Yargıtay Kararı 3. Ceza Dairesi 2018/12223 E. 2019/1329 K. 28.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2018/12223
KARAR NO : 2019/1329
KARAR TARİHİ : 28.01.2019

Kasten yaralama suçundan sanık …’ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86/2, 86/3-a, 29/1, 62 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca (3 kez) 2.240,00 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Afyonkarahisar 1. Sulh Ceza Mahkemesinin (kapatılan) 06.12.2012 tarihli ve 2012/920 Esas, 2012/1685 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, sanığın denetim süresinde 01.08.2013 tarihinde yeni bir suç işlediğinden bahisle ihbarda bulunulması üzerine, hükmün açıklanmasına, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86/2, 86/3-a, 29/1, 62 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca (3 kez) 2.240,00 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair Afyonkarahisar 1. Sulh Ceza Mahkemesinin (kapatılan) 10.06.2014 tarihli ve 2012/920 Esas, 2012/1685 sayılı ek kararına karşı Adalet Bakanlığının 26.11.2018 tarih ve 2018/14020 sayılı yazısıyla kanun yararına bozma isteminde bulunulduğundan bu işe ait dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03.12.2018 tarih ve 2018/96923 sayılı tebliğnamesi ile Dairemize gönderilmekle incelendi.
Mezkur ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre, miktar yönünden kesin hüküm teşkil etmeyen tehdit suçu yönünden sanık tarafından anılan kararın temyiz edilmesi üzerine dosyanın Yargıtay’a gönderildiğinin anlaşılması ve Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 03.05.2017 tarihli ve 2015/15839 Esas, 2017/14079 sayılı ilamında yer alan “…eşlerden birinin düzenlediği iddianame ile açılan davaya diğer eşin hakim sıfatıyla bakamayacağının gözetilmemesi…” ile “…sanığın soruşturma aşamasındaki savunmasında “daha önceden trafik kazası geçirdiğini bu nedenle psikolojik sorunlar yaşadığını” ve temyiz dilekçesinde de “şizofreni hastası olduğunu ve ilaç kullandığını belirtmesi ve şizofreni ilacı kullandığına dair Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu İlaç Muafiyet raporu sunması karşısında, sanığın akıl hastası olup olmadığını, akıl hastası ise ne zamandan beri hasta olduğunu ve bunun, kişinin davranışları üzerindeki etkilerini saptamak için, varsa tedavi belgeleri, kullanılan ilaçların yazıldığı reçeteler de temin edilerek, CMK 74. maddesi gereğince müdafii atandıktan sonra uzman hekimden görüş alınması, sonrasında sanığın işlediği iddia olunan suç yönünden suç tarihi itibariyle 5237 sayılı TCK’nin 32. maddesi kapsamında işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı, bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalıp azalmadığı hususlarında yöntemince rapor alınması, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi.” şeklindeki bozma gerekçeleri de nazara alındığında;
1) Afyonkarahisar 1. Sulh Ceza Mahkemesine 17.07.2012 tarihli, 2012/5544 soruşturma, 2012/2452 Esas ve 2012/1265 numaralı iddianame ile dava açan Cumhuriyet Savcısının eşinin hükme katılamayacağı gözetilmeden, yazılı şekilde sanığın mahkumiyetine karar verilmesinde,
2) Sanığın suç tarihi itibariyle 5237 sayılı Kanun’un 32. maddesi kapsamında işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini azaltacak nitelikte akıl hastalığı bulunup bulunmadığı hususu araştırılmadan yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesinde, isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı CMK’nin 309. maddesi gereğince anılan kararın bozulması lüzumunun ihbar olunduğu anlaşıldı.
