Yargıtay Kararı 23. Hukuk Dairesi 2014/2034 E. 2014/2011 K. 17.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 23. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/2034
KARAR NO : 2014/2011
KARAR TARİHİ : 17.03.2014

MAHKEMESİ : İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 07/05/2013
NUMARASI : 2011/619-2013/183

Taraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

-K A R A R-

Davacı vekili, davalıya ait İstanbul 18. İcra Müdürlüğü’nün 2010/19980 Esas sayılı dosyasının incelenmesinde muvazaalı işlemlerin görüldüğünü, takibin anlaşmalı yapıldığını gösteren emareler olduğunu, takibin başladığı gün olan 29.09.2010 tarihinde borçlu İ. Ç. İcra Dairesine gelerek ödeme emrine ilişkin tebligatı bizzat tebliğ aldığını, yasal sürelerden feragat ettiğini, takibin kesinleştiğini, dava konusu olan sıra cetvelinin düzenlenmesine mesnet taşınmazın üzerine takibin açıldığı gün haciz konulduğunu, tüm bu işlemlerin bir gün içinde yapıldığını, yapılan işlemlerin borçlu psikolojisine tam tezat teşkil ettiğini ve hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, taşınmazın üzerine haciz konulmasından başka hiçbir icrai işlemin de yapılmadığını, icra dosyasında alacaklı olarak gözüken davalının sadece evrak üzerinde, sonradan düzenlenen bir bono ile borçluyla el ve işbirliği içinde hareket ederek ve icra dosyasında yapılan muvazaalı işlemler ile sözde alacaklı olduğunu, alacaklılardan mal kaçırmak ve alacaklıları zarara uğratmak amacıyla icra takibine girişilmiş olduğunu ileri sürerek, davalının muvazaalı alacağının sıra cetvelinden silinerek, davalıya ayrılan payın müvekkiline ait Bursa 8. İcra Müdürlüğü’nün 2011/1774 Esas dosyasına ödenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, tebligatın dairede yapılmasının kanunda düzenlenmiş ve Yargıtay’ca kabul edilmiş bir işlem biçimi olduğunu, müvekkilinin takibinin başladığı tarihte davacının henüz doğmuş bir alacağı bulunmadığını, tanzim edilmiş bir senedi olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davacıya ait kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla yapılan icra takibinin 01.02.2011 tarihli olduğu, takibe dayanak senedin düzenleme tarihinin 09.10.2010, ödeme tarihinin ise 06.01.2011 olduğu, davalı yanın dayanağı icra dosyasının incelenmesinde ise davalının alacağının 11.01.2010 tarihinde doğduğu, takibin 29.09.2010 tarihinde kesinleştiği, bu hususların taraflar arasında ihtilafsız olduğu, yerleşik Yargıtay uygulamaları ışığında somut talebe bakıldığında açık muvazaadan bahsedilebilmesi için davalı yanın dayanağı icra takibinin yapıldığı veya kesinleştiği tarih itibariyle davacı yanın doğmuş bir alacağının bulunması gerektiği, tüm dosya kapsamıyla bu anlamda muvazaanın koşuları oluşmadığı gibi, davacının mevcut olaylar ile muvazaa iddiasını ispat edemediği gerekçesiyle, yasal koşulları oluşmayan davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, muvazaa nedenine dayalı sıra cetvelinin iptali istemine ilişkindir.
İİK’nın 168. maddesi uyarınca kambiyo senetlerine dayalı icra takibinde ödeme emrine karşı itiraz ve şikayet süresi 5 gün, ödeme süresi 10 gündür. Bu takip şeklinde ödeme süresi geçmeden kesin haciz (İİK md.78/1) konulamayacağından, icra takibinin kesinleşmesi, 5 günlük itiraz ve şikayet süresinin geçmesiyle değil, 10 günlük ödeme süresinin geçmesiyle olur.
Davalının alacaklı olduğu İstanbul 18. İcra Müdürlüğü’nün 2010/19980 Esas sayılı dosyasının dayanağı olan bononun tanzim tarihi 05.09.2010 olmasına rağmen, hükmün gerekçe bölümünde davalının alacağının 11.01.2010 tarihinde doğduğunun belirtilmesi doğru olmadığı gibi, kambiyo senetlerine dayalı icra takibinde borçlunun ödeme emrini İcra Müdürlüğü’nde tebliğ alıp, itiraz sürelerinden feragat etmesinin İİK’nın 20. maddesi gereği üçüncü şahıslar yönünden takibin kesinleşmesine etkisinin olmadığı, davalının alacaklı olduğu takibin, 10 günlük ödeme süresinin geçmesiyle 10.10.2010 tarihinde kesinleştiği gözardı edilerek, borçlunun sürelerden feragat ettiği 29.09.2010 tarihinin kesinleşme tarihi olarak kabul edilmesi de doğru olmamıştır.
Öte yandan, muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davalarında iddia, kural olarak, borçlu ile davalı alacaklının anlaşmalı (muvazaalı) biçimde borç ilişkisi oluşturarak, diğer alacaklılardan mal kaçırma amacı güttükleri noktasındadır. Bunun için muvazaalı muamelenin borçlandırıcı işleme göre yapıldığı tarih önem taşır. Muvazaadan söz edilebilmesi için, kural olarak, muvazaalı tasarrufun, diğer alacaklı lehine yapılan borçlandırıcı işlemden sonraki tarihi taşıması gerekir. Takip işlemlerinin hızlandırılması, İİK’nın 20. maddesi uyarınca sürelerden feragat ve haczin borçlunun beyanı üzerine konulması, tek başına muvazaayı gösteren vakıalar değildir. Muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükü, davalı alacaklıdadır. Davalı alacaklı alacağının varlığını ve miktarını, takipten önce düzenlenmiş usulüne uygun, birbirini doğrulayan yazılı delillerle kanıtlamalıdır. Kararın gerekçe kısmında ispat yükünün davacıya yüklenmesi anlamına gelecek şekilde “davacı yan mevcut olaylar ile muvazaa iddiasını ispat edemediğinden” ibaresine yer verilmesi de doğru bulunmamıştır. Ancak, sonucu itibariyle doğru olan kararın HUMK’nın 438/son maddesi uyarınca değişik gerekçe ile onanması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün değişik gerekçe ile ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.