YARGITAY KARARI
DAİRE : 23. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/4143
KARAR NO : 2019/860
KARAR TARİHİ : 06.03.2019
……..
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
– K A R A R –
Davacılar vekili, müvekkilleri ile davalı yüklenici arasındaki 16.05.2000 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince davalının inşaat faaliyetlerine başlayarak inşaat ruhsat alım tarihinden itibaren 40 ay içerisinde bağımsız bölümleri teslim edeceeğini taahhüt etmesine rağmen teslim tarihi üzerinden 9 yıldan fazla süre geçmesine karşın dairelerin teslim edilmediğini ileri sürerek müvekkillerine verilmesi gereken 11 adet bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile müvekelleri adına tescili ile şimdilik toplam 40.000,00 TL birikmiş kira kaybı alacaklarının fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere ayrı ayrı 2011 yılı Ocak ayından itibaren işlemiş reeskont faizleri ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, yargılama sırasında talebini miktar itibariyle ıslah etmiştir.
Mahkemece, tapu iptali ve tescili talebi tefrik edilerek davaya kira tazminatı istemi yönünden devam edilmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporları ve tüm kapsamından, bazı bağımsız bölümlerin bir kısım davacılara fiilen teslim ediliği, diğer bağımsız bölümlerin tesliminin sözleşmede belirtilen süre içerisinde yapılmadığı, davacıların ……Mahkemesinin 2010/472 Esas sayılı dosyasındaki dava sonrası dönem için kira tazminatı isteyebilecekleri gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Mahkemece, taraflar arasındaki işin ticari iş mahiyetinde olmadığı gibi tarafların da tacir olmadığı gözetilerek hüküm altına alınan alacağa yasal faiz uygulanması gerekirken, yazılı şekilde reeskont faize hükmedilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiş ise de yapılan yanlışlığın giderilmesi,yeniden yargılamaya gereksinim göstermediğinden, HUMK’nın 438/7. maddesi uyarınca hükmün, aşağıda yazılı olduğu şekilde düzeltilerek onanması gerekmiştir.
…/…
S.2
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenle, davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile kararın (HÜKÜM) bölümünün 1, 2 ve 3 nolu bendinde geçen “Reeskont faizi” kelimesinin bentlerden çıkarılarak yerine ”Yasal faizi” kelimesinin 1,2,3 no.lu bentlere eklenmesine ve hükmün düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 06.03.2019 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
(Muhalif) (Muhalif)
MUHALAFET ŞERHİ
Dava konusu uyuşmazlık arsa payı karşşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan kira kaybı alacağının tahsili istemine ilişkindir. Dava açan davacılar arsa malikleri olup tacir sayılmayan gerçek kişilerdir.
Dairemizin sayın çoğunluğu kooperatifin tacir saylımacayağı bu nedenle ticari işlerdeki reeskont fazi oranının uygulanmayacağı yasal faiz uygulanması gerekçesi ile yerel mahkeme kararının düzelterek onanması kanaatine varmıştır.
TTK’nın ticari iş karinesi başlıklı 19/1 maddesine göre “Bir tacirin borçalarının ticari olması asıldır” aynı maddenin 2 fıkrasına göre ise “Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler kanunda aksine hükmüm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır” hükmünü içermektedir.
Bu nedenle kooperatiflerin tacir sayılıp sayılmayacağı hususu üzerinde durulmalıdır. 6102 sayılı TTK’nın 16/1. maddesinde de bütün ticari şirketler tacir olarak sayılmış, 124/1. maddesinde de ise ticari şirketler; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketler olarak saymıştır. Görüldüğü üzere, Kooperatifler Kanunu yürürlükte olmasına karşın yeni TTK’da da kooperatiflerin ticaret şirketi olduğu açık bir biçimde hüküm altına alınmıştır. Kanun koyucu yeni TTK’da kooperatifleri ticaret şirketleri arasında saymanın yanında, Kooperatifler Kanunu’nun 1. maddesinde “Ortaklık” olarak ifade edilen kooperatiflerin “Ticari nitelikte bir ortaklık” olup olmadığı konusunda gerek doktrin gerekse yargısal kararlarda süregelen tartışmalar karşısında iradesini de 6102 Sayılı TTK’nın 124. maddesinin gerekçesinde net bir şekilde açıklamıştır. Anılan madde gerekçesinde “Kooperatif şirket” ibaresi ile ilgili tartışmanın 2004 yılında çıkarılan 5146 sayılı Kanun’la son bulduğu, çünkü anılan Kanun’un kooperatifin şirket olduğunu belirttiği, gerçi Kanun’un 1. maddesinde kooperatifin şirket olduğu ifade edilmekte ise de ticaret şirketi olup olmadığını açıkta bıraktığı, bu boşluk dolayısıyla bir tartışma başlatılabilir ve kooperatifin ticaret şirketi olmadığı teorik olarak ileri sürülebilir ve 124. maddenin kooperatifi ticaret şirketi olarak kabul etmesi eleştirilebilirse de böyle bir tartışmanın kooperatif şirketin niteliği tartışmasını davet edeceği belirtilerek “…Anılan şirket adi şirket olamayacağına göre Türk Hukuku’nda üç …/…
S.3
çeşit şirket ortaya çıkmış olur. Kooperatif şirkete uygulanacak hükümler sorunu da diğer sorunların ortaya çıkmasına sebep olur. Tasarı, tüm bu çözümün güç sorunları ortadan kaldırmak amacıyla kooperatifin ticaret şirketi olduğunu hükme bağlamıştır” demek suretiyle kooperatiflerin ticaret şirketi olduğunu vurgulamıştır. Kanun koyucunun kooperatifi ticaret şirketi, dolayısıyla tacir sayma iradesinin varlığı oldukça açıktır.
