Yargıtay Kararı 3. Ceza Dairesi 2019/303 E. 2019/740 K. 22.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2019/303
KARAR NO : 2019/740
KARAR TARİHİ : 22.01.2019

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
HÜKÜM : Hükmün açıklanması suretiyle mahkumiyet

Dairemizin 27.11.2018 tarih ve 2018/2800 Esas – 2018/18330 Karar sayılı bozma ilamına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 31.12.2018 tarih 2018/15990 sayılı itiraznamesi ile; ” İtiraza konu uyuşmazlık, Konya 16. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kurulan hükmün kesin nitelikte olup olmadığının ve temyiz edilebilir bir hüküm olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07.11.2017 tarihli 2015/2-1233 esas, 2017/459 karar sayılı ilamında açıklandığı üzere;
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 305/1. maddesine göre ceza mahkemeleri tarafından verilen hükümler temyiz kanun yoluna tâbidir. İnceleme tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK’nin 223. maddesinde de hükümler; “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi” olarak sayılmıştır.
Hükümlerin temyiz edilebilmeleri kural, temyiz edilememeleri ise istisnadır. Anılan istisna, hukuk devletinde kabulü mümkün ve meşru bir amaçla, Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen “hak arama hürriyeti” ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin altıncı maddesinde hüküm altına alınan mahkemelere erişim hakkının özüne zarar vermeyecek şekilde ve orantılı olmalı, ayrıca kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmalıdır.
1412 sayılı CMUK’un 305. maddesinin birinci fıkrasında, ceza mahkemeleri tarafından verilen hükümlerin temyiz olunabileceği belirtildikten sonra bu kuralın istisnaları maddenin ikinci fıkrasında;
“1- İki milyar (iki bin) liraya kadar para cezalarına dair olan hükümler,
2- Yukarı sınırı on milyar (on bin) lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3- Bu kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler, temyiz olunamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
İki milyar (iki bin) liraya kadar (bu miktar dâhil) para cezalarına ilişkin hükümlerin temyiz edilemeyeceğine dair 1412 sayılı CMUK’un 305. maddesinin ikinci fıkrasının birinci bendinin Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 23.07.2009 gün ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra, ister hapis cezasından çevrilen, isterse doğrudan verilen adli para cezasına ilişkin hükümlerin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin, 14.04.2011 tarih ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 23. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nin 272. maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendinde; “Hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamaz” şeklinde gerçekleştirilen değişiklik ve aynı Kanun’un 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’a eklenen; “Bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz” biçimindeki geçici ikinci madde göz önünde bulundurulduğunda da, 14.04.2011 tarihinden sonra doğrudan hükmolunan 3.000 Liradan fazla adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümleri yönünden temyiz kanun yolu açık hale gelmiştir.
1412 sayılı CMUK’un 305. maddesinin birinci fıkrasındaki kesinlik sınırını, maddede belirtilen kesinlik sınırları içinde kalmak şartıyla başkaca hiçbir hak sınırlaması sonucunu doğurmayan para cezasına ilişkin hükümlerle sınırlı olarak yorumlamak gerekmektedir. Bu nedenle, gerek bir mahkûmiyete ek, gerekse bağımsız olarak hükmedilen güvenlik tedbirleri, kesin nitelikteki hükümlere de her yönüyle temyiz edilebilirlik niteliği kazandıracaktır.