Gereği görüşülüp düşünüldü:
1) Tebliğnamedeki 1 no’lu bozma görüşüne yönelik yapılan incelemede;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24.10.2017 tarih, 2017/4-333 Esas, 2017/434 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere; “hakim, reddini gerektirecek nedenlerin bulunduğu kanısına vardığı takdirde, davaya bakmaktan çekinebilecektir. Hakimin, yasaklılığını gerektiren sebeplere dayanarak davaya bakmaktan çekinmesi halinde merci, bir başka hakimi veya mahkemeyi davaya bakmakla görevlendirecek; tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebepler ileri sürerek çekinmesi halinde ise, çekinmenin uygun olup olmadığına karar verecek ve çekinmeyi uygun bulması halinde, davaya bakmakla bir başka hakim veya mahkemeyi görevlendirecektir.
Yine tarafsızlık ilkesinin güvence altına alınmasıyla ilgisi bulunan 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 46. maddesinin birinci fıkrasında, “Karı-koca, ikinci derece dahil kan ve sıhri hısımlar bir mahkemenin aynı dairesinde görev yapamazlar” hükmüne yer verilmiş olup, maddede sözü edilen yasağın kapsamının belirlenmesi bakımından “bir mahkemenin aynı dairesi” ifadesinin irdelenmesinde fayda bulunmaktadır.
2802 sayılı Kanun’un 5. maddesinin ikinci fıkrası; “Mahkeme başkanlarının, yargılamanın düzenli bir şekilde yürütülmesine ilişkin olarak görevli oldukları mahkeme dairelerindeki hakimler üzerinde gözetim hakkı vardır” şeklinde düzenlenmiş olup, bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere “bir mahkemenin aynı dairesi” ibaresi, aynı mahkemeyi ifade etmektedir.
Buna göre, 2802 sayılı Kanun’un 46. maddesinin birinci fıkrasında yer alan bir mahkemenin aynı dairesinde görev yapamama olgusu, eşlerin hem hakim hem de birinin hakim, diğerinin Cumhuriyet savcısı olarak aynı mahkemede görev yapamaması anlamına gelmektedir.
Bu aşamada, uyuşmazlık konusuyla ilgisi bakımından ceza muhakemesinde kıyas kavramı ile bu kavramın hakimin davaya bakamaması ve reddi ile ilişkisine dair açıklamalarda bulunulması gerekmektedir.
Ceza hukukunda kanunilik ilkesinin bir sonucu olarak yasaklanan ve kanunda açıkça suç olarak gösterilmemiş olan bir fiilin, kanunda yer alan ve söz konusu fiile en çok benzeyen suça ilişkin hükümler uygulanmak suretiyle cezalandırılması şeklinde tezahür edebilecek kıyas metodu, ceza hukukunun aksine ceza muhakemesi hukukunda kural olarak serbesttir. Ancak, ceza muhakemesi hukukunda da kıyasa başvurulmasının sınırları vardır. İstisnai ve sınırlayıcı hükümler kıyas yasağı kapsamındadır.
Yukarıda değinildiği üzere CMK’nin 22 ve 23. maddelerinde hâkimin görev yasakları sınırlı bir şekilde sayıldığından, istisnai nitelikteki bu hükümlerin kapsamının kıyas yoluyla genişletilmesi mümkün değildir.
Aynı Kanunun 24. maddesinde, görev yasakları dışında, hakimin tarafsızlığını şüpheye düşüren ve kanunda sayılmayan diğer sebeplerden dolayı da hakimin reddi isteminde bulunabileceği, 2802 sayılı Kanun’un 46. maddesinde de eşlerin, bir mahkemenin aynı dairesinde görev yapamayacakları hüküm altına alınmış, ancak her iki maddede de eşlerden birinin iddianame düzenlemesi durumunda, diğer eşin hakim olarak davaya bakamayacağına ilişkin açık bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Bu nedenle 5271 sayılı CMK’nin konuyla ilgili diğer hükümleri de değerlendirilerek yapılacak yorumla bir sonuca ulaşılmalıdır. Bu kapsamda CMK’nin, Cumhuriyet savcısının soruşturma evresindeki görev ve yetkilerini düzenleyen 160 ve devamı maddeleri ile karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’un, kanuna muhalefet hallerinden “mahkemenin kanunun dairesinde teşekkül etmemiş olması”na ilişkin 308. maddesine de değinmek gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nin 160. maddesinin ikinci fıkrasında, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlü olduğu düzenlenmiştir. Geniş görev ve yetkilere sahip olan Cumhuriyet savcısının, şüphelinin lehine ve aleyhine olan tüm delilleri topladıktan sonra, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil bulunmaması halinde, CMK’nin 172. maddesi uyarınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vereceği, suçu işlediğine yönelik yeterli şüphe bulunması halinde ise aynı Kanunun 170. maddesi uyarınca iddianame düzenleyeceği ve iddianamenin sonuç kısmında şüphelinin sadece aleyhine olan hususları değil lehine olan hususları da ileri süreceği hüküm altına alınmıştır. Bu düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere Cumhuriyet savcısı, şüphelinin haklarını korumak ve gözetmekle yükümlüdür.