Yeni Türk Ticaret Kanunu bakımından da ticaret şirketleri arasında sayılan kooperatiflerle ilgili ana düzenleme şüphesiz ki 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’dur. Bu kanunun 3. maddesinde kooperatif ve şubelerinin ticaret siciline tescil olunacağı, 7. maddesinde kooperatifin ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanacağı, 98. maddesinde de bu Kanunda aksine açıklama olmayan hususlarda TTK’daki anonim şirketlere ait hükümlerin uygulanacağı düzenlenmiştir. Bu düzenleme nedeniyle TTK’nın özellikle anonim şirketlere ilişkin hükümleri ile 1163 Sayılı Kanun’a aykırı olmayan birleşme, bölünme ve tür değiştirmeye ilişkin hükümlerinin kooperatiflere uygulanacağı ve kooperatiflerin de defter tutmak zorunda olduğu açıktır. Ayrıca Kooperatifler Kanunu’nun 99. maddesinde tarafı olduğu hukuk davalarının ticari dava sayılacağı düzenlendiği gibi 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 179. maddesindeki düzenleme uyarınca kooperatiflerin iflasa tabi oldukları da gözden kaçırılmamalıdır.
Tüm bu yasal düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde kooperatiflerin ticaret şirketi ve tacir olduğu açıkça ortadadır. Kooperatiflerin tek amacı kâr elde etmek değilse de, ortaklarının ekonomik menfaatlerini geliştirmeyi amaçlayan birer ticari ortaklık olduğu açıktır. Kooperatiflerin kârlılık ilkesini büsbütün bir kenara bıraktıkları da söylenemez. Aksi takdirde varlıklarını sürdürmeleri mümkün değildir. Kârın ortaklar arasında paylaşılıp paylaşılmaması da kooperatifin amacının ekonomik olmadığını göstermez. Kooperatif şirketinin TTK’nın 124. maddesinde şahıs ve sermaye şirketleri arasında gösterilmemiş olması da kanunun açık lafzı karşısında kooperatifin ticaret şirketinin sayılmasına engel değildir. Öte yandan 07.11.1945 gün ve 1944/8 Esas, 1945/14 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu Kararında da kooperatif şirketleri, ortaklarının sıfatı ve işlemlerinin niteliği ne olursa olsun ticaret şirketi kabul edildiğinin de gözden uzak tutulmaması gerekir.
Somut uyuşmazlıkta ilk derece mahkemesince davacıların alacağının reeskont fazi ile birlikte tahsiline karar verilmiş ve dairemizin sayın çoğunluğunca kooperatifin tacir olmadığı gerekçesi ile yasal faiz uygulanması gerektiği sonucuna varılarak ilk derece mahkemesi kararının düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yukarıda açıklandığı üzere, kooperatif tacir olduğundan ve TTK’nın 19. maddesi gereğince tacirin tüm borçları da ticari nitelikte olduğundan ticari işlerde 3095 Sayılı Kanuni Faiz ve Temerüt Faizine İlişkin Kanun’un 2/2. maddesi gereğince ticari işlerde, T.C. Merkez Bankasının kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranına göre temerrüt faizi istenmesi mümkün olup, T.C. Merkez Bankasınca belirlenen avans faiz oranları reeskont faiz oranlarından daha yüksek olduğundan davacıların talebi ile bağlı kalınarak, avans yerine reeskont faizine hükmedilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmayıp hükmün “Onanmasına” karar verilmesi gerekirken yasal faiz uygulanması gerektiği gerekçesiyle “Düzeltilerek Onanmasına” karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.