Yargıtay Kararı 3. Ceza Dairesi 2018/1813 E. 2018/17421 K. 14.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2018/1813
KARAR NO : 2018/17421
KARAR TARİHİ : 14.11.2018

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
HÜKÜM : Hükmün açıklanması suretiyle mahkumiyet

Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunarak;
Gereği görüşülüp düşünüldü:
1)Sanık hakkında 21.03.2012 tarihli kararla kasten yaralama suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kararın 09.07.2012 tarihinde kesinleşmesinden sonra denetim süresi içinde …. 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 12.05.2015 tarihli 2014/690 Esas – 2015/644 Karar sayılı ilamıyla TCK’nin 86/2,62 maddesi gereğince doğrudan 2000 TL adli para cezası, TCK’nin 106/1-1,62, 50. maddeleri gereğince 3000 TL adli para ile cezalandırılmasına karar verildiği, hükümlerin kesinleştiği, 5271 sayılı CMK’nin 253/3. maddesinin 2. cümlesine göre; “Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması halinde uzlaşma hükümleri uygulanmaz” hükmü dikkate alındığında, suç tarihinde 5237 sayılı TCK’nin 106/1-1. cümlesinde düzenlenen tehdit suçunun uzlaşma kapsamında olmadığı, bu suçla birlikte işlenen TCK’nin 86/2. maddesinde düzenlenen kasten yaralama suçunun da bu nedenle uzlaştırma kapsamında olmadığı, 6763 sayılı Kanun değişikliği ile tehdit suçunun uzlaşma kapsamına alındığı anlaşıldığından söz konusu ihbar edilen ilamdaki her iki suç yönünden kanun değişikliği kapsamında uzlaşma hükümlerinin uygulanıp uygulanmadığı mahkemesinden sorularak anılan suçlar yönünden uzlaştırma işleminin olumlu sonuçlanmış olması durumunda, sanığın denetim süresinde işlediği başkaca kasıtlı suçlardan mahkum olup olmadığı tespit edilip sonucuna göre, açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanıp açıklanmayacağının değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
2)Yargıtay incelemesine tabi olacak ve kesinleşmesi halinde infaza verilecek hükmün, açıklanmasına karar verilecek yeni hüküm olduğu, bu nedenle kararın dayandığı tüm kanıtların, bu kanıtlara göre ulaşılan sonuçların, iddia, savunma, tanık anlatımları ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler ile sanığın eyleminin ve yüklenen suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük

-1-

tanındığının açık olarak gerekçeye yansıtılması ve bu şekilde cezanın şahsileştirilmesi gerekirken, açıklanan ilkelere uyulmadan ve yeterli gerekçe gösterilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulmak suretiyle Anayasanın 141. ve 5271 sayılı CMK’nin 34. ve 223., 230. maddelerine aykırı davranılması,
3)Sanık ve müştekinin karşılıklı olarak birbirlerini yaraladıkları olayda, ilk haksız hareketin hangi taraftan geldiği hususunda taraflar arasında farklı beyanların bulunması ve olayı gören tanığın bulunmaması karşısında, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.10.2002 tarih ve 2002/4-238 Esas – 367 Karar sayılı kararı uyarınca ve bu kararla uyumlu Dairemizin yerleşmiş ve süreklilik gösteren kararlarında da kabul edildiği üzere, ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığı şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenemediğinde şüpheli kalan bu halin sanık lehine 5237 sayılı TCK’nin 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükmünün asgari (1/4) oranda uygulanmasını gerektirdiğinin gözetilmemesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesi ile değişik 5320 sayılı Kanun’un 8/1 maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, 14.11.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.