Yargıtay Kararı 23. Hukuk Dairesi 2013/8053 E. 2014/1398 K. 26.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 23. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/8053
KARAR NO : 2014/1398
KARAR TARİHİ : 26.02.2014

MAHKEMESİ : Sivas 3. Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ : 08/01/2013
NUMARASI : 2012/235-2013/12

Taraflar arasındaki kooperatifin feshinin tesbiti davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

-K A R A R-

Davacı vekili, komisyon marifetiyle yapılan inceleme sonunda davalı kooperatifin genel kurul toplantılarını 2006 yılından bu yana yapmadığından kanuni organlarını teşekkül ettiremediğinin saptandığını, tanzim edilen inceleme raporu ile davalı kooperatifin kurulduğu tarihten itibaren herhangi bir faaliyette bulunmadığı gibi bu tarihten sonra da herhangi bir çalışma yapamayacağının tespit edildiğini ileri sürerek, davalı kooperatifin kendiliğinden münfesih sayıldığının tespiti ile kooperatife tasfiye heyeti atanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Dahili davalılar, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, dosya kapsamı ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davalı kooperatifin kanun gereğince yapılması zorunlu olan genel kurul toplantılarını 2006 yılından bu yana yapmadığı gerekçesiyle, davalı kooperatifin kendiliğinden münfesih sayıldığının tespitine, İcra Müdürü’nün tasfiye memuru olarak atanmasına, davacı kurum harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, masrafların davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava, kooperatifin münfesih sayıldığının tespiti istemine ilişkindir.1163 sayılı Kanun’un 81. maddesinde kooperatiflerin dağılma sebepleri düzenlenmiş olup, anılan maddeye 3476 sayılı Kanun ile eklenen 6. ve anasözleşmenin 111/f maddeleri uyarınca kooperatifin üç yıl üst üste olağan genel kurulunu yapamaması halinde, kooperatife genel kurul yapılabilmesi için uygun bir süre verilmesine gerek olmaksızın kooperatif kendiliğinden dağılmış sayılacaktır. Anılan maddenin düzenleniş şekline göre de bu davanın ilgili Bakanlık tarafından açılması gerekmemektedir. Davacı taraf, kooperatifin amacına ulaşma olanağının bulunmadığı iddiasına da dayanmış olup, aynı Kanun’un 81/7. ve anasözleşmenin 111/g maddeleri uyarınca davacının dava hakkı bulunmaktadır.
Kooperatifin feshi davalarında husumet, feshi istenen kooperatife yöneltilmelidir. Davacı, dava dilekçesinde doğru olarak husumeti kooperatife yönelttiği halde mahkemece kooperatife dava dilekçesi tebliğ edilmemesi, kendilerine husumet düşmeyen yönetim kurulu üyelerinin davaya dahil edilmesi ve karar başlığında davalı olarak gösterilmesi doğru olmamıştır.
Ülkemizin de tarafı olduğu ve Anayasa’nın 90. maddesi gereği iç hukukun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6., 1982 Anayasası’nın 36. maddelerinde adil yargılanma hakkına yer verilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 27. maddesinde ise adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olarak hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiş olup, bu hak yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini, kararların somut, açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkemece, HMK’nın 320/1. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapılarak karar verilmiştir. Oysa, usule ilişkin bazı dava şartlarının bulunmadığının tespiti gereken hallerde olduğu üzere 320/1. maddesi uyarınca duruşma açılmadan karar verilebilmesi hallerinde de, dava dilekçesinin tebliği zorunludur. Zira, aynı Kanun’un 317/2. maddesi uyarınca dava dilekçesinin tebliği basit yargılama usulünde de zorunlu olup, bu usulde ön inceleme aşamasına dava ve cevap dilekçesinin tebliğinden sonra geçilir. Mahkemece, kooperatif tüzel kişiliğinin sona ermesine ilişkin önemli sonuçları olan ve çekişmeli yargıya ilişkin bir davanın esası hakkında karar verilebilmesi için aynı Kanun’un 320/2. ve 3. bent hükümleri uyarınca ön inceleme duruşması açılması ve tahkikatın duruşmalı yapılması gerekir.
Açıklanan bu ilkeler doğrultusunda mahkemece, dava dilekçesi davalı kooperatife tebliğ edilerek, iddia edilen hususlar hakkında savunma hakkı verilmesi, ön inceleme ve tahkikat için duruşma açılarak varsa usule ya da esasa ilişkin savunma ve delilleri üzerinde durulması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davalı kooperatifin yokluğunda dava görülerek ve duruşma açılmadan hüküm kurulması, adil yargılanma, hukuki dinlenilme ve savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurduğundan doğru olmamış; pasif husumet, taraf teşkili ve duruşma açılmaması yönlerine ilişkin davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulması gerekmiştir.
Diğer yandan, davalı kooperatifin unvanı dava dilekçesi ekindeki anasözleşmeye ve ticaret sicilindeki ilana göre “SS Akçaeniş- Damılı- Bedirli-Akkuzulu-Kartalca-Gözmen Köyleri Tarımsal Kalkınma Kooperatifi” olduğu halde gerekçeli karar başlığında “SS Akçaeniş-Damılı-Bedirli Tarımsal Kalkınma Kooperatifi” şeklinde yazılması 6100 sayılı HMK’nın 297/1-b maddesi hükmüne aykırı olmuştur.
2- Kabule göre de, İcra Müdürleri İcra İflas Kanunu’nun 1. maddesi gereğince Adalet Bakanlığı’nca atama tasarrufu ile görev yapmakta olup, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında memur statüsündedirler. İcra İflas Kanunu ile yapacakları görevler belirlenmiş olup, gerek bu yasa gerekse anılan yasa uyarınca memur olmaları nedeniyle memuriyet görevleri dışında başka bir görev yapmaları yasaklanan kişilerdendir.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 81/3. ve anasözleşmenin 112. maddeleri uyarınca atanan tasfiye memurlarının, 81. maddenin son fıkra hükmü yollaması nedeniyle aynı Kanun’un yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu ile ilgili 62. maddesi hükmüne göre sorumlulukları bulunmaktadır. Anasözleşmenin 122. maddesi de aynı sorumluluğa atıf yapmıştır. Görüldüğü gibi tasfiye memurlarına verilen görev ve sorumluluklar 657 sayılı
DMK’da memurluk sıfatı ile bağdaşmayan iş ve sorumluluklar içermektedir. O halde İcra Müdürünün tasfiye memuru olarak atanması yasaya aykırıdır. Mahkemece, tasfiye memuru olarak tasfiye işlerinden anlayan başka bir kimsenin atanması ve açıkça adının da zikredilerek tayini, anılan 81/3. ve anasözleşmenin 112/2. maddeleri uyarınca uygun bir ücretin de takdiri gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Öte yandan, davalı kooperatif iddia edilen dağılma nedenini oluşturduğuna ve davanın açılmasına neden olduğuna göre, mahkemece Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince davacı yararına vekalet ücretine ve 6100 sayılı HMK’nın 326. (HUMK’nın 417.) maddesi uyarınca da davacı masraflarının davalı kooperatiften tahsiline karar verilmesi gerekirken, davacı lehine vekalet ücreti takdir edilmemesi ve yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) no’lu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 26.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.