Yargıtay Kararı 23. Hukuk Dairesi 2013/8037 E. 2014/1827 K. 12.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 23. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/8037
KARAR NO : 2014/1827
KARAR TARİHİ : 12.03.2014

MAHKEMESİ : Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 09/05/2013
NUMARASI : 2012/216-2013/286

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-K A R A R-
Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında hizmet alım sözleşmesi imzalandığını, davalının, 5510 sayılı Yasa’nın 81/1-ı maddesi ile özel sektör işverenlerine belirli şartlarda sağlanan beş puanlık prim teşviğini müvekkilinin 2011 Ocak ile 2011 Şubat hak edişlerinden kesme yoluna gittiğini, oysaki müvekkilinin teşvikten yararlanmak için gerekli koşullara sahip olduğunu ileri sürerek, 2.985,91 TL’nin kesinti tarihlerinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın zamanaşımına uğradığını, yapılan kesintilerin sözleşmeye ve Kamu İhale Genel Tebliği’ne uygun olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre; 5510 sayılı Yasa ile tanınan beş puanlık prim teşviğinin davacının hak edişlerinden kesilmesinin yerinde olmadığı, bu kapsamda yapılan toplam kesintinin 2.985,91 TL olduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile bu meblağın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
YHGK’nın 06.04.2011 tarih ve 2010/3-727 E ve 2011/75 K sayılı ilamında açıklandığı üzere;
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve 818 sayılı Borçlar Kanunundaki sebepsiz zenginleşmeye ilişkin maddelerdeki düzenlemelere göre, sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir. Sebepsiz zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı, geri verme borcu altındadır.
Öte yandan, hukuki işlemin borç doğurmasının nedeni irade açıklamasıdır. Sebepsiz zenginleşmenin borç doğurmasının nedeni kişinin iradesi dışında malvarlığında bir eksilmenin meydana gelmesidir. Bunun sonucu olarak, taraflar arasında malvarlıkları arasındaki değişim bir sözleşmeye, tarafların açıkladıkları iradeye dayanırsa, sebepsizlikten ve sebepsiz zenginleşmeden sözedilemez.
Hukuki işlemlerden ve bunun en yaygın türü olan sözleşmeden doğan borçlarda, borçlunun borcunu anlaşmaya uygun olarak yerine getirmesi gerekir. Borçlu anlaşmaya uygun hareket etmezse, alacaklı borca aykırılık hükümlerini işletir ve mümkün ise borcun aynen ifasını, değilse doğan zararının giderilmesini talep eder.
Bunun sonucu olarak, taraflar arasında malvarlıkları arasındaki değişim bir sözleşmeye, yani tarafların açıkladıkları iradeye dayanırsa, sebepsizlikten ve dolayısıyla sebepsiz zenginleşmeden sözedilemez. Bütün bu açıklamalara göre, sebepsiz zenginleşme alacaklıya, ikinci derecede (tali nitelikte) bir dava hakkı temin eder. Malvarlığındaki azalmanın başka asli nitelikteki davalarla önlenmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme davası gündeme gelemez.
Nitekim, sözleşmeden doğan bir hukuki ilişkinin bulunduğu hallerde taraflar sebepsiz zenginleşmeye dayanan bir talepte bulunamazlar.
Hizmet sözleşmesi, 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nın 313. maddesinde; “hizmet akdi bir mukaveledir ki onunla işçi muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi, iş sahibi dahi bir ücret vermeyi taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Hizmet akdinin satış, kira gibi akitlerden ayırımında bir zorluk bulunmamasına karşılık, vekalet, istisna gibi akitlerden ayrılmasında büyük güçlüklerle karşılaşılmaktadır. Bu yüzden de hizmet akdi tarifinin, diğer akitlerden ayırıcı unsurları ihtiva etmesi gereklidir. BK’nın 313. maddesindeki tariften, akdi karakterize eden unsurların bir iş ifası, ücret ve muayyen-gayri muayyen bir çalışma süresi olduğu anlaşılmaktadır. Ancak hizmet akdini esaslı olarak diğer akitlerden ayıran asıl kıstas, tabiiyet rabıtasıdır. Bu nedenle hizmet akdini şu şekilde tarif etmek mümkündür. ” Hizmet akdi öyle bir akittir ki, işçi bir ivaz mukabilinde muayyen veya gayri muayyen bir zaman için iş gücünü işverenin emrine tahsis ve onun direktifi altında işi ifa etmeyi taahhüt eder (Seza Reisoğlu, Hizmet Akdi-mahiyeti, unsurları-hükümleri-, Ankara 1968, s. 38-39).