Diğer taraftan temyizen incelenemeyen kesin nitelikteki bir hükümdeki açık hukuka aykırılıklar, söz konusu hükme temyiz edilebilirlik vasfı kazandırmayacaktır. Zira 1412 sayılı CMUK’un 315. maddesi uyarınca temyiz istemi üzerine, hükmü veren mahkemece hükmün temyizinin mümkün olup olmadığı, yasal süresinde açılmış temyiz davası bulunup bulunmadığı, istemde bulunanların temyize hak ve yetkileri bulunup bulunmadığı değerlendirilerek, bu şartlardan birinin eksik olduğunun tespiti halinde öncelikle temyiz isteminin reddine karar verilecektir. Mahkemece bu hususlarda hatalı ya da eksik değerlendirme yapılması veya hiç değerlendirme yapılmaması halinde ise Yargıtay tarafından işin esasına geçilmeden önce bu üç husus, 1412 sayılı Kanun’un 317. maddesi uyarınca değerlendirilip temyiz şartlarının bulunup bulunmadığı belirlenecek ve temyiz şartlarının varlığının tespiti durumunda temyiz incelemesi yapılacaktır. Aksinin kabulü, hukuka aykırılık taşıyan her hükmün temyizen incelenebileceği sonucunu doğuracaktır.
Kanun koyucunun kesin nitelikteki hükümlerin temyiz edilememesine ilişkin düzenlemesinin sebebi, bu kararların her zaman isabetli bulunacağı ve bünyelerinde bir hukuka aykırılık barındırmayacakları kabulüne dayanmamaktadır. Hukuk sistemi her sorunun çözümünü kendi içinde üretmiştir. Bir hükümdeki hukuka aykırılıkların olağan kanun yoluyla giderilmesi imkânının bulunmadığı ahvalde bu aykırılıkların 5271 sayılı CMK’nin 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma yoluyla giderilmesi imkânı bulunmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 12.03.2013 gün ve 1515–202 ile 21.12.2010 gün ve 230–264 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında açıkça vurgulandığı gibi, kesin nitelikteki hükümler ancak kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içermek şartıyla, suç vasfına yönelik ya da suç niteliği doğru belirlenmesine rağmen yanılgılı bir uygulama ile kesinlik sınırı içinde kalan cezaların verildiği hükümlere karşı yapılan aleyhe başvuru üzerine temyiz denetimine konu olabilecektir.
Tüm bu açıklamalar çerçevesinde uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Yerel mahkemece sanık … hakkında kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2. maddesi uyarınca temel cezanın 120 gün adli para cezası olarak belirlenmesinden sonra, eylemin eşe karşı gerçekleştirilmesi nedeniyle TCK’nın 86/3-a maddesi uygulanarak cezanın 180 gün adli para cezasına çıkartıldığı, takdiri indirim nedeniyle cezanın TCK’nin 62/1. maddesine göre 1/6 oranında indirilmesi sonucu sanığın 150 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, TCK’nın 52/2. maddesi uyarınca günü takdiren 20 TL’den paraya çevrilerek sanığın neticeten 3.000 TL. adli para cezası ile cezalandırılmasına hükmolunduğu olayda; suç niteliğinin belirlenmesine ilişkin veya kesinlik sınırını aşacak nitelikte bir müeyyide içermesi gerektiği yönünde aleyhe temyiz bulunmayan ve karar tarihi itibarıyla kesinlik sınırı olan 3.000 TL’yi geçmeyen adli para cezasına ilişkin hükmün temyiz kabiliyetinin bulunmadığının kabulü ile temyiz isteminin CMUK’un 317. maddesi uyarınca REDDİNE karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hükmün BOZULMASINA karar verilmesinin kanuna aykırı” olduğundan bahisle bozma kararının kaldırılması ve sanık … ile katılan … vekilinin temyiz istemlerinin ayrı ayrı reddine karar verilmesi talep edilerek dosyanın itirazen incelenmek üzere Dairemize gönderilmesi üzerine yapılan incelemede;
Gereği görüşülüp düşünüldü:
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10.03.2009 tarih 2009/2-43 Esas ve 2009/56 sayılı Kararında da belirtildiği üzere, mahkemelerce daha ağır bir cezayı gerektirecek ve doğru uygulama yapıldığında temyiz incelemesine konu olabilecek bir eylemde, suç niteliği doğru belirlenmesine karşın, yanılgılı bir uygulama ile kesinlik sınırı içinde kalan bir cezanın verilmesi halinde, bu gibi hükümlerin aleyhe başvuru üzerine, temyiz denetimine konu olabileceğine ilişkin ilamı karşısında ;
Bozma konusu Konya 16. Asliye Ceza Mahkemesinin 26.05.2015 gün ve 2015/337 esas – 2015/688 karar sayılı kararında, sanığın soruşturma aşamasında alınan ifadesinde olay tarihinde eşi olan müştekinin başına bardak fırlatarak evden ayrıldığı yönündeki ikrarı ve Konya Beyhekim Devlet Hastanesinin 08.03.2011 tarihli müştekinin sol alın saç çizgisi hizasında kesi tanımlayan raporu dikkate alınsaydı, sanığın üzerine atılı kasten yaralama eylemini TCK’nin 6/1-f-4 maddesi uyarınca silah sayılan bardak ile işlediği sabit olduğundan 5237 sayılı TCK’nin 86/3-e. maddesinin uygulanabilmesi için sanığa 5271 sayılı CMK’nin 226. maddesi uyarınca ek savunma hakkı verilerek, doğru uygulama ile sanık hakkındaki temel cezanın aynı olayda iki nitelikli halin (TCK 86/3-a ve 86/3-e maddelerinin) birleşmesi nedeniyle yerleşik uygulamalar doğrultusunda TCK’nin 61.maddesi uyarınca alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi gerekirken, suç niteliği doğru belirlenmesine karşın yanılgılı bir uygulama ile iki nitelikli halin varlığı dikkate alınmaksızın ceza belirlenirken yerleşik uygulamaların dışında alt sınırdan uzaklaşılmaması sonucu kesinlik sınırları içerisinde bir ceza belirlenmiştir.
Katılan vekilinin başvurusu ile aleyhe temyiz üzerine yapılan incelemede, doğru uygulama yapılması halinde sanığın üzerine atılı eşe karşı kasten yaralama suçunda eylemini TCK’nin 6/1-f-4 maddesi uyarınca silah sayılan bardak ile işlediği sabit olduğundan, olayda iki nitelikli halin (TCK 86/3-a ve 86/3-e maddelerinin) birleşmesi nedeniyle ceza belirlenirken alt sınırdan uzaklaşılması gerektiğinden, adli para cezasının bu haliyle kesinlik sınırları içerisinde kalmayacağı ve hükmün temyizinin mümkün olacağı anlaşılmakla; Dairemizin anılan kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmaması nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının REDDİNE; CMK’nin 308/2. maddesi uyarınca itiraz ile ilgili bir karar verilmesi için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.01.2019 gününde oy çokluğuyla karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİ

Sanık hakkında 26.05.2015 karar tarihinde TCK 86/2, 86/3-a, 62, 52/1. maddeleri uygulanarak 3000 TL adli para cezası verilmiştir. CMUK 305. madde dikkate alındığında doğrudan verilen adli para cezası karar tarihi itibariyle kesindir, temyizi kabil değildir.
Sanık, eşini bardak fırlatarak yaralamış olsa da, olayda TCK 86/3-a ve 86/3-e maddeleri gereğince birden fazla nitelikli hal nedeniyle TCK 61. maddesi gereğince temel ceza belirlenirken asgari hadden uzaklaşması gerektiği konusu; kanunda belirlenmeyen, hakimin takdirinde olan bir konudur. Yargıtay 3. Ceza Dairesinin içtihatları ile geliştirilen bir konudur.
Hakimin takdirine dayanan bir konuda doğru uygulama yapılsaydı, kesinlik sınırının üzerine çıkılacaktı, bu nedenle kesin adli para cezasının içeriğine girerek temyiz incelemesi yapmak usule, yasaya ve CGK kararlarına aykırıdır.
Bu nedenle sayın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı doğru olduğundan, itirazın Reddine karar veren sayın çoğunluğun görüşüne muhalifiz.