Hüküm tarihi itibarıyla uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’un “Kanuna muhalefet halleri” başlıklı 308. maddesinin birinci bendi; “Aşağıda yazılı hallerde kanuna mutlaka muhalefet edilmiş sayılır.
Mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmemiş olması, …”
biçiminde hüküm altına alınarak mahkemenin kanuna uygun şekilde teşekkül etmemesi hukuka kesin aykırılık hallerinden biri olarak düzenlenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Hakimin, eşi olan Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen iddianame üzerine yargılama yapıp karar verdiği olayda; ceza muhakemesinin bir süjesi olan Cumhuriyet savcısının, yargılamayı yapıp karar verecek hakimin şahsından bağımsız olarak şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplamayı, muhafaza altına almayı ve haklarını korumayı kapsayan yükümlülüklerinin bulunması, eşlerden birinin düzenlediği iddianame ile açılan kamu davasında, diğer eşin hakim sıfatıyla yargılama yapmasının ve karar vermesinin CMK’nin 22 ve 23. maddelerinde sınırlı olarak sayılan hakimin davaya bakamayacağı ve yargılamaya katılamayacağı haller arasında gösterilmemesi, sanık hakkında iddianame düzenleyen Cumhuriyet savcısının kovuşturma evresinde mahkemede görev almadığı gibi görüş de bildirmemesi, davanın taraflarınca, hakimin davaya bakamayacağı veya tarafsızlığını şüpheye düşürecek nedenlerin bulunduğu ileri sürülerek yapılmış bir hakimin reddi isteğinin bulunmaması, hakimin de davaya bakmaktan çekinmemesi, eşlerin bir mahkemenin aynı dairesinde görev yapma halinin bulunmaması, ceza muhakemesi hukukunda kıyas yoluyla istisnai hükümlerin kapsamının genişletilmesinin mümkün bulunmaması ve yargı sistemimizde uzun süredir devam eden yerleşik uygulamanın da bu doğrultuda olması karşısında, eşlerden birinin düzenlediği iddianame ile açılan davada diğer eşin hakim sıfatıyla yargılama yapması ve karar vermesinin, başlı başına adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğuracak şekilde objektif ve subjektif anlamda tarafsızlık ilkesini zedelemediği, bu itibarla Özel Dairenin uyuşmazlığa konu bozma nedeninin yerinde olmadığı kabul edilmelidir.”
Açıklanan bu nedenlerle Afyonkarahisar 1. Sulh Ceza Mahkemesinin (kapatılan) 10.06.2014 tarihli ve 2012/920 Esas, 2012/1685 sayılı ek sayılı kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteyen yazısına dayanan tebliğnamede ileri sürülen düşünce yerinde görülmeyerek kanun yararına bozma talebinin REDDİNE,
2) Tebliğnamedeki 2 no’lu bozma görüşüne yönelik yapılan incelemede;
Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteyen yazısına dayanan tebliğnamede ileri sürülen düşünce yerinde görüldüğünden; Afyonkarahisar 1. Sulh Ceza Mahkemesinin (kapatılan) 10.06.2014 tarihli ve 2012/920 Esas, 2012/1685 sayılı ek kararının 5271 sayılı CMK’nin 309/4. maddesi gereğince kanun yararına BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 28.01.2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.