Hizmet sözleşmesinin unsurlarını; hizmetin belirli veya belirli olmayan bir zaman içinde görülmesi, hizmet akdinin konusu olan edimin işverene ait işyerinde yerine getirilmesi, edimin ifası sırasında işverenin denetim ve gözetimi altında bulunması, edimin ücret karşılığında yapılması ve ücretin zaman esası üzerinden saptanması şeklinde belirlemek mümkündür. Ücret zaman itibariyle olmayıp yapılan işe göre verildiği takdirde dahi belirli ya da belirli olmayan bir zaman için alınmış veya çalışılmış oldukça hizmet akdi yine mevcuttur.
Diğer taraftan hiçbir gruba girmeyen akitler Borçlar Kanunu’nun genel hükümleri, iyiniyet kuralları ve teamüllere göre çözümlenmelidir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Somut olayda anlaşmazlık; tüzel kişi işveren davacının çalıştırdığı işçiler nedeniyle prim borcundan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle yukarıda da açıklandığı gibi ortada istisna (eser) sözleşmesinin unsurları bulunmamakta; hizmetin görülmesi amaçlanmakla, hizmet temini sözleşmesi bulunmaktadır. Hizmet temini sözleşmelerinde hizmet veren taraf işçi veya hükmi şahıs olabilir. Her işveren gibi kamu kuruluşları da işyerlerinde görülen kimi işleri veya işyerinin bir bölümünü başka işverenlere devredebilirler. Ancak böyle bir devir durumunda işçi çalıştıran işverenin emir ve talimat verme hakkı tamamen kendisine ait olmalıdır. Bu durumda hizmet temini sözleşmesinden bahsedilebilir. Gerçekten, hizmet temini sözleşmelerinde işçilerin işe alınması, çalışma şartları ve biçimi, işçi sayısı gibi işverenin yönetim hakkına giren konularda davalının davacının hak ve yetkilerini sınırladığı görülmektedir.
Diğer taraftan hizmet sözleşmesi ile hizmet temini sözleşmeleri birbirlerinden farklılık arz etmektedir. Hizmet sözleşmesinin tarafları işçi ve işveren iken, hizmet temini sözleşmelerinde işçi hükmi şahıs da olabilir. Kendine has özellikleri olan akitler için ise Borçlar Kanunu’nun genel hükümleri uygulanmalıdır.
Zamanaşımına ilişkin genel hüküm ise “On Senelik Müruru Zaman” başlıklı 125. maddesinde yer almakta; anılan madde: “Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut olmadığı takdirde, her dava on senelik müruru zamana tabidir.” hükmünü içermektedir.
Somut olayda, dava, sözleşme ile yüklendiği edimini ifa eden davacının hak edişlerinden yapılan kesintinin akde aykırı olduğu iddiasıyla iadesine ilişkindir.
Dava dilekçesi ve ekindeki belgeler ile yine yargılama sırasında verilen belgelerden, taraflar arasındaki bu sözleşme ilişkisine işaret edildiği anlaşılmaktadır.
Şu durumda; davacının, davalı ile arasında kurulan bu sözleşme ilişkisine dayanarak ve akde aykırılık iddiasıyla hak edişlerinden yapılan kesintinin iadesini talep ettiğinin kabulü gerekir.
Eldeki davada taraflar arasındaki ilişki hukuki nitelikçe “hizmet temini (alım) sözleşmesi” olup; kendine has özellikleri olan bu sözleşme türü için zamanaşımı süresini düzenleyen ayrık bir hüküm de bulunmadığından, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun zamanaşımı konusundaki genel hükmü olan 125. maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanmalıdır.
Somut olayda, mahkemece, 06.09.2012 tarihli ara kararının 2 nolu bendinde tartışılan zamanaşımı def’inin, sonuçta bu gerekçelerle reddi doğru olmuştur.
Bu açıklamalara, dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 12.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.