıkıyönetim Komutanı oldu” şeklinde söz sarf ederek bir nevi Kağan Kaya’yı emrin yerine getirilmesi için psikolojik olarak zorladığı ve tartışmanın yaşandığı sabaha karşı saat 05:00 sıralarında bu şekilde Kağan Kaya’ya cevap verdiği, sanığın gelinen saat itibariyle duruşunun, yaptıklarının ve verdiği emirlerin darbe girişimini destekler nitelikte olduğu,
16.07.2016 günü sanık …’ın saat 09:00 itibariyle dahi herhangi bir pişmanlık göstermeksizin ”arama veya gözaltı işlemi için gelinmesi halinde karşı koyacakları” yönünde tanık İl Jandarma Komutanı Albay …’a beyanda bulunduğu, ülke genelindeki darbe girişiminin amacına ulaşamadığı anlaşılmış olduğu halde, sanığın saat 09:00 sıralarında halen adli işlemlerin yapılmasına engel olma iradesini ortaya koyacak şekilde sözler sarf ettiği, böylece gece boyunca kanunsuz olarak verilen emirlerin arkasında olduğunu gösterir eylemler sergilediği,
Darbe girişimine aktif şekilde katılan sanığın üzerine atılı suçları işlemediğini savunarak askeri ceza ve iç hizmet yönetmeliği çerçevesinde kendisine verilen emirleri birlik komutanlarına aktardığını savunduğu, zırhlı araçların kışlalarından çıkması için ve rütbelilerden oluşan 100 kişilik KOKTOD’un oluşturulması için verdiği emirlerin darbe girişimini bastırma amaçlı olduğunu savunduğu; ancak, sanığın suç tarihi itibariyle Kurmay Başkanı vekili olarak görev yaptığı, bu rütbede bir komutanın KOKTOD’un ne anlama geldiğini bilebilecek düzeyde olduğu, KOKTOD programının toplumsal olayların önlenmesinde kolluk birimlerinin yetersiz kalması halinde Valiliğin emri ile kolluk kuvvetlerinin desteklenmesine yönelik olduğu, bunun için Valiliğin emrinin gerektiği, bu kapsamda şartları ve hareket usulü kanun ile düzenlenen KOKTOD kuruluşu için yazılı veya sözlü bir emrin bulunmadığı ve tanık beyanları da dikkate alındığında, ilk derece mahkemesi tarafından sanığın suçlamalardan kurtulmaya yönelik bu savunmalarına itibar edilmediği belirlenmiştir.
III-HUKUKİ DEĞERLENDİRME, DOSYA KAPSAMI VE SOMUT OLAY MUVACEHESİNDE SANIĞIN HUKUKİ DURUMUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Dairemizce sanık … yönünden 17.11.2020 tarihinde eylemlerinin Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçunu oluşturduğu gerekçesiyle bozma kararı verildiği, bozma üzerine Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda duruşma açılmak suretiyle aynı gerekçelerle bozmadan önce kurulan, sanığın eylemlerinin Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçunu oluşturduğuna ilişkin hükümde direnme kararı verildiği, bunun üzerine Dairemizce yapılan incelemede 5271 sayılı CMK’nın 307/4. maddesine uygun şekilde, bozma üzerine ilk derece mahkemesi tarafından verilen direnme kararında usulen herhangi bir isabetsizlik bulunmamakla;
Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan hakkında mahkumiyet hükmü kurulan sanığın, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yönetimi tarafından planlanıp, örgütsel faaliyet kapsamında icra edilen Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçuna ilişkin olarak; olay günü ortaya koyduğu davranışlar itibariyle planlama, hazırlık ve icra organizasyonundan haberdar olmak suretiyle darbeye teşebbüs suçunu sevk ve idare edenler tarafından verilen emirleri/görevleri kabullenerek konusu suç teşkil ettiği açıkça anlaşılan emirler doğrultusunda, ülke çapındaki icra hareketleriyle illi bir değer taşıyan icra hareketlerini gerçekleştiren sanığın, suçun icrasında üstlendiği rol, suçun icrasına ilişkin etkin ve fonksiyonel katkısı da göz önünde bulundurulduğunda, fiil üzerinde ortak hakimiyet kurduğunun kabulü ile 5237 sayılı TCK’nın 309. maddesinde düzenlenen Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan mahkumiyetine dair kurulan hükümde bir isabetsizlik görülmemekle;
Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun şekilde yapıldığı ve hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs amacına yönelik olarak vahamet arz eden eylemleri gerçekleştirdiği, sanığın sübutu kabul olunan eylemlerinin amaç suçun işlenmesi doğrultusundaki örgütsel bağlılık ile ülke genelindeki organik bütünlüğe göre amacı gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte olduğu belirlenip, kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfının tayin edildiği, incelenen dosya kapsamına göre; Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçunun sübutunun kabul edildiği ve bu kapsamda sanığın savunmalarının inandırıcı gerekçelerle reddedildiği anlaşılmakla, sanık müdafiinin temyiz dilekçesinde ileri sürdüğü diğer nedenler yerinde görülmediğinden reddine, ancak;
Kazanılmış hak oluşturmayan TCK’nın 58/9 maddesi gereğince cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz istemi bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün BOZULMASINA, ancak bu hususun yeniden yargılamayı gerektirmeden, CMK’nın 303/1-c maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, ilk derece mahkemesi hükmünün B bendinin 3. fıkrasından sonra 4. fıkra olarak gelmek üzere “Sanık hakkında hükmedilen hapis cezasının, TCK’nın 58/9. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına” yazılması suretiyle diğer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi gereğince dosyanın Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.06.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.