Yargıtay Kararı 23. Hukuk Dairesi 2013/7910 E. 2014/1414 K. 27.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 23. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/7910
KARAR NO : 2014/1414
KARAR TARİHİ : 27.02.2014

MAHKEMESİ : Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 13/06/2013
NUMARASI : 2013/202-2013/265

Taraflar arasındaki menfi tesbit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

-K A R A R-

Davacı vekili, müvekkilinin, kooperatif üyeliğini devraldığını ve kendisine bildirilen tüm aidatları eksiksiz ödediğini, dava dışı S.S. … Mesken Konut Yapı Kooperatifi ile davalı kooperatif arasında arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmesi imzalandığını, sözleşmeye göre davalı kooperatife 15,39 adet daire isabet ettiğini, davalı kooperatifin 16 üyesi olduğunu ve 15 üyenin kur’a çektiğini, 3 no’lu bloğun ortasındaki E.4 no’lu küçük dairenin kur’aya iştirak ettirilmeksizin 16. üyeliğin müvekkili adına tahsis edildiğini, davalı kooperatifin bu dairenin tamamında hak sahibi olmadığını, müvekkiline genel kurulların hiçbirinde diğer üyeler gibi tam ya da yarı oranda aidat ödenmesine dair bir karar verilmediğini, genel kurullarda onaylanan bilançolarda da müvekkiline ait herhangi bir borcun gösterilmediğini, buna rağmen 24.02.2003 tarihinde keşide edilen ihtarnamede 31.12.2000 tarihi itibari ile 15.653,00 TL aidat ve faiz borcu bulunduğunun bildirildiğini, bu durumda 2000 ve 2001 tarihli bilançoların gerçeği göstermediğini, müvekkiline E.4 no’lu dairenin yarısına sahip olduğu söylenilerek kendisinden %50 oranında aidat toplandığını, aidatın %11 oranında fazla toplandığını, binaların henüz bitirilmediğini ve eksik işlerin olduğunu, sözleşme gereği, 14860 ada 4 parselde 3 adet ve eşit nispetlerde 150 /450 m² lik arsa payına sahip olunacağı açıkça belli iken müvekkiline tahsis edilen E.4 no’lu dairenin, 2 ev arasında kaldığından takriben 70 m² inşaat alanı üzerine yapıldığını, halbuki sağ ve solunda bulunan dairelerin 190 m² üzerine ve 3 cepheli olarak inşa edildiğini, müvekkilinin kendisine teslim edilen daireye bir takım faydalı giderler yaptığını, müvekkili tarafından sarf edilen bu giderlerin müvekkilinin alacak hanesine yazılması gerektiğini ileri sürerek, müvekkilinin 42.083,00 TL borcu bulunmadığının tespiti ile aidat ve fazla ödemelerinin, yapılan zaruri ve faydalı imalatların bedellerinin tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının diğer üyelerin hisselerinin 1/2’sine denk gelecek şekilde üye olduğunu, bu hususun devir senedinde açıkça belirtildiğini, davacının aidatlarını eksik ödediğini, diğer üyelerin ödediği aidat miktarı üzerinden ödeme yapması gerekirken ½ oran üzerinden ödeme yaptığını, halbuki davacının işgal ettiği dairenin % 39 hissesinin müvekkili kooperatife, %61 hisessinin ise arsa sahibi … Mesken Konut Yapı Kooperatifi’ne ait olduğunu, kooperatif ortaklarının hak ve vecibelerde eşit olduklarını, her bir ortağın ödemekle yükümlü olduğu miktarın 22.500,00 TL olduğunu, davacının ise yarısını ödediğini, kooperatifin genel kurulunda her üyenin kendisine düşen bağımsız bölümün iç kısmını kendisinin yaptıracağı şeklinde karar alındığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davalı kooperatif ile dava dışı S.S. ….Mesken Konut Yapı Kooperatifi arasında arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmesi düzenlendiği, bu sözleşmeye dayalı olarak arsa maliki S.S. ….Mesken Konut Yapı Kooperatifi’nin, yüklenici S.S. … Çav Konut Yapı Kooperatifi’ne karşı alacak davası açtığı ve davacı G.. C..’ın davaya müdahil olduğu, ayrıca G.. C..’ın yüklenici kooperatife karşı borçlu olmadığının tespitine ilişkin dava açtığı ve iki davanın birleştirilerek görülmüş olduğu, davalar hakkında verilen hükmün Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 07.07.2011 tarih, 2010/2002 E, 2011/4448 K sayılı ilamıyla, G.. C..’ın açtığı dava yönünden, davacının kooperatif üyeliğinden kaynaklanan malî vecibelerden dolayı borçlu bulunulmadığı talebiyle açılan davanın 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, anılan Kanun hükümlerine göre davanın basit yargılama hükümlerine göre görülmesi gerektiği, kooperatifin ihraç kararları dışında üyenin doğrudan dava açma imkânı olmayıp bazı şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, her iki davanın birlikte görülüp yürütülmesinin mümkün olmadığı, Gürhan’ın açtığı davanın tefriki gerektiğinin işaret edilmesi üzerine işbu davanın açıldığı, iddia, savunma, dosya kapsamı ve yapılan yargılama sonucunda, davalı kooperatif ile dava dışı … Mesken Konut Yapı Kooperatifi arasında düzenlenen arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmesine göre 27 adet konut yapıldığı, %43’e tekabül eden yüklenici payının 11.61, davalı kooperatif payının ise 15 tam daireye denk geldiği, yükleyici kooperatife ait olan bir konutun %61 payının davacıya %39 payının ise davalı kooperatife ait olduğu, dava konusu meskenin 56 m² oturum alanına sahipken, diğer dairelerin 64 m² alana sahip olduğu, arsa sahibi kooperatif tarafından üye tahsisi yapılmamasına rağmen davalı kooperatifin bu daireyi davacıya tahsis ettiği, dava tarihi itibari ile %50 oranda tamamlanmış hali ile dairenin 59.676,00 TL olduğu, meskenin tamamlanmış hali ile kabulü halinde %61 paya tekabül eden miktarın 49.929,72 TL , meskenin %50 oranında kaba inşaatı bitmiş halde, kabulü halinde %61 paya tekabül eden miktarın 36.402,36 TL olduğu, davacının hisseyi devraldığı tarihten itibaren kendisine tahakkuk ettirilen aidatların hatalı olduğu, hisse devrine dair belgeye göre davacının hisse devir tarihinden sonraki aidatların 1/2’sinden sorumlu olacağı, kaldı ki davacıya tahsis olunan meskenin tamamının davalı kooperatife ait olmadığı, davacının 42.083,00 TL borcu olmadığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1) Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına, bozmanın kapsamı dışında kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenemeyeceğine göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan, usuli kazanılmış hakka ilişkin diğer temyiz itirazları yerinde değildir.
2) Dava, davacının borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Anayasa’nın 141/3. maddesi uyarınca, bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.
Dava tarihinde yürürlükte olan HUMK’nın 388/3. maddesi bu hususu daha ayrıntılı olarak, “Kararda, iki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, ihtilaflı konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışması ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarda bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep, bulunması gerekmektedir.” şeklinde düzenlemiştir. Karar tarihinde yürürlükte olan HMK’nın 297/1-c maddesi uyarınca da, hükmün tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri içermesi gerekir. Kararlarda bulunması gereken gerekçeler sayesinde taraflar, hükmün hangi maddi ve hukuki sebebe dayandırıldığını anlayabilecekleri gibi, karar aleyhine kanun yoluna başvurulduğunda da HUMK’nın 428. maddesi uyarınca Yargıtay incelemesi sırasında ancak bu gerekçe sayesinde kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı saptanabilecektir. Diğer bir anlatımla, Yargıtay denetimi ancak bir kararın gerekçe taşıması halinde mümkün olabilir. Açıklanmaya çalışıldığı üzere, mahkemece, tarafların tüm delillerinin açıkça değerlendirilerek davanın hangi gerekçeyle reddedildiğinin karara yansıtılması gerekirken, yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması, Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesini, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkını ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkını ihlâl edecektir.
YHGK’nın 07.12.2011 tarih 15-708 E, 737 K sayılı ilamında açıklandığı üzere; gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gereçede açıklar (Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usûl Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (A.g.e s.472).
Somut olayda, mahkemece, bozma ilamı öncesinde alınan bilirkişi raporuna atıf yapmakla yetinilerek davanın kabulüne karar verilmiştir. Bozma ilamından evvel, işbu davayla birlikte görülürken tefrik kararı ile ayrı esas alan davalar ile ilgili ortak değerlendirmeler yapılan beş adet bilirkişi raporu alınmış olup, 01.12.2005 tarihli raporda normal bir kooperatif üyesine tahsis edilen daire ile davacıya tahsis edilen daire arasında %10 değer farkı bulunduğu ve sonuç olarak davacının 1.861,25 TL borcunun olduğu görüşü bildirildiği halde daha sonra aldırılan raporlarda davacının borcunun bulunmadığı hususuna işaret edilmiştir.
Buna göre, mahkemenin hangi bilirkişi raporunu esas alarak hüküm tesis ettiği hususunda tereddüte düşülmüş olup, hüküm denetlenememektedir. Bu durumda mahkemece,
gerekirse bilirkişi ek raporu aldırılarak, tereddüte mahal vermeyecek şekilde gerekçe ve hüküm tesis edilmesi gerekirken, eksik, şeklî ve görünüşte gerekçe ile, hukukun genel ilkelerine, mevzuata ve yerleşik içtihatlara aykırı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.
2) Bozma nedenine göre, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin usuli kazanılmış haklara yönelik temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, hükmün BOZULMASINA, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.